Bir karış yer ikiye bölünmüş!
Terkedilmiş binalar, savaşın işaretleri halen üzerlerinde kazınmış apartmanlar ve bir kulübe…
Genç çocuklar ellerinde silah nöbet tutuyorlar.
Dikenli teller, variller ve istiflenmiş torbalar…
Bir duvar...
Yığınla bayrak…
Düşünsenize, bölünmeden sonra doğanlar bu yolu hiç birleşik görmemişler.
…
Bu memlekette “duvar”ın ne anlama geldiğini iyi biliriz.
Bizlere verdiği acıyı, deştiği yaraları, bizi ayırdığını içimizde hissederiz.
Eski Lefkoşa’nın dar sokaklarından geçerken duvarı görürüz.
Barikatlarla, varillerle, dikenli tellerle birlikte karşımızda dikili durur...
Geçen yıllar içerisinde görüntüsüne alıştık.
Uzaktan ve her türlü siyasi perspektif dışında bakıldığında o kadar manasız, o kadar ütopik ki…
…
Bir karış yer ikiye bölünmüş.
Her iki tarafta benzer yaşanmışlıklar, tıpatıp insan hikâyeleri…
“Peki, her birimiz elimize niye birer balyoz alıp bu duvarı yıkmıyoruz?”
Safça bir ergen düşüncesi…
Evet…
Öyle!
Büyüdükçe öyle olduğunu anladım…
Ahmakça…
Ama anladım.
Esiriz.
Biz buyuz.
…
Üzerinde yaşadığımız toprağın ne kadar olduğunu biliyor musunuz?
9,251 kilometre kare!
Kıbrıs’ın yüzölçümü budur.
Hepsi bu.
Taşıyla, toprağıyla tarlasıyla, kuru arazisiyle…
Araba ile bir uçtan diğer uca yaklaşık 3,5 saatte gidilebilir.
…
Çocuklarımızın ellerinde silahlar…
Günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi.
Basitmiş gibi!
Sıradanmış gibi!
…
Bir karış yer ikiye bölünmüş!
Umudun, hayalin, sevginin Kıbrıs’ını hayal ediyorum…
Bölücü hattı olmayan bir Kıbrıs…
Silahsız bir Kıbrıs…
______________________________________________
* Yazarın farklı makalelerinden derlenmiştir. Çeviri: Çağdaş Polili