1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Bir imzanın peşinde
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Bir imzanın peşinde

A+A-

Bankada kredi sözleşmesi için imza atmam gerekiyordu ve yola çıktım.
Lefkoşa'nın içinde, on kilometre ya gittim, ya gitmedim, bir saat yolda geçti.
Trafik nasıl da bir kaos!

***

Kim bilir kaç insan o "bir imzayı atmak" uğuruna yollara düşmüştü.
Bu çağda!
Trafiğin en önemli sebebi kamu ya da özel gereksiz bürokrasi ve işlemlerdir, sırf bu yüzden hem çevreyi kirletiyor, hem de akaryakıta dünya parası ödüyoruz.

***

İnsanlar akıllı cihazlardan dünyanın bir ucunda dahi olsa rahatlıkla iletişim kurabiliyor.
E-İmza var.
Tek bir dokunuşla, her işlemi onaylama şansınız var ancak buralarda hayat “güncellenmiyor” nedense!
Tek bir kalem hareketi için yollara düşüyorsunuz.
Bir kağıda bir şekil çizmek için seferber oluyorsunuz.

***

Hele kendini "devlet" olarak takdim eden yapının insana çektirdiği zulmü ne siz sorunuz, ne bir başkası söylesin...
“Şirket Onay Belgesi” istiyorlar, her adımda…
Bunu gidecek, elden alacak, elden teslim edeceksiniz.
“Bilgisayardan görünmüyor mu” derseniz…
Olmaz!
Yollara düşeceksiniz!
İllaki…

***

Bir de meşhur “Vergi Borcu Yoktur” belgeleri var.
- “Telefonda sorsanız söylemezler mi?” derseniz eğer…
Öylece yüzünüze bakarlar.
“Ağ, sunucu, server, bulut falan…”
Sakın ola e-devlet demeyiniz.
Öyle büyük projeler de gerekmiyor, sıradan bir belgeye, internet üzerinden erişmek, görmek için…
Niyet yok niyet!

***

Bu ülkede kurum, kuruluş ya da görevliler toplumsal kaynakları size hizmet sunmak için kullanmazlar, siz onlara hizmet edecek, dediklerini yapacak, sıranızı bekleyecek, ses etmeyeceksiniz!

***

Yola çıktım, bir imza için bankaya gidiyorum ve yol boyunca, üç ayrı trafik kazasına tanıklık ediyorum.
Hepsi küçük çarpışmalar!
Muhtemelen cep telefonuna bakarken önünde aracı görmemiş, az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş halleri…
Hem zaman kaybı, hem para!
Bir de “sinir harbi” insanların yüzü, gözü, kaşı, dudağı…

***

Kimi ezberleri değiştirmek çok kolay değildir; hele her kurumda her müdürün üç beş ayda bir değiştiği, yükselme yerlerinin dışa kapandığı, bilgi ya da kapasitenin umursanmadığı, sorumluk almanın ateşten gömlek algılandığı, inisiyatifin ötelendiği, statükonun kendisini koruduğu ve çoğalttığı, kimselerin kurulu düzenini bozmak istemediği, kamusal görev ya da hizmetin lütuf görüldüğü bir ortamda…
Böylece onlarca gereksiz evrak için sıra bekler, imza atar, pul yapıştırır, bir kâğıdı elden ele gezdirir, sayfa sayfa kopyayı onaylar, mühürler, daire daire gezer, kapı kapı bakınır, işinizi çözecek yandaş arar, rica minnet dövünürsünüz!
Tepeden tırnağa “ricayla yaşam düzeni” buna derler…

Bu yazı toplam 2129 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar