1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Bir Singer satıcısının ölümü… (3)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Bir Singer satıcısının ölümü… (3)

A+A-

***  1963 yılında Lefkoşa’da hisar üstünde bir evde “Teşkilat”ın adamları tarafından şişlenerek ve vurularak öldürülen Plutis Yeorgiadis’in arkadaşlarından ünlü iş insanımız Tekin Birinci anlatıyor…

Ünlü iş insanımız Tekin Birinci, 1963 yılında Lefkoşa’da hisar üstünde bir evde “Teşkilat”ın adamları tarafından şişlenerek ve vurularak öldürülen Plutis Yeorgiadis’in arkadaşıydı… Zaten Tekin Birinci’nin şöför okulu sahipliğinden iş yaşamına atılmasına vesile olan da Plutis Yeorgiadis olmuştu…

Lefkoşa’da Girne Caddesi 180 numaralı Tekin Birinci Şöför Okulu’nu ziyaret eden Plutis, buraya bir Singer dikiş makinesi koymayı önermişti… Çünkü mağaza genişti ve Plutis, burasının bir tür “şovroom” olabileceğini hemen görmüştü… Singer dikiş makinelerinin Lefkoşa sorumlusu olarak Plutis Yeorgiadis, Tekin Birinci’ye Singer dikiş makineleri bayiliğini vermeyi de önermişti… İlişkileri böyle başlamış, Tekin Birinci hızla iş yaşamına atılmış ve çok da başarılı olmuştu…

10 yaşında Baf’tan gelen o kısa pantolonlu çocuk, 11 yaşında öğrenci yurdunda kalan o küçük çocuk, ortaokuldan sonra Baf’ta makinist yanına girerek makinistliği öğrenen o yeni yetme, İngiliz polisiyle ahbaplık kurarak yaşını büyütüp “special constable” olmayı başaran o genç insan, bir şöför okulunun başına geçerek toplumda iş hayatına ilk adımını atan o genç adam işte böylece bir Singer dikiş makinesiyle işe girişiyordu… Plutis gerçekten de bayilik vermişti ona ve Kıbrıslıtürkler’e satılacak olan dikiş makinelerinin sorumlusu olmuştu… İster Lurucina olsun, ister Mağusa, ister Vadili, artık Kıbrıslıtürkler’in yaşadığı yerlerde Singer dikiş makineleri satılmaya başlanıyor ve kapış kapış gidiyordu…

Ardından bir yün örme makineleri modası çıkmıştı: Bunlar da Singer markaydı ve Tekin Birinci, makinayı satın alanlara bunları nasıl kullanacaklarını gösteren çalışanlar istihdam ediyor, makinayla yün örme hızla yaygınlaşıyordu…

Başka şeyler de koymuştu o dükkana ve yandaki dükkanı da alarak işleri genişletmeyi sürdürmüştü: Buzdolapları, çamaşır makineleri, televizyonlar satıyordu… Ardından araba satış işlerine de girişmişti…

Evlatlarını en alttan çalışmaya başlatıyordu hep: Öyle “Benim babam iş insanıdır, ben patronun çocuğuyum” havaları olamazdı! Okuldan sonra atölyelere gidiyorlar, oralarda tamirat yapmayı öğreniyorlar, yavaş yavaş yükseliyorlardı…

Tekin Birinci, arkadaşı Plutis Yeorgiadis’in öldürüldüğünü duyunca şoke olmuş, hayretler içinde kalmıştı: Onun gibi bir insanı nasıl öldürürlerdi? Kıbrıslıtürkler’le bu kadar iyi giden, bu kadar çok Kıbrıslıtürk tanıdığı, dostu olan bu masum insana nasıl kıymışlardı? O günün koşullarında bunu fazlaca sorgulayamadan işine devam etmek durumunda kalmıştı – o günlerde insanların ağzını açıp konuşması, bir şeyleri sorgulaması ağır bir bedel ödemelerini getiriyordu…

Tekin Birinci’nin Singer ailesiyle dostluğu hala devam ediyor – Plutis Yeorgiadis’in patronu Bay Evgeniu’yu hemen arayıp bizi buluşturmasından belli bu… Bu Aynikolalı adamın hiçbir takıntısı yok: Plutis’i hatırlıyor, ona fotoğrafını gösteriyorum, öylece bakıp kalıyor, eski günlere dalarak…

Tekin Birinci, emeklilik günlerini yaşıyor ama oğlu Ertan Birinci’ye ait Genç TV’de onursal başkan ve ofisi de var… Ofisinde pek çok fotoğraf: Geçmişten hatıralar, duvarları kaplıyor…

20170314_144409.jpg

Onunla ofisinde konuşuyoruz…

Plutis Yeorgiadis’le ilgili hatırladıklarını anlatıyor… Kendi yaşamından parçaları… “Konuşsam, anlatsam, kitaplar yazılır” diyor, oysa kısacık bir röportaj bizimkisi…

Tekin Birinci’yle röportajımız şöyle:

SORU: Kaç yaşındasın?

TEKİN BİRİNCİ: 78 yaşındayım…

 

SORU: Maşallah! Baf doğumlusunuz…

TEKİN BİRİNCİ: Aynikola, Baf…

 

SORU: Kaç kardeştiniz?

TEKİN BİRİNCİ: Yedi kardeş… Dört kız, üç oğlan…

 

SORU: Peki nereden nereye Lefkoşa’da bulundunuz?

TEKİN BİRİNCİ: 10 yaşında geldim Lefkoşa’ya… Büyük ablam ve kardeşim okula giderlerdi burada, liseye… İngiliz Okulu ve Viktorya’ya. Benim da gitme zamanım gelinca annemle beraber Lefkoşa’ya geldik. Bir ev tuttuk. Abdi Çavuş Sokağı’nda. Abdi Çavuş Sokağı, numero 59. Bir sene orada kaldık. 1950 yılıydı bu.

 

SORU: Nasıldı o zaman Abdi Çavuş? Ve Lefkoşa… Nasıl geldiydi sana Aynikola’dan sonra?

TEKİN BİRİNCİ: E ilk defa çıktım ben Aynikola’dan. Lefkoşa’ya ilk defa geldiğimizde kamyonla geldiydik çünkü eşyamızla geldiydik. Bizi indirdiler Abdi Çavuş 59 numaraya, böyle büyük, kerpiçten yapılmış bir ev, İngiliz Okulu öğretmeni Nejat Beylerin evine – babamla ahbaplığından dolayı o bize o evi verdiydi. Ve oraya indik. Ali Rıza Otel’in dibindeydi. O zaman da Kıbrıs’ta onun otelinden başka bir otel da yoktu. İlk onun kızlarıyla tanıştık ve dibimizdeki komşularla ama bize çok büyük bir ilgi gösterdiler köyden geldiğimiz için. Hala daha duygulanırım bak bunları konuşurken. Geldik, bir sene orada kaldık. İkinci sene annem gelmedi, bizi koğuşa koydular, koğuşta yatılı okuduk. İki sene da böyle kaldık. Ondan sonra ben ayrıldım okuldan. İş hayatına atıldım. 15-16 yaşlarındaydım. Baf kazasında Fehim Usta’nın yanında makinistlik öğrendiydim iki sene kadar. Ondan sonra tekrar Lefkoşa’ya döndüydüm. Arabalara meraklı olduğum için benim fikrimdi makinist olmak. Sonra 16-17 yaşındayken İngiliz zamanında “auxillary” ve “special” polis yazarlardı. İngiliz bir ahbabım vardı. Oydu yazan bu polisleri. Ben devamlı gider gelirdim, beni yazsın. Yazmazdı, yaşım küçüktür diye. Sonra kendi eliyle düzeltti, yükseltti yaşımı. O zaman kimlik kartı yoktu, doğum kağıdı vardı. Doğum kağıdını aldı, kendi eliyle düzeltti. 9’u 8 yaptı falan ve yazdı beni “special constable” olarak. Bir sene çalıştım trafik polisinde. Polis arabalarını kontrol ettikleri bir garaj vardı, ayrıca dıştan gelen araba muayenelerini da yaparlardı. Orada Andreas Zauros isimli bir Rum vardı, onun yanına yardımcı koydular bizi “special” polis olarak. Çünkü makinistlikten anlardım, Fehim Usta’nın yanında makinistlik alıştığım için. Bir sene orada çalıştım. Orada şöför okulu olan rahmetlik Küfi Okay vardı, onunla tanıştım. Ve boş zamanlarımda ona yardımcı olurdum şöför okulunda. Bu adam bana dedi ki, “Yahu sen gel polislikten vazgeç, al şöför okulunu. Sen çalıştır. Ortak bu işi yapalım…”

Ben da dinledim o zaman rahmetlik Küfi Okay’ı… Ayrıldım polislikten. Ve şöför okuluna başladım.

 

SORU: Neredeydi şöför okulu? Girne Caddesi’nde?

TEKİN BİRİNCİ: 180, Girne Caddesi. Tam Tekke Bahçesi’ne girerken, köşede…

 

SORU: Hatırlarım…

TEKİN BİRİNCİ: Bu arada baldızıyla da tanıştık, rahmetlik benim hanımnan… Küfi Okay, bizi evlendirdi da baldızıynan…

 

SORU: Hangi seneydi bu?

TEKİN BİRİNCİ: 1958’de evlendik. Fakat talihsiz bir olay, hastalandı, kanser oldu ve benim hanımın doğuracağı günlerde, İngiltere’de vefat etti…

SORU: Ha onun için “Küfi”dir, oğlunuz Küfi’nin adı…

TEKİN BİRİNCİ: Oğlumun adını “Küfi” koydum… İkiz oğullarım oldu. Birinin adını “Küfi” koydum, birinin adı da Mehmet, babamın adı.

 

SORU: Şöför okulunda devam ederken tanıştınız Pluti efendiyle…

TEKİN BİRİNCİ: Evet. Şöför okulunda devam ederken, Pluti, Lefkoşa’nın sorumlusuydu Singer’in… Singer dikiş makinalarının Lefkoşa sorumlusuydu… Ve ekibi vardı, Türk-Rum, bütün Lefkoşa’yı gezerlerdi ve ona göre satış yaparlardı.

Bir gün Pluti bana geldi, benim şöför okuluna… Hem bana dikiş makinası satmaya uğraştı, hem da müdür yardımcısının hanımı Avgi hanım, şöförlük öğrenmek isterdi, vardı ruhsatı ama sürmezdi. İstedi ki ben Avgi hanıma biraz ders vereyim, rahat arabayı kullanabilsin diye. Bu vesileynan Pluti’ynan ahbap olduk. Dükkanıma geldi, ben Singer’e gidip geldim.

Gidip gelirken, Pluti “Ben” dedi, “senin şöför okuluna bir makine koyacayım reklam… Ve bu arada dikiş makinaları bayiliğini da vereceğim sana” dedi. Ben da kabul ettim tabii hemen… Sevinerek kabul ettim. Dikiş makinasını getirdi, koydu bize… Başladık biz kolaylık da yaparak Singer’in – büyük firma – hiç peşinatsız bile dağıtırdık makineleri o devirde.

 

SORU: Tabii o devirde hazır konfeksiyon da pek olmadığı için, herkes kendi diktiği veya diktirdiği için ilgi görüyordu çok dikiş makineleri…

TEKİN BİRİNCİ: Alan alana dikiş makinelerini! Biz kendimizi ticarette da tanıttık bu arada… Hem şöför okulu… Bu arada Singer dikiş makineleri satarken, yandaki dükkanı da aldık. Oraya da buzluk koyduk gene, çamaşır makinesi da koyduk. Mobilet motorları koyduk… Ve ticarete de bu vesileyle atılmış olduk. 1963 fasariyaları başlayana kadar, Pluti’yle ahbaplık ettik devamlı…

 

SORU: Nasıl biriydi?

TEKİN BİRİNCİ: Çok iyi… Yani Türkleri seven, insanları seven çok iyi bir arkadaştı. 64 olaylarında telefonla irtibatla… Ben Singer’le irtibatımı hiç kesmedim çünkü bu tarafta malları da vardı, Singer’in eşyaları da vardı. Ve onlardan işittim ki Pluti’yi vurdular, öldü… Onun dışında, nasıl vuruldu, bilgim yok…

 

SORU: Ben bir tane nöbetçi mücahitten duydum geçen gün ki Plutis efendi, T.’yi arardı… T.’yle de ilişkileri vardı galiba Singer’in…

TEKİN BİRİNCİ: T.’ye sanayi tipi dikiş makineleri sattıydı…

 

SORU: Aynı zamanda tamir da edermiş Plutis ve ekibi…

TEKİN BİRİNCİ: Evet hem kendi, hem adamı da vardı tamirat yapan…

 

SORU: Ahilleas diye bir adamı vardı yanında dediydiniz bana daha önce konuştuğumuzda…

TEKİN BİRİNCİ: Evet… Ahilleas… O da, trafik kazasında öldü… Plutis’ten birkaç ay, birkaç zaman evvel yani… Hadiseler olmadan kısa bir süre evvel Ahilleas da trafik kazasında öldü…

 

SORU: Plutis, gitmiş T.’nin evine, Çocuk Esirgeme Kurumu’nun karşısına… Çağlayan’da hisarüstündeydi bu ev…

TEKİN BİRİNCİ: Biliyorum… Eski… Zafer Sineması’na giderken…

 

SORU: Onu arardı, onu sormuş…

TEKİN BİRİNCİ: Oradaki evleri bilirim… Kimlerin evi olduğunu da…

 

SORU: O evde öldürmüşler kendini, hatta şişlemişler, yüzüne ateş etmişler… Sonra attılar Çağlayan Çocuk Bahçesi’nin arkasına, arka merdivenlerin olduğu yere… 3-4 gün kaldı… Sonra geldi Kızılhaç, aldı gitti… Ha arabasına ne oldu, bilmem…

TEKİN BİRİNCİ:  Arabayı “Teşkilat” aldı ve bana verdi ondan sonra… Ben Singer bayisi olduğum için, üstünde “Singer” yazardı.

 

SORU: Neydi araba?

TEKİN BİRİNCİ: Morris van… Boyanmış orijinal Singer… Şimdi da aynı boya devam eder Singer arabalarında. Yeşil-sarı… Singer’in bugün dahi arabaları aynı renkte boyanmıştır…

Bu arabayı ben istedim “Teşkilat”tan… Ve Singer’in bayisi olduğum için bana verdiler… Senelernan kullandım o arabayı.

PAZARTESİ DEVAM EDECEK...

Bu yazı toplam 5093 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar