Bir Federalisttin Tarihi Başarısı ve Trajik Sonu
Bir yaz sabahı New Jersey yakınlarında iki adam bir araya gelirler.
Silah kuşanmışlardır ve düello yapmaya kararlıdırlar.
Biri ABD’nin başkan yardımcısı Aaron Burr, diğeri de Amerikan federalizminin kurucu babalarından, eski maliye bakanı Alexander Hamilton’dur.
Yıllardan 1804 yılıdır.
Düello ABD’de artık yasal değildir. Fakat ciddi bir onur meselesi söz konusu olduğunda Amerikalı erkekler karşı karşıya gelip birbirlerine kurşun sıkmaya devam ediyorlardır.
Nitekim Hamilton bir oğlunu düelloda kaybetmişti.
Düelloyu Burr istemiş, Hamilton da kabul etmişti.
Burr, Hamilton’un on beş yıldan beri kuyusunu kazdığını, onu her fırsatta eleştirdiğini ve aşağıladığını ileri sürerek Hamilton’un kendisinden özür dilemesini talep etti.
Amerikan federalizminin duayeni bu talebi geri çevirince, Burr onu düelloya davet etti.
Hamilton Burr’ı sevmiyordu. Onu Amerikan siyaseti açısından tehlikeli buluyordu.
Eleştirilerini geri almaya hiç niyeti yoktu.
Yine de düelloya giderken Burr’ı öldürmek için ateş etmeyi düşünmüyordu. Yakın arkadaşlarına ilk kurşunu havaya sıkacağını ve Burr’a yeniden düşünme fırsatı tanıyacağını söylemişti.
Öyle de yaptı. Hamilton’un silahından çıkan ilk kurşun, Burr’ın kafasının üstünden geçti. Fakat bir-iki saniye sonra Burr’ın tabancasından fırlayan kurşun Hamilton’un karnına saplandı.
Hamilton, sendeledi ve yere yıkıldı. Yanına koşuşturan doktoruna, “bu ölümcül bir yaradır doktor” dedi ve bayıldı.
Manhattan’daki evine taşınırken yanındakilere son kez konuştu: “karıma haberi mümkün olduğunca itinalı söyleyin!”
Hamilton ertesi gün öğleden sonra hayata gözlerini yumdu.
Aleksender Hamilton, Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlık savaşında yer almıştı. On üç koloninin bir araya gelerek İngilizlere karşı bağımsızlık savaşı vermelerine yakından tanıklık etmişti. Bağımsızlığın kazanılmasından (1776) sonra kurulan gevşek konfederasyonun Amerika Birleşik Devletlerini birleştiremeyeceğine yürekten inanıyordu ve bir an önce konfederasyonun federasyona dönüşmesi gerektiğine inanıyordu.
Gerçekten de on üç koloniyi bir araya getiren ABD konfederasyonu, ne ülkenin birliğini sağlamıştı, ne de bir yurttaşlar topluluğu oluşturmuştu. Ortak bir savunma sisteminden bile yoksundu. Konfederal hükümetin askerlere ödeyecek parası yoktu. Konfederasyonu oluşturan devletler merkezi konfederal hükümeti yabancı bir hükümet gibi görüyor ve oraya ne para, ne asker vermek istiyorlardı. En iyi askerlerini kendi hizmetlerinde tutuyorlardı.
Konfederasyona üye devletler birbirleriyle yarışıyorlardı. Birbirlerine gümrük vergisi uyguluyor, sınırlarını kendileri kontrol ediyor, özünde bağımsız devletler gibi davranıyorlardı.
Kısacası, konfederasyonun ne ordusu, ne hükümeti, ne de bütçesi vardı.
Hamilton bu kaostan çıkmanın tek yolunun merkezi hükümetin yetkilerinin artırılmasından geçtiğini düşünüyor ve yeni bir anayasasının hazırlanması için çalışmalar yürütüyordu.
Bu eğilimi, onu Thomas Jefferson gibi bağımsızlığın önde gelen liderleriyle karşı karşıya getirmişti. Üye devletlerde büyük çoğunluk Hamilton’un görüşlerine karşıydı. Onlar üye devletlerin ayrı egemenliğinde ısrar ediyorlardı.
Anayasayı görüşmek üzere 1787 yılında Philadelphia’da toplanan konferansta Hamilton federal bir düzen kurmanın önemi üzerine uzun bir konuşma yaptı. Başlarda konferansın gidişatından memnun değildi. Hatta, konferans bitmeden Ney York’a döndü. Fakat aylarca süren tartışmaların sonucunda on iki devletten –devletlerden biri konferansa katılmayı reddetmişti- toplam 38 delege, ABD’yi federal bir ülke yapacak olan yeni anayasaya onay verdi.
Şimdi sıra anayasanın halk tarafından onaylanmasına gelmişti.
Hamilton, kolları sıvadı ve çalışma arkadaşlarıyla birlikte, tarihe geçecek olan Federalist Papers (Federalist Yazılar) dizisini yayınlamaya başladı. Seksen beş makaleden oluşan Federalist Yazılarla konfederalist görüşler yerle bir edildi ve ABD’nin federal bir devlet olarak yeniden kurulması hayata geçirildi.
Seksen beş makalenin elli birini kaleme alan Hamilton -diğerlerini John Jay ve James Madison yazmıştı- sadece ABD tarihini belirleyen çok önemli bir siyasetçi ve düşünür olarak yaşamadı. İnsanlığa ışık tutan önemli bir federalizm külliyesine de imza attı.
Gelgelelim, konfedaralistlere yenilmeyen, girdiği her fikir kavgasını kazanan Hamilton “onur kavgasında” kaybetti. Bir düello kurşunu hayatına son noktayı koydu.
Ölümünden sonra çok spekülasyon yapıldı. Kimi bilerek ölüme gittiğini söyledi, kimi de ABD başkan yardımcısının onu öldürmeyeceğine emin olduğu için düelloyu kabul ettiğini...
Fakat gerçek şudur ki, 1804 yazında onu öldüren Burr o anda ölüverdi. Amerikan halkı sırtını ona çevirdi ve tarihten silindi.
Hamilton ise hala yaşıyor...
Çok merak ediyorum. Ersin Tatar ile fikir düellosuna girseydi acaba netice ne olurdu?
Aralarında çok önemli düşünürler olan Amerikalı konfedaralistleri ya ikna eden, ya da saf dışı bırakan Hamilton acaba Tatar’ı ikna edebilir miydi?