1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Bir fotoğrafın perde gerisi…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Bir fotoğrafın perde gerisi…

A+A-

“Yorgozlu Mehmet Oğuz, mevzide cinnet geçiren bir Kıbrıslıtürk tarafından vurularak öldürülmüştü…”

gulgun-001.jpg

20 Mart 2017’de bu sayfalarda, kalp uzmanı, sevilen hekimlerimizden Dr. Gülgün Vaiz’in sosyal medyada paylaştığı, babası Mehmet Oğuz’la çekilmiş bir fotoğrafını yayımlamıştık…

Fotoğrafı yayımladıktan sonra bu ölümün perde gerisini öğrendik…

Okurlarımıza göre Yorgozlu Mehmet Oğuz, Boğaz’da 1965’te mücahitlik yaparken ve mevzideyken, cinnet geçiren bir Kıbrıslıtürk tarafından vurularak öldürülmüştü… Bu trajediyle ilgili ulaştığımız bilgiler şöyle:

***  28 Eylül 1965’te Yorgozlu Mehmet Oğuz, Özkan diye bir başka mücahit ve bir de lise öğrencisi D. Adlı mücahit, Boğaz’daki mevzideydi…

***  Bu mevziye gelip de “cinnet geçirdiği” söylenen K. köyünden …. Adlı Kıbrıslıtürk, her üçünü de vurmuş, Mehmet Oğuz ve Özkan adlı mücahidi öldürmüş, lise öğrencisi mücahidi de ayaklarından yaralamıştı… Lise öğrencisi mücahit hayatta kalabilmişti…

***  Cinnet geçirdiği söylenen bu Kıbrıslıtürk, Londra’dan “milliyetçi duygular” içerisinde adaya gelmiş, Boğaz’da mücahitlik yapmak üzere görevlendirilmiş ancak komutanlarından birisiyle anlaşmazlığa düşmüştü…

***  Üç kişiyi vurarak ikisine yol açan bu kişi bu olaydan sonra Rum tarafına kaçmış, 1974’ten sonra adaya geldiği zaman ise yakalanmış ancak “asapları bozuktu ve öyle yaptıydı” denilerek hakkında cezai bir işlem yapılmamıştır.

***  Bu şahıs şimdi hayatta değildir…

Bir okurumuz ise bu konuda şunları paylaşmak istediğini söyledi:

***  Biz o zaman Boğaz’da göçmendik bu olay olduğunda ve olay duyulduğunda çok üzülmüştük. Biz üç kişi vurularak öldürüldü diye duyduyduk, aralarından birisinin hayatta kaldığını bilmiyordum…

***  O dönemin komutanına karşı öyle karşı duracak, karşı çıkacak insan yoktu, komutan o bölgenin “kralı” gibiydi…

***  Ben de bir yakınımı buna benzer ama biraz daha farklı bir olayda kaybettim.

***  Bu yakınım Boğaz’da mücahitlik yaparken, 1974’te Kıbrıslırum askerleri Türk askeriymiş gibi Doğruyol’a çıkmışlar… Orada bulunan bir Kıbrıslıtürk de “Çağırın arkadaşlarınıza, gelin da Türk askerleri geldi” diyerek mücahitlere çağırmış. Halbuki gelenler Türk askeri değil Kıbrıslırum askerleriydi… Orada bulunan mücahitleri taradılar, öldürdüler, tepeden aşağı attılar, böylece bu yakınım orada şehit olduydu…

***  Onları oraya çağırdığı söylenen Kıbrıslıtürk daha sonra bunu kendisi anlattıydı… Bu yanılgının bedelini yakınım ve başka Kıbrıslıtürkler canlarıyla ödediydiler… O nedenle ben barış için mücadele ederim senelerdir, savaş korkunç bir şeydir, yaşlı-genç dinlemez – aynı mevzide olan insanların asapları bozulup ateş açıp karşılarındakini öldürebilecekleri gibi – ki bu Konedra’da da olduydu yanılmıyorsam – çeşitli yanılgılar da insan hayatına mal olabiliyor… Ölenler hep fakir fukaranın evlatlarıdır, biz çektik bu acıları, başkaları çeksin istemeyiz…

 

Gülgün Vaiz: “Kaderimiz savaş olmamalı…”

20 Mart 2017’de bu sayfalarda paylaştığımız resimle ilgili olarak o günlerde Dr. Gülgün Vaiz de “Kaderimiz savaş olmamalı” diye yazmıştı… Bu fotoğrafın altına şöyle yazmıştık:

“Kalp uzmanı, sevilen doktor Gülgün Vaiz, sosyal medya sayfasında bu fotoğrafı yayımladı… Babası Mehmet Oğuz’la çekilmiş bir fotoğraf bu… Babası Mehmet Oğuz, 1963’te çatışmalarda öldürülmüş…

Tepebaşılıymış yani Yorgozlu, Gülgün savaş nedeniyle öksüz kalmış… Göçmenköy’de büyümüş…

Gülgün Vaiz, “Kaderimiz savaş olmamalı” diyor…

Bir lale festivali, aklına babasını düşürüyor çünkü o, aklından hiç çıkmamış…

Gülgün Vaiz şöyle yazıyor:

“Bu gün Tepebaşı'nda Lale festivali var. Aklıma Tepebaşılı Babam Mehmet Oğuz düştü.

BABAM Ve BEN uzun uzun hiç sohbet edemedik.

Bu resimden öteye geçemedik biz.

Savaşlar, düşmanlıklar izin vermedi.

Kıbrıslı, Adalı, Akdenizli insanların ve tüm dünyanın kaderi SAVAŞ olmamalı. Dünya Barış, Demokrasi, Adalet'le, Eşitlikle, İnsanlıkla harmanlanmalı.

UMUT İNSANDA, KADINLARDA, ÇOCUKLARDA, GENÇLERDEDİR…”

 


BASINDAN GÜNCEL

“Tehcir emri İttihat ve Terakki merkezi tarafından Konya vilayetine gönderildiğinde Ermenileri bu gayr-i insani uygulamadan kurtaran kurtarıcı bir el vardır. O kurtarıcı el, vali Mehmet Celal Bey’in elidir…”

 

“Beni Ermenileri tehcir etmem için gönderiyorsanız, bunu yapamam!”

Ari Şekeryan

Tehcir emri İttihat ve Terakki merkezi tarafından Konya vilayetine gönderildiğinde Ermenileri bu gayr-i insani uygulamadan kurtaran kurtarıcı bir el vardır. O kurtarıcı el, vali Mehmet Celal Bey’in (1863-1926) elidir.

Mehmet Celal Bey, 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Erzurum valiliğine atanır. Erzurum’daki hizmetinin ardından kısa süre Edirne ve İzmir valiliği görevlerinde bulunur. 1914 yılında savaşın patlak vermesiyle bitlikte Halep valiliğine atanır. Halep vilayetine bağlı olan Zeytun’daki Ermenilerin tehcir edilmesi emri geldiğinde buna şiddetle karşı çıkar. Hemen Ermeni ileri gelenleriyle görüşerek barışçıl bir çözüm arayışına girer, ne ki tam o günlerde Zeytun kazası Halep vilayeti sınırlarından çıkarılarak Zeytun’a tehciri uygulayacak bir idareci atanır.

Garanti vermişler

Mehmet Celal Bey tehcir emrine karşı gelmesinin ardından görevden alınır. İstanbul’a dönmesi sakıncalı olabileceği düşünülerek Konya valiliğine atanır. Ne ki Mehmet Celal Bey doğru bildiğini yapmaya uygulamaya, vicdanının sesine kulak vermeye devam eder. Gözlerini muayene ettirmesi gerektiğini söyleyerek İstanbul’a geçer ve soluğu İttihat ve Terakki merkezinde alır. Mehmet Celal Bey’in, burada görüştüğü parti yetkililerine ısrarla “Eğer beni Konya’ya Ermenileri tehcir etmem için gönderiyorsanız, bunu yapamam!” dediği kaydedilir. Vali Celal Bey, şehirdeki Ermenilerin tehcir edilmeyeceği garantisini aldıktan sonra Konya’nın yolunu tutar.

“30-40 bine yaklaşmıştı’

Vali Celal Bey, Konya’ya trenle ulaştığı anı, 18 Kasım 1918 tarihli Jamanak gazetesinde yayımlanan röportajında şöyle anlatmaktadır:

“[…] Görev yerime ulaşana kadar yerel Ermenilerin büyük bir kısmı tehcire tâbi tutulmuştu. Kalanlar istasyondaydılar ve hemen evlerine tekrar yerleştirilmelerini sağladım. Akşehir ve Ilgın bölgesi benim görev sürem boyunca tehcire tâbi tutulmadı. Fakat bir de, tehcir yolunda diğer bölgelerden Konya’ya gelen Ermeni muhacirler sorunu vardı. Bunların durumlarına üzülmemek mümkün değildi. Sayıları bir dönem 30-40 bine yaklaşmıştı. Merkez bunların gönderilmesi için baskı kuruyor, devamlı olarak sürülmeleri yönünde emirler gönderiyordu. Fakat vicdanıma karşı hareket edemezdim.”

Eşitlikten yana

Mehmet Celal Bey, tehcire bu denli muhalefet ettiği için bir süre sonra Konya’daki görevinden de azledilir. Bölgedeki Ermeniler, yurtdışındaki akrabalarına yazdıkları mektuplarda Celal Bey’den övgüyle bahseder, kendisine dualar ederler. Öyle ki, Talat Paşa, İstanbul’dan yurtdışına kaçmaya çalışan bir Ermeni gencin yanında böyle bir mektuba rastlar ve bu bilgiyi Celal Bey’le paylaşarak “Ermeniler mektuplarında size çok büyük övgüler düzüyorlar” der. Celal Bey şu şekilde cevap verir: “Eğer Türklerin ve Arapların mektuplarını da görseydiniz emin olunuz ki aynı şeyleri o mektuplarda da bulacaktınız.” Bu kısa görüşme, Mehmet Celal Bey’in eşitlikten yana, vicdanlı bir devlet adamı olduğunu bir kez daha ispatlar niteliktedir.

‘Gizli emir’

Vali Celal Bey, yukarda sözünü ettiğimiz Jamanak röportajında yöneltilen “kendisine herhangi bir ‘gizli’ emir gelip gelmediği” sorusuna verdiği cevapta gelen emirlerin içeriğini ve tehcire karşı durma gerekçesini net biçimde ortaya koyarak Ermenilere seslenir: “Bize gelen resmi emirler tehcirle ilgiliydi. Fakat tehcir de bir mahvetme değil miydi? Belki detaylı soruşturmalarda önemli noktalar ortaya çıkarsa biz de bildiklerimizi iletiriz. Ne olması gerekmiyorduysa oldu. Her şeyden önce, memleket ekonomik ve siyasi olarak çöktü. Fakat ben bana karşı Ermenilerin hissiyatını bilmekteyim; tüm Türkleri ve Müslümanları bu olanlardan ötürü sorumlu tutmasınlar isterim. Ben Ermenilere iyilik yaptım ve ben de bir Türk’üm. Faik Ali Bey de Türk. Aynı şekilde Diyarbekir valisi Dr. Reşid tarafından öldürtülen o iki vicdanlı kaymakam da Türk’tü. Onlardan birini tanırdım, çok değerli bir gençti. Ermeni öldürmemek için kendilerini kurban etmişlerdir. Başka ne gibi büyük bir erdem olabilir? Ermeni halkının da yanlış bir fikir peşine düşüp, dar gününde onun yanında olan dostlarını katillerle ve vatan hainleriyle bir tutmamasını ümit ederim. Benim Ermeni halkından ricam budur. Bugün herhangi bir görevim yok, vicdanım rahattır; tüm dünya önünde samimi bir şekilde ifade etmek isterim ki vatanıma hizmet ettim ve tek bir Ermeni’nin dahi öldürülmesine izin vermeyerek birçok garibanın gözyaşlarını sildim.”

Mehmet Celal Bey, 15 Şubat 1926 tarihinde, Osmanbey’deki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeder ve cenazesi binlerce Ermeni ve Türk vatandaşın katılımıyla toprağa verilir.

(AGOS – Ari Şekeryan – 10.4.2017)

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 2736 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar