Bir ‘Kayıp Köpek’ İlânı Ve ‘Matlüp Hasıl Oldu Mu Efendim?’…
İngilizler Kıbrıs’ta birçok yasayı hemen değiştirmişler, ancak iş, baskıcı ve sansürcü Basın Yasaları’na geldiği zaman, 52 yıllık bir süreyle bu yasalara hiç dokunmamış, yürürlükte bırakmışlardır!
Bülent Fevzioğlu
Kıbrıs Basını’nı düzenleyen ilk yasalar Osmanlı Yasaları’dır ve ilk yasa da 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi’dir.
Kıbrıs; İngiliz Yönetimi’nde olmakla birlikte bir Osmanlı ülkesidir ve yürürlükte bulunan Osmanlı Yasaları da doğal olarak Kıbrıs’taki geçerliliğini korumaktadır.
İlginçtir...
İngilizler Kıbrıs’ta birçok yasayı hemen değiştirmişler, ancak iş, baskıcı ve sansürcü Basın Yasaları’na geldiği zaman, 52 yıllık bir süreyle bu yasalara hiç dokunmamış, yürürlükte bırakmışlardır!
İngiliz egemenliğinin varlığına karşın Kıbrıs’ta geçerliliğini koruyan Osmanlının Matbuat Nizamnamesi’ne göre Padişah tarafından Kıbrıs’ta kapatılan ilk gazete, Ahmet Tevfik Efendi tarafından yayımlanmakta olan mizah içerikli AKBABA Gazetesi’dir.
17 Ağustos 1898 günü Padişah Abdülhamit, Kıbrıs’ta yayınlanan ‘‘Akbaba’’gazetesini kapattırır…
31 Ekim 1898’de, Padişah Abdülhamit, yine Kıbrıs’ta yayınlanan ‘‘Kıbrıs’’ gazetesini kapattırır...
20 Nisan 1925’te, 17 Ahmed, yazdığı bir yazısından dolayı gazeteci Ahmed Raşit Bey’i değnekle döver...
4 Temmuz 1926’da İngiliz Sömürge Yönetimi, Söz gazetesi sahibi ve başyazarı Mehmet Remzi Okan Bey’i, Kıbrıs’ta sürgünde bulunan Atatürk düşmanı Sait Molla hakkında ağır yazı yazdığı için 2 ay hapse mahkûm eder...
17 Ağustos 1937’de, İngiliz Sömürge Yönetimi Söz gazetesindeki Atatürkçü yazılarına ısrarla devam ettiği gerekçesiyle Mehmet Remzi Okan Bey’i 1 ay süreyle Girne Kalesi’ne hapislikle cezalandırır...
1942-1957 yılları arasında Halkın Sesi gazetesi yaklaşık 50 kez hâkim karşısına çıkarılır ve büyük para cezaları ödemeye mahkûm edilir; arada kapatılır.
4 Ocak 1950’de kimi çevrelerce ‘kiralanan’ Enver Pamir, İstiklâl gazetesi Sahibi ve Başyazarı (Mısırlızade) Necati Özkan Bey’e saldırıda bulunarak, Özkan Bey’in sağ gözünün ciddi şekilde yaralanmasına neden olur...
5 Aralık 1953’de kimi çevrelerce ‘kiralanan’ Hafız Ali; gazeteci-yazar ve politikacı (Mısırlızâde) Necati Özkan Bey’e ait birçok işyerini kundaklamak suretiyle yakar, kül eder...
Eskiler,
- Beterin beteri var, der.
Beterin beteri olduğu gerçeği, 1958 yılının Mayıs ayında gazeteci yazar Ahmet Sadi Erkut’a yönelik olarak düzenlenen silâhlı saldırı sonucunda, çok net bir şekilde görüldü.
Ahmet Sadi Erkut; bir yanıyla sendikacı - politikacı, bir yanıyla da gazeteci - yazar olmak üzere toplum sorunlarına büyük duyarlılıklar taşıyan ve çalışmalarını bu yönlerde yoğunlaştıran etkin ve girişimci bir kişiliğe sahipti.
Ahmet Sadi Erkut’un sahibi olduğu ve 1948-1949 yılları arasında haftalık olarak yayınlanan EMEKÇİ gazetesinin yayınlanış öyküsüyle gazetenin içeriğinin ne olduğunu, ‘Tabelacı Cahit’ olarak bilinen Cahit Ahmet şöyle (1) yazar:
“... Emekçi gazetesi; 'Emeğe Hak, Emeğe Hayat' sloganı ile çıkarılıyordu. Ömrü kısa olmuş ama yayınlandığı dönemde etkili olmayı başarmış. İşçinin, emekçinin sesini duyurabilmiş. Lefke maden grevi sırasında idi yayına başladık. Halkın Sesi gazetesinin grev kırıcı yayınlarını görünce dayanamadık; ne yapıp yapıp biz de bir gazete çıkarmaya başladık.
Gazete, M. Fikri matbaasında hazırlanıp basılırdı.
Milyalı Zeki vardı, o yazardı, ben yazardım, Ahmet Sadi Erkut yazardı.
Bunları çekemeyenler vardı, el altından onlar yazı gönderirlerdi bize.
Ama tabii, bizim hukukçumuz yok.
Halkın Sesi’nde de Yavuz bize cevap verirdi.
Zaten Yavuz’un iki yazısı vardı her gün; bir gün birisini, öbür gün diğerini koyardı.
Bir Makarios’a söverdi, bir komünistlere. Kısa bir süre karşılıklı sövüşmüş isek de, bizim yazılar Kanun’a çarpmaya başladı. Başladılar bizi dava etmeye.
Çıkamadık içinden.
O mahkeme bu mahkeme, kapattılar gazeteyi.
Sonra bizim arkadaşlar İNKİLÂPÇI diye bir gazete çıkardılar, ama çok sonra...
EMEKÇİ’yi çıkarırken durumumuz çok kötüydü. Ben yalın ayaktım, İşçi Birliği’nin avlusunda potin de giymezdim. Meşhur çörekçi Minnoş vardı, kadeyif filân yapar. Onlar arkadaşlarımızdı; devamlı bizi desteklerler, sırasında bize yemek getirirlerdi, yerdik, kendimizi göverdiydik.
Hep bunlarla dövünürdük...
Bir takım kişiler “milliyetçi” bir sendika kurmak istediler ve böyle bir sendika da grev kırıcılığına daha çok hizmet edecekti. Ama biz gelince işler değişti ve amaçlarına ulaşamadılar.
Bizim gelişimiz, Türk İşçi Birlikleri’ni doğrudan sol’a kaydırdı.
Bizim rolümüz bu oldu.
Türk İşçi Birliği ama hakiki birlik... Yok grev kırıcı!
EMEKÇİ de bu düşünce ile çıkıyordu. EMEKÇİ’de, aslında hata bizde oldu.
Neyi, nasıl yapacağımızı bilmeliydik.
Bir avukatımız olmalıydı. Bize yol göstermeliydi. Ama hiçbir şeyimiz yoktu.
Biz bir yazı yazdığımızda, 'az solcu' olan bir insan korkusundan titrerdi.
- Nasıl yapabilirler, bunları öldürecekler, diye.
Nasıl ki, oldu da... İki kişiyi öldürdüler (2)!”
EMEKÇİ gazetesinin yayın koşullarını ve karşılaştıkları sorunlarını anlatırken ne demişti tabelâcı Cahit:
‘... Biz bir yazı yazdığımızda, 'az solcu' olan bir insan korkusundan titrerdi. 'Nasıl yapabilirler, bunları öldürecekler !' diye...’
Ve çok geçmedi, iki kişiyi ağır yaralayıp, bir kişiyi öldürdüler de...
Araştırmacı yazar (merhum) Haşmet Gürkan, sonraki günlerde kurşunlanacak olan Ahmet Sadi Erkut’un sahibi olduğu EMEKÇİ gazetesine verilen bir mahkeme cezasını şöyle anlatır(3):
“... 1949 yılında M. Fikri Matbaası’nda basılan EMEKÇİ gazetesinde çıkan bir 'İlân' üzerine, Dr. Fazıl Küçük’ün EMEKÇİ gazetesi aleyhine açtığı davada yalnızca EMEKÇİ gazetesi değil, onu basan M. Fikri ve dağıtan Poullas Şirketi de cezaya çarptırılmışlardı…”
Yukarıda tırnak içerisinde verilen ‘İLÂN’ ve bu ilân’la gelen ceza neydi?
Sorunun yanıtı yine Haşmet Gürkan’ın yazdıklarından gelir(4):
“.... 1949 yılında Dr. Fazıl Küçük Emekçi gazetesi aleyhine, o zamanki Türkçe deyimle bir 'Zem ve Kadih' yani 'yerme ve yazıyla, sözle alay etme' davası açıp da bu dava ağır para cezalarıyla sonuçlandığında Emekçilerin ve gazeteyi basan M. Fikri’nin yanı sıra bu Poulias şirketi de ceza ödemiştir. Basın tarihimizde ayrı yeri olan bu dava Emekçi gazetesinde çıkan sözde bir ilân yüzünden açılmıştı.
“Kayıp Köpek” başlıklı bu ilânda Girne Kapısı civarında “küçük bir köpeğin kaybolduğu, ısırgan olduğu için dikkatli bulunulması gerektiği” yazılıyordu!
Her okuyan bu ilânla kimin kastedildiğini anlamıştı...
Kendisine düşen cezayı, evini ipotek ederek borçlandığı parayla ödeyen ve bu nedenle de matbaasının sahipliğini karısının üzerine devreden matbaacı M. Fikri Bey çok seneler sonra bana bu davayla ilgili şu bilgileri vermişti:
Davayı gören Türk hâkim cezaları kestikten sonra, davacı olan Dr. Küçük’e dönerek:
- Matlüp hasıl oldu mu efendim?
Yani, “istediğiniz sonuç elde edildi mi?’ diye sormuş!
Matbaacı Fikri Bey, bunları gözleri dolu dolu anlatıyordu...”
Kıbrıs Türk basınının ve onun emekçilerinin gözleri, çok zaman öfke, sinir ve çaresizlikten dolu dolu olmuştur hep…
Kaç yıl geçerse geçsin aradan; gazetecilerinin dövülmesi, tehdit edilmesi, yargılanması ve hatta matbaaların bombalanması da yaşanmıştır ülkede…
Ve her zaman sorar biri, ötekine:
- ‘Matlüp hasıl oldu mu efendim?’…
(Lefkoşa, Âgâh Efendi Sokağı’ndaki Birlik Matbaası önünde. Soldan:
A. Nidai Ozan, Matbaacı Akif, Kitapcı Cahit, Talat Coşkun (Berber) ve Akif’in kardeşi Kolonyacı Uysal)
Notlar:
1) Sevgül Uludağ, Basın Basın Dediğimiz, Kıbrıs Postası Gazetesi, 5.12.1982.
2) Tabelacı Cahit’in ‘İki kişiyi öldürdüler’ sözleriyle okurlara anımsatmak istediği kişiler, ‘Cumhuriyet’ gazetesinin sahibi ve yazarları olan Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet’tir.
3) Haşmet Gürkan, 1930’larda Bir Türk Gazetesi: EMEKÇİ, Söz gazetesi, 23-28 Nisan 1984.
4) Lefkoşa Notları, Basın Tarihimizden, Yenidüzen Gazetesi, 12 Ekim 1986.