Bir Kitap: “Kıbrıs Anekdotları” Mustafa K. Sayın
Mustafa Kemal Sayın ismini ilk kez 2003 yılında duymuştum.
10 Haziran 2003 yılında yaşama erken veda ederken, ne kadar değerli bir araştırmacı, derleyici olduğunu vefatından sonra öğrenecektim.
2003 yılında BRT-Tv’de “İSTASYON” isimli programıma devam ediyordum. Ve işte o günlerde değerli abim Metin Şadi’yi programıma konuk almıştım. Bir iş insanı olan Metin abiyle, işiyle ilgili değil, o günlerde “Kıymet Kültür ve Sanat Yayınları” adı altında yayınladıkları, Mustafa Kemal Sayın’ın “Efsane Toprakları” isimli kitabıyla ilgili sohbet etmiştik. Mustafa bey’e bir vefa örneğini bu kitapla göstermişlerdi.
Kitabı okudukça yurdumla, yurdum insanıyla, kültürüyle, sosyal yaşamıyla bir çok şey öğrenmeye başlamıştım. Daha sonra, bundan 8-10 yıl önce bir vesileyle çoğunlukla ‘80’ler,’90’ları kapsayan ve atılacak olan, bir kamyonete ancak sığdırabildiğim “atıl” gazeteleri, evimin deposuna taşıdım. Neler neler buldum ve bulmaya devam ediyorum. Röportaj dizileri, özellikle müziğimiz, kültürümüz, sosyal yaşamımızla ilgili nice haberler. İşte Mustafa beyin Kıbrısımızın sosyal, kültürel ve hatta siyasi yaşamıyla ilgili o kadar çok yazısına rastladım ki... elbette onlar için de bir dosya açtım. Belki bazıları ya da çoğu, kitaplarında yer almıştır, bilemiyorum ama saklama dürtüsü beni durduramadı işte.
Geçtiğimiz aylarda dostum Şevket Öznur bana “Şadi Kültür ve Sanat Yayınları” tarafından, Mart 2021’de yayınlanan, Mustafa Kemal Sayın’ın “Kıbrıs Anekdotları” isimli kitabını getirdi. İnanılmaz mutlu oldum. Derleme ve yazılarından oluşan müthiş bir toplumsal bellek izdüşümü diyebilirim kitap için. 181 farklı başlık altında yer alan “Kıbrıs Anekdotları”’ndan, birçoğumuzun sırası geldiğinde, alayvari bir edayla söylediğimiz “Gandır Çocuğu da Taksim İstesin” başlıklı yazıyı sizlerle paylaşıyorum.
“Gandır Çocuğu da Taksim İstesin!
Halis Muhlis Lefkoşalı bir deyim:
Deyime konu kişinin yaşamakta olduğu söylendi. Ama nerededir ve kimdir bilmiyorum. Adı Hasan imiş ve biraz geri zekâlıymış. Cahil olan aile de onu yola-hale sokmak için bazan dayağa dek varan cezalar verirlermiş. Devir, 1958’li yıllar: Rumların “ENOSİS”, Türklerin de “TAKSİM” diye alanlarda yırtındıkları dönem. Meydanları doldurmak için ille okumuş olmaya gerek yok. Kalabalık olsun, fotoğraf kameraları olsun, yeter. İşte o dönemde, nasıl yaparlar, nasıl ederlerdi kim bilir, ikide bir, daha bir çocuk sayılan genç Hasan’ı kandırırlar sokaklara salarlarmış. İki eli havada “Taksim!” diye yırtınan Hasan bir gün yerel gazetelerin birisinde basılmış fotoğrafa görüntü vermiş; hem de en önde. Babasının fes başından fırlamış: Tutmuş, bir esaslı dövmüş. Anası araya girince de “Bırak, sen garışma! Ölü bir çocuktan dayak yemişi daha eyidir” diye yanıtlamış.
Bir kez daha kandırmışlar Hasan’ı. Bir araba dayak daha yemiş akşamına. Ama üçüncüde başaramamışlar. Hâlâ daha sarılı kolunu gösterip karşı gelmiş:
“Gandırın Hasan’ı taksim isdesin, Gecesi bubasından dayak yesin?”
Deyim zamanla biraz çarpıtılıp kısaltılmış ve bugün de arada bir kullanılan biçimine dönüşmüş:
“Gandır çocuğu da Taksim isdesin!” birisi uyanıklık yapıp da diğerini yoldan çıkarıp kandırmaya çalışırsa berikinin kullandığı bir deyimdir şimdilerde:
“Ha yahu, ha? Gandır çocuğu da taksim isdesin!”
(syf: 243-44)”