Bir seyyar satıcının esrarengiz ölümü...
Raif Erdal, seyyar arabacıkta manavlık yapan babası Enver Raif Onbaşı’nın 1961’de bir araba tarafından basılarak ölmesinin ardında soru işaretleri olduğuna inanıyor... Babasını basan aracın sürücüsü hiç yakalanmamış... Babası bir şey gördüğü için mi basılarak öldürülmüş, bu kafasını kurcalıyor...
Raif Erdal, seyyar abacılıkta manavlık yapan babası Enver Raif Onbaşı’nın 1961’de bir araba tarafından basılarak ölmesinin ardında soru işaretleri olduğuna inanıyor... Babasını basan aracın sürücüsünün hiçbir zaman yakalanmamış olmasını da tuhaf buluyor. Babası bir şey gördüğü veya bir şey duyduğu için mi basılarak öldürülmüş, bu soru kafasını kurcalıyor...
Babasının bu esrarengiz ölümüyle ilgili olarak Raif Erdal’la röportaj yaptık, bize bildiklerini ve düşündüklerini anlattı.
MEZAR YERİ DE BELİRSİZ...
Babası Kaymaklı’nın eski mezarlığına gömülmüş fakat mezar yeri de belli değil. Ondan geriye bir tek fotoğraf kalmış – o da düğün günü Necibe Hanım’la çekilmiş bir fotoğrafları... Raif Erdal’ın anneciği Necibe hanım da 30 yıl önce vefat etmiş... Sosyal yardım maaşıyla ve evlere temizliğe giderek iki evlatçığını büyütmüş...
Raif Erdal’la röportajımız şöyle:
SORU: Raif bey kaç yaşındasınız?
RAİF ERDAL: 67 yaşındayım... 1955 doğumluyum...
SORU: Lefkoşalı mıydınız?
RAİF ERDAL: Kök Angolemliyim ben ama Lefkoşa’da doğdum büyüdüm, babam da Lefkoşa’da büyüdü...
“BABAM FİNİKELİ’YDİ... LEFKOŞA’YA EVLATLIK VERİLDİYDİ...”
SORU: Babanız mıydı Angolemli?
RAİF ERDAL: Annemdi... Annemin adı Necibe idi... Babamın adı Enver Raif Onbaşı...
SORU: Babanız nereliydi?
RAİF ERDAL: Finikeliydi ama evlatlık verdiydiler kendini Lefkoşa’ya... 1915 doğumluydu o da yani... Son manavıdı...
SORU: Seyyar satıcılık yapardı yani arabacıkta...
RAİF ERDAL: Evet, evet...
“DEBBAĞLARIN YANINDA DA ÇALIŞTIYDI...”
SORU: Ondan önce ne işler yaptıydı?
RAİF ERDAL: Debbağdı, Tabakhane’de işlediydi... Galiba lise 2’ye, lise 3’e gadar gittiydi ama...
SORU: Tabakhane Kumsal’daydı...
RAİF ERDAL: Evet, Dereboyu’nda oradaydı, hayvan derilerinin işlendiği debbağların yanında işlerdi. İçkiciymiş derlerdi bize... Babamdan yani bir şey hatırlamam...
1961 senesinin Mayıs ayında bir polis vardı, adı galiba Ahmet dayıydı, böyle velesbitte gezer da tebliğ mebliğ dağıtırdı. Geldi, tak tak kapıyı çaldı sabahın böyle altı-yedisinde... Anneme dedi, “Kocanı bastılar... Hastanededir, git...”
Gittik hastaneye... Öldü babam...
“KAYMAKLI’DAKİ MEZARLIĞA GÖMÜLDÜ... MEZAR YERİ BELİRSİZ...”
SORU: Götürdüklerinde sağ mıydı? Hastanede mi öldüydü?
RAİF ERDAL: Hiç bilmem onu... Genel Hastane’ye gittiydik Rum tarafında, tabii o zaman bizde yoğudu hastane... Kaymaklı’daki mezarlığa gömüldü...
SORU: Eski mezarlık yani...
RAİF ERDAL: Eski, Kaymaklı’daki mezarlık ama bilmeyik, mezarının yeri da kaybolmuştur... Çünkü 63’te olaylar çıktı, 74’e kadar gidemezdik biz o yerlere...
SORU: Şimdi çok genel birşey yaptılar, bütün isimleri sıraladılar mezarlıkta gömülü olanların isimlerini... Hepsine toplu bir tabela hazırladılar...
RAİF ERDAL: Bilmem yani... Birkaç defa gittim ben, aradım babamın mezarını... Aklımda kalan yerlere baktım... Bu Sör Münür var, onun mezarının yanında olduğunu söyledi biri bana ama dümdüzdür oraları... Hiç bulamadım yerini... Yani gidip da bir dua edeyim kendine, yapamadım...
Aklım kesmeye başladıktan sonra, Lefkoşa’nın içinde büyüyen biri olarak, o zamanki Lefkoşa’nın içinde 10 tane araba ya vardı, ya da 15 tane bilemedin...
Ve bir araba basacak bu adamı ve bu arabayı süren bulunmayacak...
“NASIL OLUR DA BASAN BULUNMAZ?”
SORU: Bana telefonda “Foks” diye Trafik Müdürü polisten bahsettiydiniz...
RAİF ERDAL: Evet, bizim komşumuzdu o da... Babamın basıldığı günün ertesi günü, kızkardeşimle bana birer çift ayakkabı yolladı... Babamın arkadaşıymış da, geyelim diye... Yalınayağıdık zannetti herhalde!
Aklım kesmeye başladıktan sonra başladım düşüneyim, “Nasıl olur da biri basar da bulunmaz” gibisinden...
İki-üç sene evvel annemin bir yeğeni kadın geldi, dedi ki...
“BABAN BİR ŞEY BİLİRDİ, KONUŞMASIN DİYE BASTILAR...”
SORU: Annenize?
RAİF ERDAL: Hayır, bana... Annem 30 sene var öleli... Dedi ki, “Baban bir şey gördü, bir şey bilirdi, konuşmasın diye bastılar... Dayıların da gittiler Denktaş’a o zaman...”
Denktaş o zaman avukatıdı, hem da Cemaat Meclisi’ndeydi galiba...
“GÖREN BİR MANAV KONUŞMAMIŞ...”
Denktaş demiş, “Ben bulurum” falan fıstık galiba... “Neçün söylemedi?” falan. Biri da gördüydü ve konuşmadı o da... Onun ismini vermeye gerek yok zere öldü o da çoktan.
SORU: “Teşkilatçı”ydı o gören?
RAİF ERDAL: Yoook, o da manavıdı... Kuruyemiş satardı...
SORU: Nerede basıldıydı?
RAİF ERDAL: Zannedersem ya Bayraktar Kışlası’nın orada ya da Zafer Sineması’nın orada... Ki orada ne kadar sürat yapabilirdi bir araba? Yapamazsınız... Basacak da, ölecek da... Hep soru işareti...
“BİR AVUKATI VURDUYDULAR, TARİHİNİ BİLMEM...”
Çetinkaya’da yol çatallanır, bir avukatı vurduydular orada, evimiz buraya yakındır - ama hangi tarihte vurduklarını bilmem... Adını da unuttum şimdi... Emine Dizdarlı’nın babasıydı vurdukları ama hangi tarihte vurdulardı, bilemem... Avukat Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan’ın dışında, bir avukat daha vurdulardı burada, güya casustur diye... Babam o vuranları mı gördü da konuşmasın diye bastılar kendini? Yoksa manavıdı, gezerdi, bir şey gördü? Hiç bilemeycem... Yani hikaye budur bizim aşağı yukarı...
Emine Dizdarlı’nın babası hangi tarihte vuruldu? Benim babam 1961’de öldü... Onun babası 61’de mi öldü yoksa 62’de mi yoksa başka bir tarihte mi? Ve sus etsinler diye kendini bastılar? Yoksa başka bir şey mi gördüydü babam?
SORU: Emine Dizdarlı’nın babasını evinde mi vurdulardı?
RAİF ERDAL: Tabii, evinin önünde vurdulardı... Biz hatırlarık... Çünkü mahalle galktı oturduydu... 100 metredir aramız, bizim oturduğumuz yerinan onun vurulduğu yer arasındaki mesafe 100 metredir, fazla değil. Bizim da Saray’ın karşısındaydı evimiz. Oracıktaydı bizim ev da...
(Okurlara not: Bu röportaj ardından yaptığımız bir araştırmada, Emine Dizdarlı’nın babasının 1963 yılında öldürüldüğünü öğrendik ve bunu Raif Erdal Bey’e de aktardık...)
SORU: Hiç herhangi başka bir dedikodu duydu muydunuz?
RAİF ERDAL: Hiçbiri bir şey söylemedi... Ben birkaç kişiye sordum o zaman işte, bizim o yaşlılara... “Baban” dediler bana, “karıncayı ezmeyen, karınca görse yolunu çeviren, sakin, ağzını açıp kimseye tek laf etmeyen, dünya iyisi bir adamıdı...”
46 yaşındaydı galiba o zaman...
“ÖKSÜZ GALDIK İŞTE...”
SORU: Siz altı yaşındaydınız. Başka kaç kardeşiniz vardı?
RAİF ERDAL: Bir da gızgardaşım var, o da iki yaşındaydı o zaman... Yeni başladıydı öyle yürümeye... Öksüz galdık işte...
“SOSYAL YARDIM MAAŞI... EVLERDE TEMİZLİK...”
SORU: Ondan sonra nasıl geçindiydi aile?
RAİF ERDAL: Gene birileri Cemaat Meclisi’nden gelmişler, anamın elinden aldılar babamın sigortası varıdı, pulları falan... Onları almışlar elinden... Sosyal Yardım Dairesi’nden beş Kıbrıs Lirası aylık bağladılar kendine, o 5 liraynan biz büyüdük... Başka bir gelir yok... İşte anam giderdi evlerde temizlik yaparak büyüttü bizi, Allaha şükür...
“BİLSE DAHİ ANAM BİZE BİR ŞEY SÖYLEMEDİ, BAŞIMIZI BELAYA SOKMASIN DİYE...”
SORU: Anneniz 30 sene var vefat edeli...
RAİF ERDAL: 1989’da vefat etti anam... Anamın tabii bize söylememesinin nedeni da, şimdi aklım keser, başımızı belaya sokmasın diye, bilse dahi söylemedi bir şey... Zaten o zamanın insanları hep ketumudular...