BİR DÜŞ KURDUM...
Minicik bir yarım adada, minicik bir başşehirde yaşıyoruz. Toplam nüfus birçok dünya şehrinin sadece bir mahallesi... Bir belediyenin idare edebildiği bir nüfusta, 27 belediye, kaymakamlar, birçok bakan, başbakan, 50 milletvekili, cumhurbaşkanı ve sayısız üst düzey bürokrat var... Herhalde toplumun yüzde onu üst düzey bürokrat ya da bakan ve milletvekilidir. Hal böyle olunca kim kimi yönetiyor karışıyor gerçekten. Örneğin 140 civarında hekimin olduğu Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde 14 şef 4 başhekim yardımcısı ve bir başhekim var. 300 civarında hemşireyi 30-40 arası başhemşire yönetiyor. Dediğim gibi her on kişiden biri yönetici...
Ha bu kadar çok yönetici var da çok mu iyi yönetiliyoruz. Süper disiplinli miyiz? Düzenli denetleniyor muyuz? Ben bu soruların yorumunu size bırakıyorum ve aslında bu yazının konusu da bu değildi. Konu sadece bisikletti. Hani düşündüm de bu kadar çok yönetici, bu kadar çok makam arabası, ülkemiz öğrenci cenneti ama onlar da hep arabalı... Üniversite kampüslerinde bile araba park yeri bulamıyorsunuz. E bu minicik ada kaldırır mı bu trafiği, bu kadar çok arabayı...
Kaldırmadığı, trafiğe verdiğimiz canlardan, kaos halindeki sokaklardan ve araba parkı haline gelmiş kaldırımlardan belli...
Birçok örgüt, dernek ve inisiyatif ısrarla bisikleti gündeme getiriyor. Artık bisikletliler her an her yerde... Birçok bisiklet evi ve bisikletçi dükkanı var. Yani toplum bisiklet kullanımı için ciddi bir baskı yapıyor. Yerel yönetimlere, hükümete ve devlete ‘’Hadi ama ne duruyorsunuz, yapın şu bisiklet yollarını, trafiği düzenleyin’’ diyor. Bütün bisiklet etkinliklerinde belediye başkanları, bakanlar ve milletvekilleri de yer alıyor. Onlar da kendi kendilerine mesaj veriyorlar. ‘’E hadi ama çözelim şu işi...’’
Ben öneriyorum ve tüm bakanlara çağrıda bulunuyorum. Neden bakanlıklarınıza sabah bisikletinizle gitmiyorsunuz? Peki ya siz başbakanım, siz de diğer şeher çocukları gibi Lefkoşa sokaklarında bisiklet sürerek büyümediniz mi? Lefkoşalı milletvekilleri, neden meclise velespitinize atlayıp gitmiyorsunuz? Siz de bu sokakların çocuğu değil misiniz? Eğer öyle bir karar alır da bunu uygularsanız, işte o zaman her gün dalga dalga büyüyen makam arabaları konusunda halkın öfkesini azaltabilirsiniz... Hem inanın bana sabah bisiklet sürerek işe gitmek sağlığınıza da çok iyi gelecektir.
Elbette ki bisiklet sürerek işe gitmeyi ya da bisikleti yaşamımızın tam da merkezine oturtmayı sadece yöneticiler için önermiyorum. Ama başbakanın, bakanların, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının sokaklarında bisiklet sürdüğü bir başkent düşünün. Bence bu şehrin bisiklet yolları hemen yapılacaktır. Trafik canavarlarının bisikletliye saygısı anında topa vuracaktır. Ve arkasından kadınlar, memurlar işlerine bisikletle gitmeye başlayacaktır. Ardından öğrenciler gelecektir. Çığ gibi büyüyen bisikletli bir trafik oluşacaktır. İnanın bunun hayalini kurmak bile beni acayip heyecanlandırıyor.
Evet çoğunluğu bisikletli olan bir trafik beni heyecanlandırıyor, çünkü bisiklete binmek yaşsızdır.
Bisiklete binmek sınıfsızdır.
Bisiklete binmek çevrecidir.
Ucuzdur.
Çağdaştır.
Eğlencelidir ve
Sağlıklıdır.
Dünyada, bisikletin yaşamın merkezine yayıldığı şehirler çağdaş, gelişmiş şehirler olarak adlandırılıyor.
Düşünün her sabah bisikletinize biniyorsunuz; önce hafif bir rüzgar yüzünüzü okşar ve sonra muhteşem bir özgürlük başlar sokaklara ve insanlara bir dokunma mesafesinde...
Ben bir düş kurdum ama biliyoruz ki; her şey bir düşle başlar.
Haydi bisikletlere...