1. YAZARLAR

  2. Serkan Soyalan

  3. Bir Eylül yazısı
Serkan Soyalan

Serkan Soyalan

Bir Eylül yazısı

A+A-

Eylül’ü severim…

   Güzel haberleri beraberinde getirdi bana Eylül. Dünya için pek öyle değil aslında. Güzelliğinden çok acı, gözyaşı ve gözaltılar getirdi dünyaya…

   11 Eylül saldırılarında New York’ta 2 bin 976 kişi öldü. Yine 1939’un bir Eylül’ünde Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla 2. Dünya Savaşı başladı. 1962 Eylül’ünde İran’da tarihin en büyük depremlerinden biri oldu 12 binden fazla insan hayatını kaybetti. 1978’de de İran, yine depremde 20 bin kişiyi kaybetti. Takvimler yine Eylül’ü gösteriyordu.

   6-7 Eylül Olayları tarihin utanç sayfalarıdır, belleklerimize kazınan…

  ***

   1980 12 Eylül Darbesi’yle Türkiye kaynadı. 1972 Münih Olimpiyatları’nın kana bulanması da Eylül ayında olmuştu. Bunlar dünyayı sarsan gelişmelerdi.

   Bense Eylül’ün 14’ünde dünyaya geldim.

   Eylül ayındaydı ilk aşkım, doğum günümün hemen ertesinde. İlk el ele tutuşma, ilk sarılma, ilk öpüş…

   Sonra Eylül’dü adı, Londra sokaklarını birbirine kattığımız o kısa ama coşkulu aşkın… Otobüslerinde fallar açtığımız, sokaklarına izler bıraktığımız ve her bir köşe başında düşlere daldığımız.

   O günleri düşündüğümde, Ümit Yaşar Oğuzcan selamlar beni “Ben Bir Eylül Sen Haziran” şiirinden dizelerle:

“Bir eylüldü başlayan içimde

Ağaçlar dökmüştü yapraklarını

Çimenler sararmıştı

Rengi solmuştu tüm çiçeklerin

Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı

Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara

Deli deli esiyordu rüzgar

Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa

Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

Neydi o bir zamanlar

Sevmişliğim, sevilmişliğim

O heyheyler, o delişmenlikler neydi

Ne bu kadere boyun eğmişliğim

Ne bu acıdan korlaşan yürek

Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım

Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne

Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

Beni kötü yakaladın haziran

Gamlı, yıkık eylül sonuma

Bir ilkyaz tazeliği getirdin

Masmavi göğünle”

***

   2011’in Eylül’ünde öğrendim kızımın hayatımıza gireceğini…

   Yine bir 14 Eylül’de,  doğum günü hediyesi olarak almıştım ilk arabamı. 1964 model klasik bir Volkswagen kaplumbağa… Siyah Vosvos…

***

   Severim Eylül ayını…

   Birçok kişi coşkuyla kutlar ama ben kutlamam doğum günlerimi. Sevmem kutlamayı. Hüzünlenirim.

   İlk yaşın heyecanı var üzerimde her 14’ünde Eylül’ün.

   Her 14 Eylül’de karıştırırım albümlerimi. Gözlerim dolu dolu geçmişe giderim. “1 yıl daha geçti” derim ömrümden.

   Korkarım göçlerden. Göçüp gidenlerden, eksilenlerden. Özlem duyarım.

***

   1’inci yaşımı kutladığım günün fotoğrafı önümde. İki katlı pastamın üzerinde tek mum var. Herkes pastanın çevresinde, bende arkadan babamın kollarındayım. Tüm şımarıklığım üzerimde. Mavi bir elbise ve bir papyon var üzerimde.

   Ev nasılda kalabalık.

   Kimler kimler yok ki karede.

   Teker teker bakıyorum yüzlere. Ne kadar da şıklar…

   İlk önce Babaanneme, Büyükbabama, Cemal Dedeme, Yeğenim Tolga’ya, İbrahim Enişteye ve komşulardan bazılarına zamansızca “elveda” dedik. Sonrasında Dedem Ahmet Gürses, Neriman Nenem, Hüseyin Dayım, Mertdoğan Amcam, Lema Halam, Mustafa Amcam, Halide Halam, Khadr Enişte, Yeğenim Kemal da katıldı “elveda” deyip gidenlere... Eksildik, hep bir eksildik hayatlarımızdan… Geride nice ses, nice seda bırakarak gittiler. Her Eylül de, usuma düşer hepsi.

whatsapp-image-2024-09-07-at-11-35-24.jpegwhatsapp-image-2024-09-07-at-11-35-24-1.jpeg

***

   Bir de memleketi bırakıp çok uzaklara gidenler var. Şimdi onlar da yoklar.

   Azalmasınlar diye fotoğraftaki sevenlerim, kutlamam doğum günlerimi.

   Hediye almak da istemem, pasta kesmek de.

   Hep o ilk doğum günüm gibi kalsın bende 14 Eylül.

   O günkü cümbüşle, o coşkuyla, güzellikleriyle, herkesle. Eksiksiz.

   Yine sarsın sarmalasın beni Babaannem, yine homurdansın oturduğu yerde Büyükbabam, yemeklerin en güzelini yapsın bana Neriman Nenem, kapı önü sohbetine oturalım Ahmet Dedemle, elimden tutup Lefkoşa’yı gezdirsin bana Cemal Dede, koşup oynayalım bizde sağda solda, el ayak içinde.

***

   Yahya Kemal Beyatlı’nın “Eylül Sonu” şiirini hatırlarım sık sık ve mırıldanırım:

“Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları

Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.

 

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...

Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...

 

İçtik bu nâdir içki'yi yıllarca kanmadık...

Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

 

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;

Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.

 

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile,

Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.”

 

***

   Bir Eylül yazısı ile başladı yazı, doğum günümle, 14 Eylül’le devam etti.

   Ben de fonda Alpay’ın o unutulmaz şarkısı “Eylül’de gel” ve Mehmet Rauf’un muhteşem romanı “Eylül” le sizleri baş başa bırakıyorum.

   Daha nice Eylül’lere…

Bu yazı toplam 1749 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar