Bir trajedinin içinde saklı bir başka “kayıp” trajedisi… 1
Dün bu sayfalarda yayımladığımız “Dövülen bir şarkıcı genç: Behiç Gökay” başlıklı yazımıza eşlik eden ve “Teşkilat”ın attığı dayak izlerini gösteren fotoğrafın ardından bir “kayıp” çıktı: Hüseyin Behiç Gökay’ın kardeşi Erol Behiç Arif’in 1964’te “Teşkilat” tarafından çıkarılmış olan “Vur emri” çerçevesinde, “Teşkilat”ın bazı adamları tarafından Mora’da (Meriç) “kayıp” edilmiş olduğu ortaya çıktı… Bir trajedinin içinde saklı bir başka “kayıp” trajedisi, işte bu fotoğrafla birlikte ortaya döküldü…
Dün bu sayfalarda yayımladığımız “Dövülen bir şarkıcı genç: Behiç Gökay”, sosyal medyada büyük ilgi çekti ve bir anda bu konuyla ilgili tabir caizse, “bilgi yağmuru” başladı… Biz de araştırmacı bir gazeteci olarak konuyu dün gün boyu takip ederek, tam olarak neler yaşanmış olduğunu çözmeye çalıştık… Bu konuda bize yardımcı olan başta KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil’e, değerli arkadaşımız, gazetemiz yazarlarından Fatma Azgın ablamıza, araştırmacı Mete Hatay arkadaşımıza, şair Neşe Yaşın arkadaşımıza, Zeyni Çilli Coşkun arkadaşımıza ve Afanya-Aya bölgesinden çok değerli okurlarımıza yürekten teşekkür ediyoruz…
Hüseyin Behiç Gökay, “silah alıp Kıbrıslırumlar’a karşı savaşmak istemediği” gerekçesiyle ağır biçimde dövüldükten sonra, kendisine Mağusa’daki Kıbrıslıtürkler’e ait hastanede tedavi yapılmamış, bu tedavi çeşitli gerekçeler – ve herhalde büyük korkular nedeniyle reddedilmişti.
Bunun üzerine İngiliz üslerinden polis olan kardeşi Erol Behiç Arif işten çıktıktan sonra gelip kardeşi Hüseyin Behiç Gökay’ı alarak Mağusa’da Kıbrıslırumlar’a ait hastaneye götürerek burada tedavi ettirmişti.
Bu iki kardeş hastanedeyken, anladığımız kadarıyla buraya Kıbrıslırum bir gazeteci gelerek Hüseyin Behiç Gökay’ın nasıl dövüldüğü konusunda kendisiyle röportaj yapmış, fotoğraf çekmiş ve bu röportajı filme alarak Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu RIK’in televizyonunda yayınlamıştı…
RÖPORTAJDA NELER VARDI?
Bir okurumuzun dün yazdıklarımızı gördükten sonra bize ulaştırmış olduğu bu TV röportajında genç şarkıcı Hüseyin Behiç Gökay şöyle diyordu:
Tarih: 7 Şubat 1964
Yer: Kıbrıslırumlar’a ait Mağusa Hastanesi
SORU: Adınız nedir?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Adım Hüseyin Behiç Gökay’dır.
SORU: Kaç yaşındasınız?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: 24 yaşındayım.
SORU: Mesleğiniz nedir?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Şarkıcıyım.
SORU: Nerede yaşıyorsunuz?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Mağusa’nın Türk kesiminde yaşıyorum.
SORU: Hüseyin dün neler olduğunu ve neden böyle olduğunu bize anlatır mısın?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: (Mağusa’nın) Türk kesimindeki polis karakolundan beni aradılar, akrabamdı arayan, S.M. adlı polis müfettişiydi ve beni evden alıp polis karakoluna götürmek üzere Bay İ. adlı polis müfettişini gönderdi. Onunla birlikte gittim ve beni o kadar çok dövdüler ki…
SORU: Neden?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Emirlerini yerine getirmedim diye ayaklarımın altına vurdular, ellerime, yüzüme ve sırtıma vurdular…
SORU: Bize yaralarını gösterir misin?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Tabii…
(Hüseyin Behiç Gökay, pijamasının üstünü çıkararak sırtında çok belirgin olan yara izlerini kameraya gösterir…)
SORU: Şimdi neden onların Rumlar’a karşı savaşma emirlerine kardeşinle birlikte karşı çıkarak bu emirlere uymadın?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Kardeşimle birlikte bu emirlere uymayı reddettik çünkü bizler Rum halkıyla kardeş gibiyiz ve çok uzun yıllardır dostluğumuz devam ediyor.
SORU: Rum arkadaşların arasında kendini nasıl hissediyorsun?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Çok samimi ve çok mutlu hissediyorum.
SORU: Bu kötü muamele sonucunda yaralar aldın, bunlar iyileşince, Mağusa’nın Türk bölgesine dönmek istiyor musun?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Hayır… Onların önüne çıkmak istemiyorum çünkü beni çok kötü biçimde dövdüler, bana o kadar kötü şeyler yaptılar ki onlardan nefret ediyorum…
SORU: Kıbrıslıtürkler, neden Kıbrıslırumlar’a karşı savaşıyor? Kendileri mi yapıyor bunu, yoksa onları liderlikleri mi zorluyor buna?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Eminim ki liderlikleri onları buna zorluyor.
SORU: Kıbrıslırumlar’a karşı savaşmayı reddedenlerin başına neler gelir, bize anlatabilir misin?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Benim gibi kıyasıya dövülebilirler ve öldürülebilirler.
SORU: Şimdi de bize Mağusa’da silahlı Kıbrıslıtürkler’in başında kimin olduğunu söyler misin?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Sanırım Türkiye’den bir Türk başlarındadır, bir tüccar olarak Kıbrıs’a geldi ama şimdi (Mağusa’nın) Türk tarafında subaydır.
SORU: Yani anladığım kadarıyla Mağusa’daki Kıbrıslıtürkler’in başında Türkiye’den ordu mensubu bir subay vardır, öyle mi?
HÜSEYİN BEHİÇ GÖKAY: Evet, öyledir…
You Tube’da izlenebilecek olan bu Video’da “TV PLAS – 1930’dan bugüne Kıbrıs’ın Görsel Tarihi” yazıyor ve Derviş Güryel tarafından You Tube’a yüklenmiş… Link’i ise şöyle:
https://www.facebook.com/dervisguryel/videos/10157353885934626/?t=7
(Bu videoyu bize ulaştıran Zeyno Çilli Coşkun arkadaşımıza sonsuz teşekkürler…)
TENCERE DİBİN KARA: ONLARI KORUMAK YERİNE ATEŞE ATTILAR…
Bu sayfada gördüğünüz dayak izlerini gösteren fotoğraf yayımlanınca ve yukarıda bandını çözmüş olduğumuz kısa video televizyonda yayımlanınca,
bu video boyunca hiçbir şekilde konuşmayan, herhangi bir şey söylemeyen, yalnızca “Teşkilat” dayağı yemiş olan genç şarkıcı kardeşi Hüseyin Behiç Gökay’ın yanında sessizce duran Erol Behiç Arif için “Teşkilat” derhal “Vur Emri” çıkarmış…
Bir başka deyişle, doludan kaçan genç şarkıcı Hüseyin Behiç Gökay’ı korumak yerine, Kıbrıslırum makamlar sırf “iyi propaganda malzemesi olur” diye böyle bir video ve fotoğraflar çekerek basına bunları dağıtmışlar ve bu gençleri ateşe atmışlar… Tencere dibin kara misali, her iki taraf da birbirine karşı puan kazanacak gerekçesiyle, bir insanın hayatı boş yere harcanmış…
EVLENELİ HENÜZ BİR AY OLMUŞTU…
Bundan sonrasını, bu aileye yakın Afanyalı bir Kıbrıslıtürk’ten dinleyelim:
*** Erol Behiç Arif, Mağusalı’ydı… Henüz bir aylık evliydi… Afanya’dan bir kızla evliydi… Evleneli henüz bir ay olmuştu… Ben çocuktum o zaman… Çok yakışıklı bir gençti… Okullar kapandıydı, yani Şubat tatili olabilir, biz köydeydik… Yani Afanya’da…
*** Erol abinin karısı, Mağusa’dan Afanya’ya daha önce gelmişti… Mağusa’da tutunamamışlardı… Afanya karma bir köydü ve her onbeş dakikada bir otobüs gelirdi bu köye, bunlar Rum otobüsleriydi… İşte o gün, okulların kapalı olduğu o gün birden Erol abinin otobüsten inerek yürüyerek geldiğini gördüm, on yaşlarındaydım, koşarak eve haber vermeye gittim ki kuruşu kapalım… Müjdeyi veren çocuklara bir kuruş verirlerdi eskiden…
*** Evde kadınların çığlıklarını duydum sonra… Evde kadınlar düşer düşer bayılırdı… Erol abi bana para vermişti, kendine bakkaldan Belkola alayım diye, kolasını aldım, içmesine izin vermediler, evi kuşattılar, hemen onu alıp apar topar önce Ayakebir’de (Dilekkaya – Aya) götürdüler… Oradakiler, “Bu genç suçsuzdur, biz bu Vur Emri’ni yerine getirmeyiz” dediler ve onu öldürmeyi reddettiler. Sanırım birkaç gece Aya’da tuttulardı kendini…
*** Bunun üzerine motorcuğun üstünde o günlerde Afanya’dan bir “Teşkilatçı”, Erol Behiç Arif’i Mora’ya (Meriç) götürmüştü çünkü “Vur Emri”ni yerine getirecek olan Mora’dan bazı “Teşkilatçılar” olacağı anlaşılmıştı… Onu Aya’dan Mora’ya ova yolundan götürmüşlerdi…
*** Hastanede onları konuşturdukları için ve bu yayınlandığı gerekçesiyle “Vur Emri” çıkarılmıştı anlatılanlara göre… Hüseyin Behiç Gökay’ı Türk tarafında hastaneye almadılar, tedavi etmediler diye Erol abi onu Rum tarafındaki hastaneye tedaviye götürmüştü… Çünkü kardeşine Türk tarafında bakmamışlardı…
*** Erol Behiç Arif’i Mora’da vurup öldürmüşler ve “kayıp” etmişlerdi… Onu Mora’nın kuzeybatısına gömmüşler… Moralılar bilir bunu, yaşlılara sorarsanız bilirler… Onu Mora’dan geçen derenin yanına, bir dereyatağına ya da bir hendeğe gömmüş oldukları yönünde söylentiler vardı. Bunu da araştırınız lütfen… Mora’dan Ercan’a doğru bir arkın içine, Mora’nın Kanlıdere bölgesine gömüldüğü anlatılır… Lütfen araştırınız…
*** Erol Behiç Arif’le henüz bir ay önce evlenmiş olan sevgili karısı, onu tam onbir sene boyunca geri dönecek diye beklemişti… Evlenmemişti… Erol abimizi çok ama çok severdi… Sonuçta, Erol Behiç Arif’in 1964’te “kayıp” edilmesinden onbir sene sonra, Denktaş Bey ona “Bekleme kızım da geri dönmeyecek kocan” demişti… Bunun üzerine, hayatının en güzel günleri mahvolmuş olan bu acılı kadın İngiltere’ye kızkardeşinin yanına gitmiş ve zamanla orada evlenmiş, sanırım bir de çocuk etmişti…
KAYITSIZ “KAYIP”…
Erol Behiç Gökay, hala “kayıtsız bir kayıp” konumunda. Hiçbir zaman Kayıplar Komitesi’nin resmi “Kayıplar Listesi”ne konmamış… Mora’da “kayıplar” için pek çok kazı yapıldığı ve okurlarımızın yardımlarıyla pek çok “kayıp” Kıbrıslırum bulunmuş olduğu halde, “kayıp” Erol Behiç Gökay için bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmamış… Kimse onun için DNA vermemiş… Kalıntıları kazara bulunacak olsa, Kayıplar Komitesi’nin laboratuvarında isimsiz bir “kayıp” olarak öylece kalacak… Erol Behiç Gökay’ın kardeşi Hüseyin Behiç Gökay vefat edip Bodamya’da defnedilmiş… Kızkardeşi Berin Hanım çok güzelmiş, hatırlayanlar öyle diyor… Bir okurumuz “Berin hanım kızkardeşleri idi, en küçükleriydi - Türkiyeli biriyle evlenmişti, sanırım çocuğu olmuş, nerede bilmem” diye yazıyor… Umarız bu fotoğraf ve bu yazılar bir vesile olur ve akrabalarından hayatta olanlara ulaşabiliriz… Mora’da (Meriç) olası gömü yerinin bulunabilmesi için de mutlaka çalışma yapacağız, bu yönde bazı okurlarımızın yardımlarını istedik bile…
7 Şubat 1964'te Mağusa'da Kıbrıslırumlara ait hastanede yapılan röportajda solda Erol Behiç Arif, ortada Hüseyin Behiç Gökay, sağda ise Kıbrıslırum muhabir... Bu röportajın ardından Erol Behiç Arif için "Teşkilat" tarafından "Vur Emri" çıkarılmış ve Erol Behiç Mora'da "kayıp" edilmiş...
Solda "kayıtsız kayıp" Erol Behiç Arif, sağda "Teşkilat" tarafından dövülmüş kardeşi, Hüseyin Behiç Gökay...
DEVAM EDECEK...