1. YAZARLAR

  2. Hasan Yıkıcı

  3. Bir pandemi olarak dijital obezite
Hasan Yıkıcı

Hasan Yıkıcı

Bir pandemi olarak dijital obezite

A+A-

Birçok kişinin mutfakta hünerlerini konuşturması veya yeni tarifler denemesi artık karantina günlerinin olmazsa olmazı haline geldi. Evlere kapatıldığımız dönemler kişinin bir uğraş bulma ihtiyacını tetikledi, ortaya çıkan boş zamanla da birlikte özellikle orta sınıf memur kesimler için mutfak hem yaratıcı hem de tüketici bir alan olarak yeniden keşfedildi.

Bu süre boyunca alınabilecek kilolardan, stresin ve bunalmışlığın yol açabileceği aşırı yeme-içmeye dair gerek TV’lerde gerekse de dijital medya platformlarında diyetisyenlerden fizyoterapistlere kadar çeşitli uyarıcı ve yol gösterici program yapıldı. Hâlâ da yapılıyor. Kuşkusuz kapatılmış, hareketsiz ve sürekli olarak tüketen bir birey için obezlik hiç de uzak bir olasılık değil. Fakat bir başka obezlik daha var, özellikle pandemi döneminde alıp başını giden, dijital obezite.

***

Dijital obezide, aynen bildiğimiz obezite gibi sürekli bir tüketme istencinden kurtulamama anlamına geliyor. Nasıl ki geleneksel anlamıyla obezite, sürekli yemek-içecek tüketme anlamına geliyorsa, dijital obezite de sürekli olarak dijital içerik tüketme, ağlardan kopamama ve dijital teknolojilerle araya mesafe koyamamayı ifade ediyor. Bunun sonucu olarak da bilişsel bir obezite ortaya çıkıyor. Sabah uyandığımızdan, gece uyuyuncaya kadar (hatta uyku da bile süren) sürekli olarak dijital içerikleri arzulayan, onları tüketmeye endeksli ve ağlar ile bağını kesemeyen bir insan türü ortaya çıktı. Artık dijital teknolojiler hiç olmadığı kadar insan bedeninin bir uzantısı işlevi görüyor. Hatta bazı zamanlar bedene entegre hale bile gelebiliyor. Dijital obezite olgusu bugün insanın kendi yaşamı üzerinde kontrolü kaybetmesinin en bariz bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.

***


Sosyal medya ağlarından bağını kesememe, Facebook’un dipsiz duvarlarından -ne yazıldığını çoğu zaman okuyup anlamadan- sürekli olarak aşağıya kayma, İnstagram’ın teşhirci hikayelerini sağa kaydırmaktan -çoğu zaman ne gördüğünü dahi anlamadan- kopamama, ne izleyeceğini bilmeden karşısına geçtiğin Netflix gibi platformlarda izleyeceğin şeyi saatlerce bulamama, bulunca da arkada arkaya saatlerce sezonlar bitirmek, online alış veriş siteleri arasında gidip gelerek tüketim arzusunun sürekli diri tutulması veya her yeni açılan sosyal medya platformuna “buradan eksik kalmamalıyım” güdüsüyle katılmak.

Dahası da var… Artık yolda yürürken, bir cafede arkadaşınızla oturup ‘sohbet’ ederken, sevgilinizle vakit geçirirken, kitap okurken, hatta araba sürerken dahi dijital platformlardan uzak kalamayan bir insan tipi söz konusu. Ve artık birçoğumuz az veya çok böyleyiz. Veya böyle olmamaya karşı direniyoruz…

Dijital obezite insanı, doğal olarak bilişsel, fiziksel ve psikolojik olarak hasar görmüş insandır da. Bir yığın dijital malumat bombardımanına maruz kalan ve diğer yandan bunu arzulayan insan derinlikli düşünme, odaklanma ve bütünlüklü hareket etme potansiyellerini kaybeder. Dikkati sürekli dağınıktır, çünkü sosyal medya malumat akışları kişinin dikkatini sürekli olarak yeni ve başka başka içeriklere çekme üzerinden işlemektedir. Facebook’ta sadece 10 dakikanın içerisinde birçok farklı konuda farklı farklı statüler okuyabilirsiniz; sabah kendinizi bir sağlık uzamanı, öğlene doğru araştırmacı gazeteci, akşamüzeri psikolog, gece ise en doğru şeyi ifade ettiğini sanan politikacı olarak bulabilirsiniz.

Dijital insanın birçok zaafını ve muzdarip olduğu ‘hastalığını’ sıralayabiliriz. Fakat dijital insanın bence en büyük zaafı tutarlı bir bağlamı olmamasıdır. Söylediği sözün, gösterdiği eylemin veya ifadelerinin bir bağlamda olmaması; dolayısıyla tutarsızlıkların, çelişkilerin ve bir temeli olmayan ifadelerin insanı olmasıdır. Bir adım daha öteye gidecek olursak, tüm bunların da dert edilmemesi, öyle bir bağlam ihtiyacının hissedilmemesini ekleyebiliriz. Dijital insan bütünlüklü bir özne değil, parçalanmış ve kendini kuramamış bir ‘özne’dir. 

Çünkü aslında tüm ağlar, platformlar ve dijital teknolojiler teknik bir araç değil, ideolojik-politik ve varoluşsal bir bağlam olarak karşımıza çıkıyor. Aracın kendisi mesaja dönüşüyor. Ve bu bağlam içerisinde derinlikli, tutarlı yeni bağlamlar inşa etmek neredeyse imkansız hale geliyor. Dikkati sürekli dağıtmaya, bitimsiz bir içerik bombardımanına ve doğru-yanlış milyonlarca veri/bilgi üretimine endeksli bir platformda derinlikli ve bütünlüklü bir bağlam yaratmaya da yer yoktur zaten.

***

Dijital obeziteye dönecek olursak, pandeminin dijital dünyaya doğrudan etki ettiğini herkes kabul ediyor. Rakamlar da zaten bunu gösteriyor. Evlerde kapalı kaldığımız süre boyunca, ‘normal’ hayatın rutininde maruz kaldığımızdan daha fazla sosyal medya içeriklerine maruz kalmaktayız. Sadece vakaların gün içindeki seyrinin takibi, hükümetin ne kadarlar alacağına dair kaygı ve beklenti ve tüm bunlara dair yapılan yorumlar bile bu maruz kalmanın boyutlarını gözler önüne sermekte.

Sürekli bu malumatlara maruz kalan insan kendisini ne düşüneceğini bilmeyen, kendine ait bir fikir geliştiremeyen, kaygı-endişe-korku ve panik gibi duygular üreten, bu duygulardan kaçmak için ise çareyi tekrar dijital teknolojilerin ağlarında gezinerek arayan bir konumda buluyor. Kısacası neredeyse hiç durmuyor, sürekli olarak ağa bağlı kalma arzusu –veya ağdan kopmak korkusu- onu günün sonunda total bir ablukanın hem üreticisi hem de mağduru haline getiriyor. Çemberin içinde misin, dışında mısından öte, çemberin tam da kendisi haline dönüşüyor.

***

Dijital obezite gibi hastalıkların çaresi olarak sosyal medya detoksu veya internet orucu gibi yöntemler önerilmekte. Açıkçası bunlar bana çok cazip gelen yöntemler değil. Kaldı ki “sosyal medya detoksu yapacağım” diyerek hafta sonu boyunca sosyal medyaya girmeyen kişiler ardından çok daha fazla birikmiş içeriğe maruz kalmakta, geriye dönük olarak ‘kaçırılan şeylerin yakalanması’ dürtüsüyle hareket ederek daha uzun süre dijital içerikleri tüketebilmekte.

Dijital teknolojilerle ve sosyal medya ile kuracağımız ilişki aslında bir özne/nesne ilişkisinden farksızdır. Bugün sosyal medya ve dijital teknolojiler hayatlarımız bir parçasıdır. Bunları kullanmak da bir lüks veya ekstra bir uğraş değil, zamanımızın kaçınılmaz bir getirisidir. Önemli olan bu teknolojilerle ilişki kurarken sınırları çekebilmekte, zaman mefhumu üzerinde kontrol sağlayabilmekte ve iradeyi bırakmamakta.

Dizginlerinden boşalırcasına kendisini dijital ağların boğucu hiçliğine bırakan dijital insan için belki önerilerde bulunmak zor. Dijital obezite ve daha birçok faktör toplu bir cehalet dalgasını da beraberinde getiriyor.  Fakat yine de sadelik arayışında bulunmak, dijital küçülme ve dijital minimalizm gibi akımlardan feyiz alarak, dijital yaşamlarımızı organize edebilme potansiyeli geliştirmeliyiz.

Bu yazı toplam 2002 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar