1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Bir mezarın olsaydı, bugün sana gelecektim, çiçekler getirecektim…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Bir mezarın olsaydı, bugün sana gelecektim, çiçekler getirecektim…”

A+A-

Tam 56 sene önce İsmail İsmail “kayıp” edilmişti… 31 Ocak 1964’te bir taksiyle Lefkoşa’dan Lurucina’ya giderken yolda bir yerde hem İsmail İsmail, hem de taksici Mehmet Hasan Onbaşı, bulundukları taksiden bazı Kıbrıslırumlar tarafından alınarak “kayıp” edilmişlerdi… Bu iki Kıbrıslıtürk’ü alıp “kayıp” edenler, büyük olasılıkla yollarda kurulan barikatlarda görev yapan bazı Kıbrıslırum polisler ve onların emri altında çalışan bazı EOKA’cı gruplardı…

56 sene öncesini hatırlayan İsmail İsmail’in evlatları ve torunu, onun “kayıp” edildiği gün olan 31 Ocak’ta sosyal medya sayfalarında duygularını paylaştılar…

Yusuf Çaylar,  “Bir mezarın olsaydı, bugün sana gelecektim, çiçekler getirecektim…” diye yazdı. Yusuf Çaylar şöyle dedi:

 “BABA 56 yıl oldu. Bir mezarın olsaydı bugün sana gelecektim, çiçekler getirip dualar okuyacaktım. Sonra belki biraz içimi dökecektim ama bu yılda olmadı, bulamadım seni. Vazgeçmedim, VAZGEÇMEM...”

İsmail İsmail’in kızı  Filiz Özdoğaç ise şöyle yazıyor:

“Bugün 56 yıl oldu sen gideli, gidip de dönmeyeli… Mezarına gelip bir dua okumak sana seslenmek isterdim… 13 aylık bıraktığın kızın büyüdü baba ama hep bir boşlukta büyüdü çünkü sen yoktun… Her zaman kalbimdesin…  İnşallah bir gün bir mezarın olur da sana gelip dualar okurum, neredeysen mekanın cennet olsun nurlar içinde yat BABA…”

İsmail İsmail’in torunu Didem Çaylar ise duygularını şöyle paylaşıyor:

“Biz hiç ayni masaya oturamadık belki ama hiçbir masaya da sensiz oturmadık dede. Bu fotoğrafa baktığım gece fark etmiştim matruşka bebekleri gibi sıralanmış, sen, oğlun, oğlunun oğlu. 31 Ocak Cumayı gösteriyormuş takvimler sen evinden çıktığında. Bugün yine 31 Ocak ve yine Cuma. Bil ki biz buradayız dede, birimizin gücünün bittiği yerde diğerimiz devam edecek ve hangi ayın kaçıncı gününe denk gelecek bilemem ama senden geriye kalanları dönemediğin köyüne götüreceğiz…”

31 Ocak 1964’te Lefkoşa’dan Lurucina’ya taksiyle dönmekte olan İsmail İsmail, taksi sürücüsü Mehmet Hasan Onbaşı’yla birlikte bazı Kıbrıslırumlar tarafından alınarak “kayıp” edilmiş, taksi ise birkaç gün süreyle, Kaymaklı yöresinde öylece terk edilmiş vaziyette görülmüştü… Bu taksinin bulunduğu yere yakın bir noktada iki Kıbrıslırum okurumuz, bir olası gömü yeri göstermiş, bu yer kazılıncaya kadar geçen çok uzun süre içerisinde okurlarımızdan birisi vefat etmişti. Ancak hayatta olan diğer okurumuz Kayıplar Komitesi yetkililerine yol kenarında toprağa gömülmüş olan bir şahsın dışarıdaki elini gördüğü noktayı göstermeye çalışmış, bu alanda yapılan kazılarda herhangi bir sonuca ulaşılamamıştı…

İsmail İsmail’le ilgili oğlu Yusuf Çaylar, yıllardır onun gömü yerinin bulunması için uğraş veriyor…


“İngiltere’nin 72 sömürgesinden 71’i bağımsızlık talep ederken, bir tek Kıbrıs, ENOSİS istiyordu!”

Kıbrıslırum yazar George Kumullis’i, Cyprus Mail’deki ve POLITIS’teki ilginç ve sıra dışı makalelerinden tanıyoruz, zaman zaman onun yazılarına bu sayfalarda elverdiğince yer vermeye çalışıyoruz.

Kumullis’in yazıları, özellikle sağ ve faşist çevrelerin her zaman tepkisini çekiyor çünkü analizleri, bu kesimlerin pek işine gelmiyor…

Geçtiğimiz aylarda Rumca olarak kaleme aldığı on maddelik bir yazıyı, kendisinden İngilizce’ye çevirmesini rica ettik, biz de bu kısa analizini okurlarımız için İngilizce’den Türkçe’ye çevirdik.

Kumullis şöyle yazıyor:

***  1955 yılı öncesinde, ENOSİS için silahlı mücadele başlamadan önce, Kıbrıslırumlar İngiliz idaresi altında Yunanlılar’dan daha fazla özgürlüğe sahiptiler…

***  1950’li yıllarda Yunanistan’da Makronisos’ta bir toplama kampı mevcuttu…

***  1945 yılında İngiltere İşçi Partisi (ki o dönem oldukça solcu bir parti idi) İngiltere’de seçimleri kazanmıştı. Dekolonizasyon yani sömürgelerinden yavaş yavaş kurtulma, hedeflerinden birisi idi İşçi Partisi’nin ve bu, seçim manifestosunda da yer almaktaydı…

***  Kıbrıslırumlar’ın Birleşmiş Milletler’e yapmış olduğu dört başvurunun tümü de başarısız olmuştu – bu başvurularda, Yunanistan’la ENOSİS talep etmekteydi.

***  Uluslararası kamuoyu, ENOSİS’i, Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhakı olarak görmekteydi.

***  Britanya’nın 72 kolonisinden 71’i, bağımsızlığı hedeflerken, bir tek Kıbrıs self determinasyon yani ENOSİS çağrısı yapmaktaydı!

***  EOKA mücadelesi yalnızca ENOSİS için yapılmaktaydı (“kurtuluş” için değil – ilk maddeye bakınız).

***  EOKA B’nin neredeyse tümü, EOKA’cılardan oluşmaktaydı…

***  Eğer biz bir İngiliz sömürgesi olmamış olsaydık, Kemal bizi öteki azınlıklara yaptığı gibi (Ermeniler, Pontusular) yok edecekti…

***  Bizim felaketimizin nedeni “Papadokrasi” idi – yani papazlar tarafından idare edilmek – bunlar ENOSİS için maksimalist mücadeleye feyz veriyor, destekliyor ve bunu finanse ediyordular…

(George Kumullis’in İngilizce yazısından Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 31.1.2020)


“Hiçbir insan böyle gömülmeyi hak etmez…”

Babası Ecvet Yusuf’tan geride kalanlar, Tekke Bahçesi’nde kendi adına olan mezardan değil, beş kişilik başka bir toplu mezardan çıkarılan Nilgün Ecvet Orhon sosyal medya sayfasında duygularını paylaşmaya devam ediyor… Orhon, şöyle yazıyor:

“Dün Kayıplar Komitesinden babamın raporunu aldım... Henüz incelemedim satır satır ama titiz kazı yapıldığı ve konuyla ilgili çaba harcandığı belli, hem raporun detaylarında ve fotoğraflarda... Çok teşekkür ederim, hem komiteye, hem de bu konuda kararlı tutumundan dolayı Cumhurbaşkanına...

Esas yazmak istediğim başka şey aslında... Beni çok üzen, hatta kahreden başka bir şey... Fotoğraflarda gördüğüm şu... Şehitleri anan o insanların korkunç ikiyüzlülüğü... Onları öylesine atmışlar o çukurlara, gelişigüzel... Aralarına birer kürek olsun toprak koymayı, birer bez parçası ile ayırmayı bile düşünmeden öylesine üst üste yığmışlar... Kimse bana savaş koşullarıydı falan safsatası okumasın... Hiç bir insan böyle gömülmeyi hak etmez, bu kadar değer verilmeden, bu kadar savsaklama bir gömme olmaz... Ben ölen köpeciğimi bile daha itinalı gömdüm... Öyle üzgün ve öfkeliyim ki anlatmam ve bunu hazmetmem mümkün değil... Başkası adına konuşamam ama benim babam bu ihaneti, bu baştansavmalığı, bu hakaret edercesine gömülmeyi ve yalan söylenerek yıllarca mezarında ziyaretçisiz bırakılmayı hak etmedi... O kemiklerin üst üste, başlı kıçlı neredeyse gelişigüzel o mezarlardaki duruşlarını görebilenler beni anlarlar... Nasıl canımın yandığını ama bir ben bilirim... Sakın bir daha 21 Aralık Şehitleri anma günü falan yapmayın, çünkü bunun sadece göstermelik olduğunu Tekke Bahçesi Şehitliği’nde açılmak zorunda kalan her mezar ispatladı... Yalancılığınızı, aşağılıklığınızı, insan olmadığınızı ispatladı, o yüzden siz anmayın benim babamı, adını ağzınıza dahi almayın... O fotoğraflar sizin ne mal olduğunuzun ispatıdır, katil ve aşağılık ruhlarınızın insanlıktan nasibini almadığının ispatıdır... Benim canımı babamın ölümünden kırkbeş yıl sonra yeniden yaktınız ya, yaralarımı yeniden deştiniz ya... babama rahat bir mezarı çok gördünüz ya... Eğer geberdiyseniz dilerim kabir azabı dedikleri şey vardır da sizi bulmuştur, gebermediyseniz de dilerim vizileye vizileye, eriye çürüye geberesiniz, mezarsız kalasınız...

Buradan açık çağrımdır babaları ve sevdikleri bu insanlık dışı muameleye maruz kalan diğer şehit ailelerine, çocuklarına... Ben babama yapılan bu davranış ve yalanların hesabını soracayım, asla bırakmam peşlerini... İsteyenle yürürüm bu yolu ama kimse gelmezse de tek başıma yine yürürüm, sonuna kadar yürürüm... Babalarınıza, sevdiklerinize yapılan bu davranışı lütfen sindirmeyin içinize, sizlere de verilmiştir mutlaka benzer fotoğraflar... Gördünüz... Sizlere de sahte mezarlar babanız diye sunuldu... Bunu lütfen hazmetmeyin... Ben yürüyeceğim... Gelirseniz beraber, gelmezseniz tek başıma...

(Herkese açık paylaşıyorum, ne kadar çok insana ulaşırsa...)

(Nilgün Ecvet Orhon – 29.1.2020)


“Bu bizim dördümüzün tek fotoğrafı… Başka bir fotoğraf çektiremedik dördümüz bir arada, vaktimiz olmadı… Hep üç ve eksik kaldık…”

Nilgün Ecvet Orhon, bu fotoğrafla ilgili olarak şöyle yazıyor:

11224368_1618410248420727_3235721820447999786_n.jpg

“Bu fotoğrafa iyi bakın...

Bu bizim dördümüzün tek fotoğrafı...

O yüzden çok kıymetli...

Biz başka fotoğraf çektiremedik dördümüz bir arada, vaktimiz olmadı... Hep üç ve eksik kaldık...

Şimdi fotoğrafları eksik kalmayıp, ganimetten da nemalanıp, şehitlerin omuzlarına da basarak bir yerlere gelenler elbette tuzu kuru olanlardır... Bu mandıra düzeninden fayda görenlerdir....

Ben 12 yaşımda idrak ettim savaşın ne b..k bişey olduğunu... Çok acı idrak ettim hem de... Kimseden nefret etmeden, savaşta babasız kalan Türk ve de Rum, bütün çocukların acısını yüreğimde hissederek, daha o yıllarda savaş karşıtı oldum...

İşte bu nedenle ne kendi ülkemde ne de dünyanın herhangi bir yerinde savaş olmasın, insanlar ölmesin, çocuklar babasız kalmasın... Hep fotoğraflar eksiksiz olsun isterim...

Bunun için beni kınayanlar olabilir... Herkes dilediğini düşünmekte serbesttir...

Ben ülkemde garantör istemiyorum... Ben ülkemin bütününde, barış koşullarında yaşamak istiyorum...

Ben ülkemi kendim yönetmek istiyorum...

Savaş olmamasının tek yolu barıştır...

Bunu istediğim için beni kınayacaksanız kınayın... Ben de barış istemeyenleri kınıyorum…”

PAZARTESİ DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 2180 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar