1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Bir kirli savaş taktiği: Kendi insanlarını öteki tarafa “ihbar” eden Baf’taki bazı yetkililerin yaptıkları…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Bir kirli savaş taktiği: Kendi insanlarını öteki tarafa “ihbar” eden Baf’taki bazı yetkililerin yaptıkları…”

A+A-

Araştırmacı-yazar Ulus Irkad yazdı: “Baf Kuklası hakkında gene gayrı-resmi bir öykü…”

Ulus Irkad

Geçen aylarda Baf Kuklası Köyü civarında geçen ve Baf’ta bir ekmekçinin oğlu hakkında yazdığım bir öykü bazı itirazlara neden olduğu için tekrar yazayım. Ben öykülerimde isim vermiyorum ama öykülerimi yazarken bir kendi hafızama, bir de  şahitlerime veya bana bilgi veren insanlara dayanıyorum. İsim vermekten de hoşlanmıyorum çünkü benim için ana tema buradaki art niyetleri, toplumların nasıl kullanıldıklarını ve de barışın nasıl kolay bir şekilde kendisine milliyetçi diyen art niyetliler tarafından bozulabildiğini göstermektir.

Kıbrıs sorununda da pek namuslu ve temiz tarafın olmadığını, tarih içinde gördük, bir tarafın yaptıklarını diğer tarafın misilleme yaparak kat be katıyla bozduğunu da yaşayarak öğrendik. Kimse diğerinden üstün değildir ve “Biz onlardan daha da az milliyetçi,  ırkçı veya şovenistiz” denildiği anda pratikte bunun ne kadar doğru olmadığını da yaşayarak deneyimledik.

Şunu başından söyleyeyim, Baf’ta sadece bir ekmekçi olmadığını, hatırladığım kadarıyla  en az dört ekmekçi olduğunu da belirteyim ama yazdığım öykülerde yanılmam, dediğim gibi bana bilgi veren Baflılar muhakkak vardır. Kaldı ki hafızam da oldukça kuvvetlidir ama buna rağmen dediğim gibi dayandığım ve bilgi aldığım kaynak, şahit veya delillerim de vardır. Ekmekçinin oğlunun başına gelen olayda iki polis şahidim vardı. Bunlardan  biri 1969 yılında emekliye ayrılıp o ekmekçinin yanında çalışan bir polis emeklisi ki şu anda merhumdur, biri de Baf Polisi’nde bulunan bir İstihbarat görevlisidir.

İstihbarat görevlisi olan polis bana ekmekçinin oğlunun 2003 yılında halk mitingleri olduğu zaman Lefkoşa’da, Girne Kapısı’ndaki taksicilerin yanında itirafta bulunduğunu, kendisine aynen sizlere anlattığım gibi önce askeri ve sivil o önemli şahsın kendisine bir sandık silahı verdiğini, ama yanlarında çalışan polis emeklisinin kendisini uyararak, o gün o  silah sandığını almayarak evine bıraktığını, o gün Kukla girişinde Rum Polis ciplerinin onları durdurarak silahlarını aradığını itiraf ettiğini belirtmiştir.  1969 yılında Ekmekçi’nin oğluyla birlikte Kukla’ya gitmekte olan şimdi rahmetli polisin ise bana verdiği bilgiler aynen aktardığım gibidir. Polis istihbarat sorumlusu da hala hayattadır. O da benim canlı kaynağımdır. Tekrar ediyorum kimseyi zan altında bırakmıyorum, isim vermedim ve de benim için bu olayı ele almamdaki sebep, toplumların iyi niyetlerinin suiistimal edilmesiyle, egemenlerin bile sırasında kendi siyasal amaçlarına ulaşmak için karşı tarafa casusluk yaparak, kendi soydaşlarına ihanet ettiklerini yansıtmaktır; gelelim öykümüze:

KUKLA ŞOFÖRÜNÜN KORKULU ANLARI

Kukla Şoförü (Gene isim vermiyorum, olayı anlatan Baf’ta istihbarat sorumlusu bir emekli polistir,u.ı.) bir gün Baf’ta Türk Bölgesi’nde askeri merkeze çağrılır. Yıllardan 1964... 7-9 Mart 1964 Çarşı ve Mavrali Bölgesi’ndeki olaylardan sonra meydana gelen bir olay bu. Şahidim de gene bana yukarıda bilgi veren Polis istihbarat sorumlusu. Ona Kukla’daki askeri komutana götürmesi için bir mektup verilir. Ama mektubu gizli bir yere saklamasını, eğer karşısına Rum polis ve askerler çıkarsa mektubu vermemesi söylenir. O da o önemli mevkideki şahsın önünde, onun da gördüğü  otobüs içindeki gizli yere, mektubu saklar. O şahıs da bu olaya şahit olur. Şoför arabasına, o sırada yeni doğmuş bir bebeği olan bir genç kadın da alır. Şoför her ihtimale karşılık gene de mektubu o yerden çıkarıp, genç kadına saklaması için verir. Kadın da bu mektubu bebeğinin bezleri içine saklar. Tam Baf Rum Hastahanesi yolunda Kukla’ya gitmek üzere otobüs yol alırken, yeni kurulan bir barikattaki Rum asker ve polisler otobüsü durdurur ve halkı aşağıya indirip yoklamaya başlar. İki çadır vardır ve kadınlar bir çadıra, erkekler de bir çadıra girerler. Genç kadın bu sırada yoklanan bir kadına bebeği verip o da çadıra girer ve yoklanır. Şoförün mektubu sakladığı yerde mektup bulunmaz ama Rum polisi şoföre devamlı olarak;

-Yahu bize bu haberi veren senin buraya mektup sakladığını bize söyledi. Sen bu mektubu nereye sakladın?,diye sorar.

Şoför ise onlara

-Bana mektup verildiği doğru değildir. Bende böyle bir mektup yoktur, der.

Aslında herkes ve otobüs yoklanmıştır, ama Rum asker ve polislerden kimsenin bebeği de yoklaması aklına gelmez.

Kukla’ya gidilir ve mektup da kadından alındıktan sonra yerine vasıl olur.

Ertesi gün Baf’a giden otobüs şoförü, Baf askeri merkezinde bundan sonra bu oyunlara alet olmak istemediğini, sertçe ve öfkeli bir şekilde söyler.

Sözü geçen yetkili kişi ise deşifre olmasına rağmen maalesef bir türlü ne görevinden ne de oyunlarından vazgeçer ve üst yetkililer bunu bilmelerine rağmen bu kişiyi devamlı korurlar.

Son söz; Bu kişi aslıda ihanet etmiyordu. Özel Harp veya Psikolojik Savaş’ın bir çeşidi olan “Kirli Özel Savaş” metodunun yöntemlerini kullanıyordu çünkü onun da görevi buydu. Özel Harp tekniklerinin veya kurslarının başlıca teknik eğitimlerinden bir tanesi de buydu. Konu üzerinde çok okudukça şimdi bunun farkına varıyoruz…

Not: Konuyla ilgili hem emekli istihbaratçı polisten hem de olayı yaşayan kadından bilgi aldım, saygılarımla…

(ULUS IRKAD – 24 EKİM 2019)


BASINDAN GÜNCEL…

 

“Öksüz Ermeni çocuklara annelik yapan yabancı kadınlar…”

ozk-001.jpg

“Ermeni Soykırımı yıllarında ailelerini kaybeden Ermeni çocuklardan birçoğu, yabancı kadınların özverili çabaları sayesinde kurtarıldı. 20. yüzyılın başında soykırım hakkındaki haberler, dünyanın tüm köşelerinden misyonerleri Osmanlı İmparatorluğu’na çekiyordu. Mağdurlara yardım etmek için gelenler arasında çok sayıda kadın da vardı. İşte o kadınlardan birkaç isim:

Anna Hedvig Büll

Estonyalı Büll, 1911 yılında öğretmenlik yapmak üzere Maraş’a yerleşir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin katliamları artık başlamıştı. Anna, kimsesiz kalan yüzlerce Ermeni çocuk için Maraş’ta Almanların açtığı yetimhanede çalışmak üzere öğretmenliği bırakır. Birkaç yıl burada öksüz çocuklara annelik yaptıktan sonra Büll, 1922 yılında 150 bin Ermeni göçmenin toplandığı Halep’e gider. Burada Ermeni kadınlar için atölyeler kuran Anna, 250 Ermeni çocuğun eğitimi için de para biriktirmeye başlar. Suriye Ermeni toplumu, kendisi için o kadar çabalayan Estonyalı kadına “Büll anne” olarak hitap eder. 30 yıl Halep’te yaşayan ve kendi ailesini öyle de kurmayan Anna, 64 yaşında Almanya’ya taşınır ve 94 yaşına kadar huzurevinde yaşar. Hayatının son yıllarında başlayan skleroz nedeniyle bildiği tüm altı dili unutan Büll’ün, ölüm döşeğinde hatırladığı tek dil, Maraş’ta öğrendiği Batı Ermenicesi olur.

Karen Eppe

Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin katliamları hakkında 1902 yılnda basından bilgi alan Danimarkalı misyoner Eppe, Ermenilere yardım etmek için 1903 yılında Urfa’ya gider. 27 yaşındaki genç kadın, burada 300 Ermeni çocuğun bakımıyla ilgilenir. 1915’te Eppe, kendi odasında 50 Ermeni’yi saklayarak kurtarır. Her gün tanıklık ettiiği katliam ve acılar, genç kadının psikolojisine kötü etkiler, Eppe kendini öldürmeye kalkar, ancak saklayarak kurtardığı Ermeniler bu sefer de onun hayatını kurtarır. Ermenilerin yaşam tutkusundan etkilenen Eppe, kendini toparlayarak onları Türkiye’den kaçırmayı planlar.

Nihayet, rüşvet ve yalan yoluyla 50 Ermeni’yle birlikte Halep’e kaçmayı başarır. Halep’te de Ermenilere yardım etmeyi unutmayan Danimarkalı kadın, haremlere kaçırılan 2000 Ermeni kadını ve onların çocuklarını kurtarmayı başarır. Halep’te sıtmadan ölen Karen Eppe, Ermeni mezarlığında defnedilir. 1947 yılında Halep’te açılan okula, Karen Eppe’nin adı verili. Okul, 2014 yılında Suriye savaşından zarar görse de bugüne kadar faaliyete devam ediyor.

Bodil Katharine Bione

34 yaşındaki Norveçli misyoner Bione, 1905 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na gider. Çok çabuk hem Türkçe, hem Ermenice öğrenen genç kadın, uzun süre Osmanlı hastanelerinde çalışır… Gördüğü acılara kayıtsız kalamayan Bione, Rafayel adlı bir erkek çocuğu odasında saklayarak kurtarır, daha sonra onu evlatlık alır. Ancak yakında Osmanlı Devleti, yabancı misyonerleri ülkeden kovmaya koyulur. Bione, oğlunu Norveç’e götürür, kendisi Suriye ve Lübnan’daki Ermeni yetimhanelerinde çalışmaya döner. 1922 yılında Aleksandrapol’da (günümüz Gümri’de) bir yetimhane kuran Katharine, Suriye’ye dönerek 1935 yılına kadar buradaki yetimhanelerinde çalışır. Bione, 1960 yılında Norveç’te hayatını kaybeder.

(YÜZLEŞME ATÖLYESİ – 24.10.2019)

 

Bu yazı toplam 1646 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar