Bir Okulun Gerçek Başarısı
Bu yazıyı yazığım sıralarda Cumhurbaşkanlığı 2. Tur Seçimleri devam ediyordu. Siz okurken ise sonucun ne olduğunu kesinlik kazanmış olacak… Hiç kuşku yok ki bu toplumun değişimi gerçekleştirecektir… Bugün değilse, en kısa zamanda…
Değişimi sağlamamız gereken bir durum daha var. Eğitim anlayışımız… Örneğin; “Okullar ne öğretir? Ya da ne öğretmeli?” sorularına yanıtınız ne olurdu… İşin aslı bu soruları yanıt verebildiğimiz zaman “bir okulun gerçek başarısı nedir?” sorusuna da anlamla yanıtlar bulabiliriz.
Aristo (Aristoteles) MÖ 347’de kendi okulunu kurduğunda temel amacı özgürlüğünü daha da artırmaktı. Aristo, okulu; bireyi özgürleştirmek için kurmuşken ne yazık ki günümüz okulları, bireyi özgürleştirmek bir yana bireyi kalıplaştıran ve hedefe ulaşmak için yarıştıran kurumlar haline gelmiştir.
Ne yazık ki geleneksel eğitim anlayışının en temel özelliği, öğrenme ve öğretme sürecinde müfredatı yetiştirme endişesidir. Bu endişeyi ortaya çıkaran unsurlar da geleneksel anlayışımızı statükolaştırmaktadır. Ezberci öğretimden, işlevsel öğrenmeye geçmeyi engelleyen temel anlayış da bu olsa gerek. Yine ne yazık ki bu gelenekselci yapı, öğrencilere mevcut bilgileri ezberletmekten öte bir şey kazandırmıyor…
Psikolog Daniel Goleman; “Eğer elinizde duygusal becerileriniz yoksa eğer sizi strese sokan duygularınızı yönetemiyorsanız, eğer empatiden yoksunsanız ve etkili ilişkiler kuramıyorsanız, o zaman ne kadar zeki olursanız olun hayatta çok da ileri gidemezsiniz” diyor (Goleman, 2013).
Eğer bir eğitim sisteminde tüm testler; öğrencileri arkadaşları ile kıyaslamak, onları yarıştırıp sıralamak, başarılı ve başarısız olarak gruplamak için kullanılıyorsa, okuldaki dersler de öncelikle çocukları bu sınavlara hazırlamaya yönelik kesin ve standart bilgilerin öğretilmesine odaklanır. Öğrencilerin tutumlarını, duygularını, yaratıcı düşüncelerini, değerlerini ve sosyal-duygusal öğrenmelerini sağlayacak çalışmalara yer vermez.
Bu nedenle belki de yapılması gereken en temel şey; öğrenciyi, arkadaşlarıyla değil kendi gelişimi ile kıyaslamak olmalıdır. Bu gelişiminde de tutum ve değerlerinin ihmal edilmemesi esas olmalıdır. Çünkü tutumlar, insan davranışlarının en önemli tayin edicilerinden biridir. Bireylerin tutumları; sevgilerini, nefretlerini ve davranışlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu nedenle okulların en önemli işlevi bugün yapıldığı gibi akademik bilgi yüklemeye odaklanmak değil, çocuk, ergen ve gençlerin kişiliklerinin oluşması, ilgi, istek ve yeteneklerini ortaya çıkartacak öğretme-öğrenme ortamlarını hazırlamak olmalıdır. Bunun için de bir eğitim reformuna ihtiyaç duyulduğu aşikardır…
Bu biçimde yapılanmış okullarda akademik başarıda kendiliğinden gelecektir. Çünkü okulda verilecek eğitimde bilişsel öğrenmelerle, duyuşsal öğrenmeler arasında yüksek düzeyde bir ilişki vardır. Kanımca bir okul başarısı da burada başlamaktadır… Bir okulun gerçek başarısı; kitaba bağımlı, özgür düşünmeden uzak ve çoktan seçmeli test uzmanları değil, değişim yaratabilen, özgür düşüncesiyle kararlar alabilen ve değer bulan ürünler ortaya çıkarabilen bireyler yetiştirme kapasitesidir.
-----------------------------------------------------------------------
Aklınızda Bulunsun
Çocuklarda Sorumluluk Duygusu
Çocuklarımızın yaşam zorlukları ile baş edebilen ve kendi ve kendi ayakları üzerinde durabilen, yaratıcı, çalışkan, kendine güvenen ve mutlu insanlar olabilmeleri için hayattaki fırtınaları atlatabilme gücü kazanmaları gerekir. Çocukta sorumluluk duygusunun gelişmesi onu hayattaki fırtınaları atlatma becerisi ile donatır. Unutulmamalıdır ki; bir çocuk için hayat günlük fırtınalarla baş etmeyi öğrenmekten ibarettir.
Sorumluluk duygusu nasıl kazandırılır? Nasıl geliştirilir?
Her şeyden önce çocuğun cesaretlendirici ve destekleyici bir ortama ihtiyacı vardır. Ancak böyle bir ortam kendi kendine yetmesine ve kendisini yönetmesine olanak vereceğinden çocuğun kendine olan güvenini geliştirir. Bunun tam tersi olan koruyucu ortam çocuğun bağımsız bir birey olmasını engeller. Koruma-kollama tuzağına çoğunlukla anneler, zaman zamanda ailedeki diğer kişiler düşer. Onlara göre çocuk hep küçüktür, hep yapamazdır… Yemeği yedirilir, ayakkabısı giydirilir… Acıktığına, üşüdüğüne, uykusu geldiğine hep annesi karar verir… Okula giderken çantası taşınır, ödevini unutur anne yetiştirir… Arkadaşı ile kavga eder çözüm bu kez de baba bulur…
Her ihtiyacı anne-baba tarafından karşılanan, devamlı neyi nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar, gölge bir kişiliğe sahip olur. Karşılaştıkları bir problemi çözmekte güçlük çekebilirler. Anne babaya sormadan bir iş yapmayı tercih etmezler, kendilerine güvenlerini kaybedebilirler. Sorumluluk sahibi bir çocuk için anne-baba şu cümleleri asla kullanmamalıdır.
• “O daha çocuk, kendi başına karar veremez."
• “Onun için doğru olanı yapıyoruz.”
• “Hayır, öyle demek istemiyorsun.”
• “Senin için en doğru şey benim söylediğimdir.”
-------------------------------------------------------------------
Anlayana Gülmece
Aradığım Kız
Bir gencin hatıra notları aşağıdaki yazıyla başlar:
“Uzun zamandır, geleceğe birlikte yürüyeceğim, güzel ancak her söylediğime inanacağından emin olacağım bir kızla evlilik planları yapıyordum. Nihayet gerçekten güzelliğine laf söylenemeyecek bir kızla tanıştım. İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı. Elini çantasına attı. Kurcaladı, kurcaladı, kurcaladı… Telefon uzun uzun çalmaya devam ediyordu. Bir türlü bulamadı... Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından:”
- Evde mi bıraktım acaba?
“İşte o an aradığım kız bu dedim.”