Bir Kez Daha “Gombinacılık” Kültürü Üzerine *
Bir Kez Daha “Gombinacılık” Kültürü Üzerine *
Mustafa Öngün
[email protected]
Malum rapor olayından sonra kendimi tekrar etme pahasına bir kez daha “gombinacılık” kültürü üzerine yazma gereği duydum. Rapordaki tutanaklardan tutun da raporun basına sızmasına kadar her şey, statükoyu yıkma hedefi içinde olan bir partide bile “gombinacılık” kültürünün ne kadar yaygın olabileceğini göstermektedir.
“Burası küçük ve geri kalmış bir memlekettir; böyle yerlerde ister istemez siyaset “gombinacılık” üzerine şekillenir, gerçekçi olmak ve bu oyunda yerini almak lazım” diye düşünürseniz, size statükoyla iyi bir hayat sürmenizi diliyorum. Çünkü gombinacılık kültüründen kurtulamamak statüko dediğimiz şeyin devamını getirecektir. Statüko dediğimiz gerçekten kurtulmak istiyorsak, “gombinacılık” kültürünün nedenlerini ya da kökenini bilmemiz veya bunun üzerine düşünmeye başlamamız gerekir.
“Gombinacılığın” sebepleri üzerine birçok şey söyleyebilmemize rağmen özellikle bir unsuru görmezden gelemeyiz. Gombinacılık kültürü, Adorno ve arkadaşlarının otoriter kişilik yapısı adı verdikleri yapının siyasi arenaya hakim olmasından kaynaklanmaktadır. Bu tek neden olmasa bile, gombinacılığın bu boyutlara varmasında önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Otoriter kişilik nedir ve neden gombinacılığın sebebidir?
Adorno ve arkadaşlarına göre otoriter kişiliğin önemli özelliklerinden birisi itaatkârlıktır (Adorno ve arkadaşları, 1950). Otoriter kişilik otorite figürü tarafından idealize edilen ahlaki değerleri sorgulamadan kabul eder. Otoritenin değerlerini karşı boyun eğer. “Baba”, “başkan” vs. gibi figürlere itaat ederken kendinden güçsüz olanlara karşı baskıcı, vurdumduymaz ve umarsızdır. Otoriteye itaat edip onun değerlerini sorgusuz bir şekilde benimserken, otorite dışında kalanların değerlerini hor görür ve hatta onları tehlikeli bulur.
Tam da bu nedenle yine Adorno ve arkadaşlarının belirttiği gibi otoriter kişilik dış dünyaya (veya kendi tanıdıkları dışındakilere) karşı aşırı güvensizdir (Adorno ve Arkadaşları, 1950: 228-35). Dünyayı kendi değerlerini taşıyan bir “biz” ve kendi değerleri dışında yaşayan “onlar” olarak tasarlar. "Onlar"ı her zaman zayıf ve kendisinin yerine geçmeye çalışanlar olarak algılarken, otoriteyi de çoğu zaman sırf otorite için ister. Otoriter kişiliğin yaygın olduğu bir tolumda otorite olmak, bazı hedeflere daha kolay ulaşmak veya kişisel çıkar sağlamaktan çok, itaat edilmek için arzu edilir hale gelir.
Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki, otoriter kişilik eğer otorite sahibi değilse, her fırsatta otoritenin kendisi olmaya çalışır. Bunu yaparken maddi çıkar veya başarı gibi hedefler gütmez. Aksine maddi kayba veya kişisel çıkarlara aykırı şekilde bile hareket edebilir. Çünkü onun için biricik tatmin boyun eğdirme ve eğmedir. Bu tatmin uğruna diğer her şeyden vazgeçebilir. Dahası, otoriter kişilik, iktidar konumunda olduğunda otoritesinin dışındakilere güvenmez.
İşte “gombinacılık” tam da burada ortaya çıkar. Otoriter kişilik yapısının hâkim olduğu bir yerde, otoriteden farklı düşünenler, otoriteyi eleştirenler veya otoritenin yerine geçmek isteyenler kendilerini mümkün olduğunca gizlerler. Otoriteye itaat edermiş gibi yapıp aslında onun arkasından iş çevirirler. Çünkü eleştirmek, farklı değerler üretmek, farklı düşünmek otorite tarafından bir itaatsizlik olarak algılanacak ve hemen ekarte edilecektir. Ekarte edilmek istemeyen muhalifler için ise “gombinacılık” önemli bir strateji veya taktik olarak kullanılacaktır ve kullanılmaktadır. Aynı şekilde otorite sahibi olan da itaatsizlik olarak gördüğü her şeyi gizlice ekarte etmeye çalışacaktır.
Kısaca söyleyecek olursak otoriter kişiliğin baskın olduğu bir alanda, ne otoritenin kendisi ne de otoritenin dışında kalanlar yakın çevresi dışında kimseye güvenmeyecektir. Eleştiriye açık olmayacak, karşı çıkışları ve eleştirileri itaatsizlik veya tehdit olarak algılayacaktır. Örneğin bizim de tarihimizde önemli yeri olan Osmanlı İmparatorluğunun tarihinin, padişahların arkasından çevrilen oyunlarla dolu olması bir rastlantı değildir. Osmanlı tarihinde gombinacılığın yaygın olması otoriter kişiliğin Osmanlı siyasi arenasında mutlak bir hegemonya kurmasıyla bağlantılıdır. Bugün bizim siyasi alanımız bu kadar mutlak bir biçimde otoriter kişilik yapısına maruz kalmasa da, bu kişilik yapısı oldukça yaygındır ve bu da gombinacılığı üretmektedir.
Malum rapora dönecek olursak, bu vaka bize ne eskiler ne de yeniler hakkında bir şey söylemektedir. Ne de şuncularla buncular arasındaki kavgadan bahsetmektedir. Malum rapor, otoriter kişiliğin kendini ilerici diye adlandıran bir partiyi bile sarıp sarmaladığını ve bu hakimiyetin sola zarar verdiğini göstermektedir. Burada yanlış anlaşılmalara yer vermemek için, parti içinde yer alan herkesin otoriter kişilik yapısına sahip olduğunu söylemek istemediğimin altını çizme gereği de duyuyorum. Bu kişilik yapısına sahip olan bir azınlık olabileceği gibi partinin önemli bir çoğunluğu da olabilir. Bu iki seçeneğin hangisinin doğru olduğuna karar verebilmek için partiyi benden çok daha iyi bilmek gerekiyor. Ancak olanlar dışardan bakan birisi için bile bir şekilde otoriter kişilik yapısının partide etkili olduğunu gösteriyor.
Peki ne yapmalı?
Yapılması gereken çok da zor değildir aslında. Otoriter kişiliğin karşıtı olarak herhangi bir kişilik prototipi belirlenmese de, daha özgürlükçü insanların parti içinde önünün açılması gerekmektedir. Eleştirileri veya en genel anlamıyla muhalifliği itaatsizlik veya tehdit olarak algılamayacak kişilerin kendilerini göstermesi icap etmektedir. Bu kişiler fazla olmasalar da, mevcut olduklarını hepimiz biliyoruz. Onlar kendilerini şeffaflıklarıyla; nerede ve ne zaman ne yaptıklarını ve yapacaklarını toplumla açık bir şekilde paylaşarak göstermektedirler.
Fakat düğüm sadece bu bireylerin insiyatifi ile de çözülmeyecektir. Daha özgürlükçü olanların önünün açılmasında tabana düşen önemli bir görev vardır. Taban artık dedikodu yapmayı ve kahramanlar yaratmayı bir yana bırakmalı. Taban, hangi siyasi/ideolojik argümanların temelinde siyaset üretildiğine bakmalıdır. Şahıslar değerlendirilirken, kimin “adamı” olduğu, hangi kesimin yanında yer aldığı gibi kriterler üzerinden düşünmekten ziyade, hangi siyasi argümanların savunulduğuna ve ne yapıldığına bakılmalıdır. Taban siyasileri değerlendirirken bu kriterleri geliştirmedikçe “gombinacılık” kültürünün yaygınlaşmasına engel olunamayacaktır…
Sonuç olarak bu olay CTP tabanını artık insiyatif alıp siyasi arenada önemli olanın - yani gerçek argümanların ve pratiklerin - tartışılmasına yönelik hamle yapmaya davet etmektedir. Naif, içi boş tartışmalara dalmak yerine, artık önemli olana yoğunlaşma zamanıdır: Kıbrıs sorunu nasıl çözülecektir? Sosyal adalet nasıl sağlanacaktır? Bu toplum daha iyiye nasıl gidecektir? Otoriter kişilik yaygınlaştıkça bu soruları sormak yerine Ahmet ile Mehmet’in kavgasını konuşmaya devam edeceğiz gibi gözükmektedir.
Peki ama taban Ahmet ile Mehmet’i mi yoksa gerçek siyaseti mi konuşmak istiyor? Bu soruya artık herkesin bir cevap vermesi gerekiyor…
--------------------
*Bu yazı GaiLe’nin 211. Ve 213. sayılarında “Dedigoduculuk ve Gombinacılık Kültürü Üzerine” başlıklı iki yazımın bir tekrarı niteliğindedir. Bu nedenle diğer yazıları okuyanlarımız için pek de yeni bir şey söylemeyecek olmasını not etmekte yarar görüyorum.
Referanslar
Adorno, T. W., Frenkel-Brunswik, E., Levinson, D. J., & Sanford, R. N. (1950). The authoritarian personality. New York: Harper and Row.