1. YAZARLAR

  2. Fatma Azgın

  3. “bir hayat bir hayata değer”
Fatma Azgın

Fatma Azgın

“bir hayat bir hayata değer”

A+A-


Makale başlığımız, Mart ayında satın alıp son günlerde okuma fırsatı bulduğum Ahmet Altan’ın son kitabının ismidir. Türk yazarları içinde hiçbir kitabını kaçırmadığım A.Altan ve Orhan Pamuk’tur. İkisi de “hayatları” anlatır. İnsanların  tahmin edemeyeceği yaşama dair düşünceler,  uygulayış modelleri, türlü ilişkiler, duygu karmaşası,  okuyucuyu başka bir hayata sürükler.  A.Altan’ın, O.Pamuk’tan farkı, kadınların duygu dünyası ve toplumsal varoluş sorunlarını anlayıp, onlara bir yerde destek çıkmasıdır.

Hayatım boyunca, yaşam tarzları farklı ve toplum kurallarından kayma cesareti gösteren insanlarla arkadaş olmayı, onları anlamaya çalıştım, ayırımcılığa uğradıklarında destek oldum. Bu tip insanların “zeki ve yaratıcı” olduklarını keşfettim. Hayatı başka şekilde bakmayı sağlayan enerjileri, “roman” okuma tadındadır.  Bu hayatlar izlenip uygulanabilir ya da herkes kendi hayatını bildiği gibi sürdürür.  Her hayat kişiseldir, doğaldır, bünyeseldir, kültüreldir. Taklit edilmesi zordur, eğreti durmaya, dengeyi bozmaya meyillidir.

Ahmet Altan son kitabında, insanlığa sanat, kültür ve edebiyat alanında büyük eserler bırakmış kişiliklerin bilmediğimiz hayat deneyimlerini, anlatarak, yorum yaparak büyülüyor.  Elbette, bu müthiş insanların aşkları, ayrılıkları, hayal kırıklıkları, cesaretleri, zayıflıkları, yaratıcıkları ortaya seriliyor.  Hiçbir hayatı ve onu yaşayanları yargılamadan ufkunuz genişliyor. Bu nedenle kitaba, “bir hayat bir hayata değer” demiş A.Altan.
Diğer yandan, ilginç hayatlar, dünyaca tanınmış, ün yapmış insanlara ait değildir. Necati Cumalı’nın, avukatlık yaptığı Ege köylerinde tanık olduğu ilişkileri anlattığı “Ay Büyürken Uyuyamam” kitabı buna örnektir. Köy sosyolojisi ve toplumsal yasakların altında yaşayan  erkek ve kadınların hayatları, kural dışı aşk ve seks ilişkileri, hayatlarda  şehirli-köylü farkı olmadığını, insan doğasının oldukça benzeştiğini gösterir.
                                      

--------------------------------------------------

Ahmet Altan’ın kitabında yer alan  bir “hayat”tan kısa bir bölüm:
“ Bir çöl peygamberinin nefesini taşıyan ve yazdıklarına o nefesi üfleyen Halil Cibran, tam yirmi yıl boyunca, bir tek kez bile görmediği, bir tek kez bile sesini duymadığı ,bir tek kez bile kokusunu koklamadığı bir kadına aşık olarak yaşamıştı. Bir Arap entelektüeli olan, gazete yöneticiliği yapan, Mısır’ın sanatçılarını kendi salonunda toplayan May Ziyade ile sadece “mektuplardan” oluşan bir aşk yaşamışlardı..., harfler, sözcükler, cümleler birbirini hiç görmeyen iki insanı tutkulu bir biçimde birbirine bağlamıştı…., Ama aralarındaki “aşk”, Cibran öldüğünde May’e “Hiçbir zaman bu kadar acı çekmemiştim, hiçbir kitapta bir varlığın bu kadar acı çektiğini, bu kadar büyük bir acıya katlanacak gücü bulacağını okumamıştım” dedirtecek kadar derindi…..Birbirlerine bu kadar tutkunken, bu kadar özlerken neden hiç buluşmadıklarını hep merak ettim. Korktuklarını düşündüm…..Sadece zekalarının ışıltısıyla birbirlerini etkileyebileceklerini anladıktan sonra bedenlerin, zekalarının o büyük çekiciliğe ayak uyduramamasından, arzularının, düşüncelerinin derinliğine ulaşamamasından korktular sanırım…….., Karşılaşsalar, aşkları “sıradanlaşır” mıydı? Aşk sıradanlaşmaz, biter yalnızca.. Bitecek bir aşka “sıradan” gözüyle bakıyorlardı belki de..Bitmesin istiyorlardı..Hiç bitmesin.

 

 

Bu yazı toplam 4446 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar