Bir şey yapmalı!
22 Ocak olayları yeniden Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkilerinin tartışılmasına zemin yarattı.
Manzara şaşırtıcı değil.
Ankara’nın iç işlerimize karışmasından hemen hemen hepimiz şikayetçiyiz!..
İstemiyoruz…
Bizi yönetmesini…
İstemiyoruz…
Merkez Bankası’nın başına atamasını…
Polisi, askeri falanı filanı elinde tutmasını.
Yardım heyeti meselesini.
İstemiyoruz…
Sosyal medya sallanıyor.
Politikacılarımıza kızıyoruz!
Neden diye öfkeleniyoruz.
Kimi zaman durumu 'yağcılıkla' açıklıyoruz, toplumsal varlığımızın bu duruma düşmesine üzülüyoruz. “Hepsi aynıdır” diyerek ak-pak oluveriyoruz toplum olarak, siyasetçileri gökten indi ya!
Öylesine tepkiliyiz ki durumdan hakarete varan yorumlar bile yapanlar var.
Yorum yapmak kolay…
İş ciddiye binince ne yapacağız?
Kendi kendimize yetecek ekonomi için hazır mıyız mesela?
Her yönümüzle, toplum olarak bunu samimiyetle istiyor muyuz?
Hayır!
Ne yazık ki hayır.
Kurulan bu düzeni seviyoruz biz!
Hem seviyor, hem de şikayet ediyoruz.
Biraz geçmişe dönelim.
2008 dönemine… 2008’de Türkiye tarafından hazırlanan ekonomik paket gündeme geldiğinden CTP bunu uygulamak yerine erken seçime gitmeyi tercih etmişti.
Hatta o dönemde dönemim Başbakanı Ferdi Sabit Soyer’in pakete karşı durmuş, kimileri tarafından bu duruş “Soyer Türkiye’den para istemez” yorumlarına neden olmuştu.
Ve 2009 seçimleriyle başa UBP geçmişti.
Liderliğini Derviş Eroğlu’nun yaptığı UBP…
İktidara gelir gelmez söz konusu paketi imzalayan Eroğlu bir sene sonra Cumhurbaşkanı seçilmiş, paketi uygulamak İrsen Küçük’e kalmıştı.
O dönemde Derviş Eroğlu ve kurmayları paket konusundaki sorumluluğu üzerine almak istemiyor, imzasını inkar edercesine Türkiye’yi suçluyordu.
Paketin Türkiye’nin dayatması olduğunu bulunduğu her ortamda dile getiren bu ekip 2011’le doruğa tırmanan gerginliğin tohumlarını ekiyordu.
Bu güne kadar bizim yapmadığımız, siyasi popülizmimize kurban ettiğimiz kamu düzeni ile ilgili acı reçeteler içeren paket Türkiye ile bir krizin sebebiydi artık…
“Maaşın kaç-besleme” polemiğine kadar uzanan siyasi gerginliğin etkileri hala devam ediyor.
Yapmamız gereken belli aslında…
Eğer gerçekten kendi 'kendimizi yönetmek' istiyorsak kendi paketimizi ortaya koymamız gerekiyor.
Kendi evimize çeki düzen vermek...
Acı, ya da tatlı…
Fark etmez…
Kendi planımız masada olmalı.
Kendi irademizle ortaya çıkan paket.
Kamunun durumu ne olacak?
Kamu kurumları nasıl düzlüğe çıkacak?
LTB, BRT, KIB-TEK, Telekomünikasyon ve diğerleri…
Bu yapıyla nereye kadar gidecek?
Bu kurumlar neden battı?
Enine boyuna tartışmalı, toplumun da iradesini katarak radikal kararlar almalıyız.
Beklemeye devam eder, bir yolu bulunur diye siyasi krizler içinde günlerimizi geçirirsek yeni paketler kapımıza gelecek hiç kuşkusuz…
Ve bu paketler de diğerleri gibi acı reçetelerle dolu olacak.
'Türkiye bize karışma' derken bu sözün içini de doldurmamız lazım.
“Türkiye hem parayı versin, hem de karışmasın” ise esas murat edilen; bu düzen daha çok uzun yıllar sürer gider…
Türkiye o parayı verir, verdiği gibi alır, istediğinde fazla verir, istediğinde azaltır, siyasete de yön verir, biz de bu bozuk düzende 'vır vır' ederek yaşamaya devam ederiz…
Sosyal medyada siyasetçilere küfür etmek ne yazık ki günahlarımızdan arındırmıyor bizi…
Ne yazık ki… Bir şey yapmak gerekiyor, tam da şimdi!
BİR GÖZLEM…
Yasak mı, yasak!
Arazi araçlarıyla kaplumbağaların ürediği kumsaldan geçmişler, ortalığı dağıtmışlar…
Yol kenarlarındaki çöplere yenileri eklenmiş…
Birçok belediye borç batağındaymış…
Bu nedenle çalışanlarının sosyal yatırımlarını yapmıyormuş…
Türkiye’den gelen gırgır tekneleri denizlerimizde izinsiz balık avlıyorlarmış…
Geçtiğimiz gün açılan park kimliği belirsiz kişiler tarafından tahrip edilmiş…
Bazı tarım ürünlerinde limitlerin üzerinde ilaç kalıntısına rastlanmış…
Bazı belediyelerin vidanjörleri kirli suları dere yataklarına boşaltıyormuş…
Lefkoşa Sanayi Bölgesi'nin arka kısmı çöplüğe dönüşmüş…
Motosiklet kullanan sürücüler kask takma zorunluluğu varken kask takmıyormuş…
Hatta kendileri dışında motorlarına yolcu olarak aldıkları kişiler de kask takmıyormuş…
Araçlarda seyahat ederken arka koltukta da emniyet kemeri takma zorunluluğu varmış…
Kapalı mekanlarda sigara içme yasağı varmış…
Yasak mı, yasak…
Uygulayan, denetleyen yok…
Umarım bu dönem “denetleyen” görürüz!
BİR UYARI…
Sakin sakin…
Çok gerginiz, çok…
Konuşurken, sohbet ederken, siyaseti masaya yatırırken…
Geriliyoruz…
Sakin sakin konuşamıyoruz.
İletişimlerimizde, diyaloglarımızda kavga ediyoruz.
Gerginliğimiz her yere yansımış.
Sokakta zabıta ile…
Evde eşimize…
Trafikte polisle…
TV izlerken, haberlerle…
Gazete okurken sayfalarla…
Bir sohbette bir birimizle didişiyoruz.
Hiçbir şeyden memnun değiliz.
Ancak memnun olmadıklarımızı değiştirmek için de hiçbir şey yapmıyoruz.
Sadece dır dır ediyoruz.
Her şeyi siyasetten, partilerden bekliyoruz.
Özür dilerim ama, evimizin önünü süpürecek takatimiz yok. Sağ olsun facebook, tüm enerjimizi alıyor.