1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Bir kelime bir hayat: Geleceksizlik
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Bir kelime bir hayat: Geleceksizlik

A+A-


Yolunu şaşırmış yeni bir füze başımıza düşene kadar eski gündemimize dönebiliriz.

Kelime kelime yazacak olursam eğer:

  • “Geleceksizlik.”
  • “İradesizlik.”
  • “Kuralsızlık.”
  • “Düzensizlik.”
  • “Özensizlik.”

Hiç mi “iyi” yok?

Olmaz olur mu hiç…

Var!

Yine tek kelime: “Rahatlık.”
İçimizi onca endişe kemirirken yine de dört ucunu “göyvermiş” bir rahatlık!
Kimi anlarda umarsız, kimi anlarda küstah bir rahatlık!

İlk sözcük, hem en önemlisi hem de diğerlerinin gerekçesi: Geleceksizlik.

Geleceği görmüyoruz çünkü en sıradan sorunlara dahi çözüm üretecek iradeden yoksunuz.

Dünyanın yörüngesinde değiliz.
Yollarımıza çizgi çekemiyoruz henüz!

Asfalta yama yapamıyoruz!

“Müdürlük” kavgalarından başımızı kaldıramıyor, dünyanın en iyi üniversitelerinden eğitimli insan kaynağını dahi siyasi kavgalarla birkaç senede bir görevden alıyoruz.

Denizlerimize lağım akıyor, inkar ediyoruz.

Daha on gün evvel 7 yerli üründe yine “limit üstü” ilaç kalıntısına rastlandı.

Göz göre göre hem kendimizi hem herkesi zehirliyoruz.

 

Dünyanın dışında kendimize “yalancı” bir düzen kurduk.
Çok daha acısı bu düzene, sıkı sıkıya sarıldık.
Bastırılmışız ve sindirilmişiz ama aynı zamanda bu düzeni içten içe sevmişiz.
Uyuyor olsak birileri “dürtecek” ve uyanacağız.

Oysa...

Uyumuyoruz.

“Uyuyormuşuz” taklidi yapıyoruz.
 

Peki “NE?”

Bilmiyorum!

Bildiğim tek gerçeklik, dünyaya benzer bir yere yürümek istiyorum.


gelecek-cenk.jpg


MERAKTAYIM

İş saati sosyal medya

“Füze” krizinde şunu fark ettim.

Hadi biz gazeteciyiz, işimiz gücümüz bu, gündemi izlemek, yazmak, yorumlamak, bilgiyi paylaşmak.

Sosyal medyaya bir baktım; herkesin işi buymuş (!)

Gün boyu bir fikir yürütme, söylenme, yorumlama hali…
Silah uzmanları mı istersiniz, askeri strateji dehaları mı?
“Son durum” diyerek, “ajans” rolüne bürünen gönüllüler mi?

Hatta bir mesaj geldi, “Şu füzeyi taşıyan askerler fotoğrafını bana gönderebilir misin?”
“Hayırdır” dedim.
“Sayfamda paylaşmak istiyorum.”
“Sen kendi işine baksana” diye tersledim elbette…

Mesai saatleri içerisine ağzına kadar sosyal medyaya batmış bu tipler nasıl başarıyor da aynı anda hem üretiyor, hem kamuya hizmet veriyor, hem çalışıyor hem de bir an dahi internetten kopmuyor şaşıyorum!

fuze_-foto.jpg


Bu “trollemek” de neyin nesi?

Hani yabancı sözcükleri araştırmak, öğrenmek gibi bir merak vardır.
İyi bir meraktır.
Geçmişte sözlük karıştırırdık, şimdi Google!
Yabancı dilde değil sadece Türkçe kelimeleri ya da ortada gezinen deyimleri didiklemeyi de severim.
O kadar çok sözcük vardır ki duyarız, kullanırız, aşinayız da…
Birisi sorsa “anlamı nedir” diye, bilmeyiz.
Misal geçen bir şiirde okudum: Sağalmak.
Baktım, “iyileşmek” demekmiş.
Farklı bir örnek ama son günlerin modası: “Trol” ya da “trollemek.”
Uydurulmuş bir sözcük aslında…

Ve anladığım “en ciddi meseleleri alaya alarak, dalga geçerek, yönünü değiştirerek, aslında sabote edenler” için kullanılıyor.
“Tahrik eden, yanlış yönlendiren internet mesajları” da diyebiliriz.
Çoğunlukla da “maskeli” ya da “sahte” adlı kullanıcılar bu işi yapıyor.
Mizah ya da yaratıcı paylaşımdan farklı bir mesele bu!
“Trol”e dair ulaşabildiğim en iyi tanım şu:
“İnternette olmanın verdiği rahatlık ile kötülük yapan, saldırgan ve küçümseyici bir söylemle masum insanlara saldıran kişi.”

trol_foto.jpg


Bu kadar mı?

Meşhur bir CAFEDE “şarj cihazı” istedim, “yok” dediler.
Halbuki bugünün dünyasında en önemli ihtiyaç!
Mal sahibini aradım.
“Sorma Cenk’im” dedi, “Defalarca koydum, defalarca çaldılar, usandım.”
“Yapma” dedim, “Bu kadar mı?”
“Tabak, kadeh, çatal almaktan da usandım” dedi, “O kadar da değil, fazlası…”


Telif!

Hani yazmıştım, Mahmut dostumuz (Anayasa), bu kez Limasol’da açtı barını, işletmeciliğini Avrupa’ya taşıdı.
Geçen gün paylaşmış:

“Barda çaldığımız müzikler için sanatçıların ‘Telif’ haklarını ödedik bugün... İşletmenin kategorisine ve oturma kapasitesine göre yıllık 350€...”

Sanatçıya bu para…
Üretime…
O nedenle “çürüttüğümüz” Maraş’ta 45 sene önce yapılmış 12 tiyatro binasının bir tekini dahi halen inşa edemedik.
Ne yapıyoruz peki?
Bol minareli ve gösterişli külliyelerde daha çok dua ediyoruz.
“Bize de medeniyet lazım, amin!”

--------------------------------------------------

Bakın!
 

Bir insanı nasıl tanıyacağınızı biliyor musunuz? Ne okuduğuna bakın, Ne seyrettiğine bakın, Duvarlarına ne astığına, Raflarına ne koyduğuna, Nasıl konuştuğuna, Nasıl dinlediğine bakın. Yapmanız gereken tek şey bakmaktır. Bunlar size onun ruhunun nerede olduğunu gösterir. | Ramtha




 

Bu yazı toplam 1899 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar