Bir kaşık suda koparılan fırtına...
Geçtiğimiz hafta sonu Cumhurbaşkanı Akıncı, Türkiye’nin Suriye topraklarında süren “Barış Pınarı harekatı” ile ilgili düşüncelerini sosyal medyadan açıkladı. Açıklamasıyla beraber fırtına da koptu.
Sanki herkes Akıncı’nın bu konuda bir şey söylemesini bekliyordu. Ne söylediğinin de çok önemli olmadığı ve aslında kimsenin açıklamanın içeriğiyle ilgilenmediği belli idi.
Akıncı’dan beklenen yalnızca harekata tam destek vermesi, Türk ordusunun yanında olmasıydı. Akıncı’nın açıklamasında desteğin yanında barıştan ve diplomasiden bahsetmesi başta Erdoğan olmak üzere TC yetkililerinin de Akıncı’yı yerden yere vuran açıklamaları ardı ardına geldi.
Öncelikle ben Akıncı’nın açıklamasında “Türkiye’nin Suriye’deki son operasyonu konusunda sürekli üzerime geliniyor. Kimi görüşümü merak ettiğinden, ama bir çoğu da kendi politik amaçlarına malzeme yapmak telaşı ile sabırsızlanıyor” dedi.
Yani Akıncı kendi açıklamasının fırtına koparacağını bile bile bu açıklamayı yaptığını söylüyor. Demek ki fırtına kopmasından bir yarar umuyor. Benim açıklamada belirtilen hususlarla ilgili bir sorunum yoktur ve olamaz. Çünkü barıştan yana hiç kimse adı ne isterse olsun hiçbir savaşı kutsamaz.
Ama cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan biri bu konuda yapacağı açıklamayı “üzerine gelindiği, ya da kendi politik amaçlarına alet edileceğini” bile bile bu açıklamayı yapmaz diye düşünüyorum.
Ama bu sayın Akıncı’ya yapılan saldırıları onaylamamı gerektirmez. Önce Erdoğan, ardından Kıbrıs işlerinden sorumlu cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay ve AKP parti sözcüsü Ömer Çelik ardı ardına açıklamalar yaparak Akıncı’yı hedef aldılar.
Mesajı alan Türkiye ve Kıbrıs’taki destekçileri de aynı yönde ardı ardına açıklamalar yaptılar.
Kimileri maksadını çok aştı. Ağızlarından çıkanı kulakları duymadı. Cumhurbaşkanımıza yönelik ağza alınmayacak küfür ve hakaretleri gerek sosyal medyadan, gerekse de TV ekranlarından bolca sıraladılar.
Ben öncelikle eleştiri ile küfür ve hakaretin ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Elbette herkes cumhurbaşkanını eleştirebilir. Ama küfür ve hakaret asla kabul edilemez.
KKTC’den yapılan küfür ve hakaret içeren açıklamaları ve paylaşımları yapanların yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığının bu yöndeki şikayeti mutlaka değerlendirilmeli ve geniş biçimde soruşturulmalıdır.
Bu yönde Türkiye’den yapılan paylaşımlar için de Türkiye savcılığı görevini yapmalı ve bu hakaretleri yapan kişileri yargı önüne çıkarmalıdır. Sosyal medyada kendi cumhurbaşkanını eleştirenleri bile sorgulayan ve yargılayan bu kurumlar kardeş ülke cumhurbaşkanına yapılan hakaretleri görmezden gelmemelidir.
Burada altını çizmek istediğim bir konu da KKTC’nin ne olduğudur, ya da Türkiye’den bakıldığında nasıl göründüğüdür.
KKTC bağımsız bir devlettir. Daha geçen akşam kuruluş yıldönümünü kutlayan UBP hem başkanı, hem de onursal başkan yaptıkları konuşmalarda “KKTC’yi biz kurduk, biz yaşatacağız” dedi. KKTC cumhurbaşkanına hakaret edilirken susan, hatta koroya katılarak kendileri de aynı yönde açıklamalar yapanlar KKTC’yi sonsuza kadar nasıl yaşatacak ben bilemedim.
Önce bu gerçeği, yani KKTC’nin Türkiye’nin bir vilayeti değil, bağımsız bir devlet olduğu gerçeğini kabul edeceksiniz. Sonra Kıbrıslı Türklerin önce Kıbrıslı olduğunu ve sizden faklı olduğu gerçeğini kabul edeceksiniz ve sonra kendinizi bu ülkenin insanı yerine koyarak iki kere düşüneceksiniz, ondan sonra da söyleyeceğiniz bir şey varsa medeni ölçüler içinde söyleyeceksiniz.
Son olarak bu gerilimden kim ne umuyor sorusuna kısaca değinmek istiyorum. Gerekirse bu konuyu önümüzdeki hafta daha da açabilirim.
UBP bu gerilimi toplumu “Türkiye’yi sevenler, sevmeyenler” diye bölmeye ve önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi için kendisine avantaj sağlamaya dönük kullanıyor.
YDP “Türkiye’yi en çok biz seviyoruz, çünkü biz Kıbrıslı Türk değil doğrudan Türk’üz” mesajı veriyor.
CTP “gerilimin kimseye bir yarar sağlamayacağını bu nedenle toplumu bölmememiz gerektiğini” bu nedenle “herkese ve her kesime itidal” çağrısı yapıyor. CTP’nin bu tavrı kimilerince beğenilmese de sağduyulu tek çağrı olarak öne çıkıyor.
Akıncı’nın kendisi değil, ama çevresi de “Akıncı’nın kahraman olduğunu bu nedenle solun seçimde tek aday olarak Akıncı’yı desteklemesi gerektiğini” söyleyerek seçimde Akıncı’ya avantaj sağlamaya çalışıyor.
Gerilimden beslenmenin kimseye bir faydası olmadığını geçmişte çok yaşadık. Aynı şeyleri yaşamanın kimseye, ama özellikle de çözüm güçlerine hiçbir faydası olmaz.