Bir füzeyle uyanmak
Iskaladı!
Keşke hep öyle olsaydı.
Suriye’de son dokuz yıldır hayatı ıskalıyor insanlar, savaş var ve ölen insan sayısı, bizim nüfusumuza denk!
Ne kadarsak, o kadar mezar...
* * *
Uykumuzdan uyandık, meraklandık, ürktük, saçmaladık, kuşkulandık, üzüldük.
O “füze” hedefini ıskaladı.
Hem “savaş” füzesi değildi üstelik, “savunma”ydı.
Hani genelde akıllı telefonların modellerini biliriz ve lüks araçların ya...
Harf harf, model model...
Bunlar füze!
S-200.
S-300.
S-400.
Şimdi en yenisini “sipariş” verdiler.
En yakınımıza...
Böyle bir şey!
“Ateş topu” gibi düşüyor önünüze...
Evinize “davetsiz” geliyor ve “ölüm” diye uyanıyorsunuz.
* * *
“En iyi garanti barıştır” dediğimiz zaman dişlerini sıkarak ve damarlarını kabartarak seslerini yükseltenler, manzarayı gördüler.
Kırk bin değil yüz kırk bin asker olsa ne olacak?
O füze gökyüzünden evinize düşüyor.
Birileri “hoplayacak” da tutacak mı sandınız?
* * *
Avrupalı hayallerimiz, Ortadoğulu pratiklerimiz var.
Anladınız mı?
Şimdi ayaklarımızı Altın Kumsal’ın ılık sularından bedenimize doğru toplayarak gerçekle yüzleşebiliriz.
Işık huzmeleri arasında balkonunuzdan gülümseyen cemileler ya da kaldırım dibinden fışkıran sardunyalar kadar güzel değil bu dünya! Ölmüş mülteci çocukların sureti yansıyor Akdeniz’e ve zamanın haritalarından kuşlar gibi sürülenler, kendilerine yurt arıyorlar.
Bir füze ıskalayıp geçiyor hayatı, yüreğimiz patlıyor.
Beşparmaklar’ın yamacında yine bir temmuz tutuşuyor.
* * *
Masada en önce konuşmamız gereken “silahsızlık” halidir.
Onca cinayetin orta yerinde “kamuflaj” giyinmiş barut kokulu çözümler konuşmak, bir gece yarısı, hedefini şaşırmış bir füzeyle sarsılmak kadar itici geliyor.
Barışı ıskalamayalım ne olur!