1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Bir trajedinin içinde saklı bir başka “kayıp” trajedisi… 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Bir trajedinin içinde saklı bir başka “kayıp” trajedisi… 2

A+A-

AYA’DAN ESKİ BİR “TEŞKİLATÇI”: “O GÜNLERDE VUR EMRİ ÇIKARMAK ÇOK KOLAYDI…”

Aya’dan (Ayakebir-Dilekkaya) eski bir “Teşkilatçı” ise “O günlerde vur emri çıkarmak çok kolaydı” diyerek Erol Behiç Arif’in Mora’da infaz edildiğini kendilerinin de duyduklarını söyledi. Ayalı bu eski “Teşkilatçı”, o günlerde “Vur Emri”nin ne kadar kolay çıkarılabileceğiyle ilgili şöyle konuştu:

***  Afanya’dan iki meşhur “Teşkilatçı” vardı, bunlardan birisi şu anda hayattadır, birisi vefat etmiştir.

***  Bu iki “Teşkilatçı”, Stroncilo’dan (Turunçlu) Kıbrıslırumlar’dan saman satın alarak, Aya’daki Kıbrıslıtürk çobanlara satarlardı ve kar ederlerdi. Bir gün kahvede konuşurlarken, “Akıllı olacan, Rum’dan alacan Türk’e satacan, para kazanacan” manasında bir laf etmişlerdi…

***  Bunu işiten Ayalı bir şahıs, derhal Kırıkkale’ye giderek durumu aktarmıştı. O günlerde Afanya ile Mora’yı idare eden ekibin başında T. vardı, bu adam kendi köyüne gitmez, hep Lefkoşa’dan idare ederdi işleri.

***  Bu iki Afanyalı için Lefkoşa’dan Aya’ya gelen bir “Vur Emri” olmuştu. Ayalılar “Yok biz vurmayık” demişler ancak Afanya’nın bu iki “Teşkilatçısı”nı evire çevire dövmüşlerdi.

***  Aradan yıllar geçmişti… “Vur Emri”nin alınmasına neden olan Ayalı şahıs, bir gün Afanya’ya gidince, bu kez Ayalı ekibin dövdüğü Afanyalı “Teşkilatçı”, adamlarıyla birlikte bu Ayalı’yı evire çevire dövmüş, kakmalamış ve kendince “intikamını” almıştı… Bizim köylerde bu tür olaylar “olağan”dı…

***  Aya’dan Afanya’daki “Teşkilatçılar” için “Vur Emri” çıkarılması ancak uygulanmamış dahi olsa, yine de “Vur Emri”nin çıkarılması, bu iki köy arasında başka olaylara da yol açacaktı ilerleyen zamanda…

 

METE HATAY’IN YAZDIKLARI…

Araştırmacı Mete Hatay ise dün sosyal medya sayfasında dünkü yazımızı ve yayımladığımız Sotiris Savva tarafından “KIBRIS’TAN HATIRALAR” sayfasından alınmış işkence izlerini gösteren fotoğrafı yayımlayarak şu yorumda bulundu:  

“Biliyorsunuz liderlerin bir süre önce anlaştığı iyi niyet çerçevesinde RİK'in bize vereceği radyo kayıtları arasında Behiç Gökay'ın da kayıtları varmış. Behiç Gökay kim? Bundan 5 yıl önce sevgili Neşe Yaşın ve Hüseyin Özinal benden arşivimde Behiç Gökay'ın resimleri olup olmadığı sorunca onun hikayesine merak salacaktım. Behiç Gökay ismini biliyordum, hatta ses hala kulaklarımda. Behiç Gökay 1963 yılındaki olaylardan sonra TMT'den yediği dayak sonrası Rum tarafına sığınmış, eşcinsel bir şarkıcıydı. Hayatını daha çok Zeki Müren şarkıları söyleyerek kazanırdı. TMT tarafından dövülmesinin sebebi, bazı kaynaklara göre silah almayı reddetmesinden, bazı kaynaklara göre Rum erkek arkadaşı olmasından dolayıydı. Birçok eşcinsel sanatçı TMT ve o dönemdeki liderliğin emrine girmiş ve mücahit moral geceleri yapıyordu. Söylenen şarkılar eğlendirici olmanın yanında birçok kahramanlık hikayelerini de içeriyordu. Bunlardan bir tanesi rahmetlik Ahmet Becerikli'nin, "Rauf Denktaş, Doktor Küçük, Osman Örek, üç arkadaş, gardaş gardaş..." diye giden bir şarkısı çok meşhurdu. Gökay özellikle abisi  Erol, TMT tarafında dövülüp daha sonra esrarengiz bir şekilde kaybedildikten sonra, Rum tarafında kalmaya başlayacak, daha sonra, RİK'te program yapması istenecekti. O da bunu kabul ederek yıllarca her hafta RİK'ten gettolarda yaşam mücadelesi veren Kıbrıslı Türklere ulaşmaya çalışacaktı. Tabii Rum yönetimin niyeti Gökay gibi sevilen sanatçılarla artık Rum yönetiminin propaganda makinesine dönmüş RİK'i Kıbrıslı Türklerin dinlemelerini teşvik etmekti. Başarılı oldular da. Behiç Gökay'ın sesi gettolarda üst üste yığılmış göçmenlerin dinlediği programların başında geliyordu. Liderliğin karşı çıkmasına rağmen.. Behiç Gökay cinayet suçundan idam edilmiş ünlü Türk milliyetçisi Doktor Behiç'in torunuydu. Behiç Birinci Dünya savaşı boyunca Girne Kalesinde tutulan Kıbrıslı Türk elitlerden birisiydi. Adanın üç yerli doktorundan biriydi. Doktor Behiç 1924 yılında işlediği “kıskançlık cinayeti”nden sonra idam edilecekti. Bu üzücü olaydan sonra doktor ve anısına destan bile yazılmıştı: "Doktor Behiç Destanı." Öte yandan torun Behiç Gökay uzun yıllar Rum tarafındaki tavernalarda şarkı söylemiş ve çok aşık olduğu Rum bir sevgili edinmişti. Bu sebepten dolayı TMT ve Türk polisi onu üç beş kez ikaz ettikten sonra işkence ederek dövmüştü. Daha sonra onu koruyan kardeşine de işkence yapılacaktı. Bir süre sonra ise Behiç'in abisi esrarengiz bir şekilde kaybolacaktı. Sevgili Sevgül Uludağ, bugün Yenidüzen'de bu dayak resmini yayınladı. İşin ironik tarafı yıllardır bir türlü hiç bir resmini bulamadığımız Behiç Gökay'ın şu an elimizde olan tek resmi bu işkence fotoğrafıdır. Okuyucularımızda varsa bizlerle paylaşmalarını rica ederiz. Gökay 1974 yılından sonra Yunanistan'a yerleşmiş ve orada sanat hayatını devam ettirmişti. 1990 yılında yakalandığı korkunç hastalıktan sonra adaya dönmüş ve Hükümet ona Bodamya'da bir ev vermişti. Oraya yerleştikten sonra Gökay kısa bir mücadeleden sonra yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak hayatını kaybedecekti. Gökay'ın mezarı Bodamya'daki Müslüman mezarlığındadır..”

 

NEŞE YAŞIN’IN YAZDIKLARI…

Neşe Yaşın da sosyal medya sayfasında bu konuda şöyle yazdı:

“Benim kuir kahramanım Behiç Gökay’dır. Behiç Gökay da kim diyeceksiniz? Size gösterebileceğim bir fotoğrafı yok ne yazık ki. Epey uğraştım bir suretine ulaşabilmek için. Hala aramaya devam ediyorum. Bu yazıya bir fotoğraf konacaksa editörden ricam boş bir çerçeve koyması… Ya da ölüp gömüldüğü köyde onunla dostluk eden bir kadının” bisikletini buraya koyardı, bakın nasıl da çiçek açmış” dediği eski çeşmenin fotoğrafı uygun düşebilir.

Behiç Gökay, Kıbrıs’ın Zeki Müren’i olarak bilinirdi. Hikâyesi Kıbrıs’ın acılı politik tarihinden de etkilenmiş bir kuir hikâyesidir. Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesi olduğu 1924 yılında bir komplo sonucu karısını öldürdüğü için doğru dürüst yargılanmadan çarçabuk asılan dedesi Dr. Behiç’ten almıştır adını… Bu olay sonucunda yetim kalan annesi ve dayısı akrabaları tarafından büyütülürler. Annesi genç yaşta evlendirilir. Bu evlilikten üç çocuğu olur. Aslında eşcinsel olan babası gibi eşcinseldir Behiç de… Birkaç kez bu yüzden polis tarafından dövülür. Kardeşi Erol onu “tedavi için” Rum tarafındaki bir doktora götürür. Erol, Rumlarla işbirliği yapmakla suçlanır ve TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) tarafından önce dövülür sonra kaybedilir. Bu olaydan sonra Behiç de hayatından endişe eder ve Rum tarafında yaşamaya başlar. Sonra Atina’ya gider. Tavernalarda şarkılar söyler. Hastalanınca Kıbrıs’a gelir. Kıbrıslı Türkler ve Rumların bölünmeden sonra bile birlikte yaşamaya devam ettikleri Kıbrıs’ın güney tarafındaki Linobambaçi köyü Bodamya’ya yerleşir. Hastalığının ne olduğundan emin değilim. Büyük olasılıkla AIDS. Behiç’le ilgilenen Kıbrıslı Türk bir köylü kadınla ve arkadaşı olan bir polisle biraz konuşma imkânı bulabildim. Behiç’in bir fotoğrafına ulaşmak mümkün olmadı. Devlet tarafından tahsis edilen, köyde yaşadığı ev ölümünden sonra boşaltılmış ve kişisel eşyalarının nereye gittiği bilinmiyor. Belki daha ayrıntılı bir araştırma sonucu öğrenilebilir.

Mesele şu ki çok dokunaklı bir kuir hikâyesi bu… Dövülmüş, dışlanmış, yapayalnız bırakılmış ve ölümünden sonra da sureti kaybolmuş Behiç Gökay’ın hikâyesi. Tek teselli konuşma imkanı bulduğumuz köylülerin Behiç’ten büyük bir sevgi ve saygıyla söz etmeleri ve onu hep güzel hatırlamaları.”

 

SOSYAL MEDYADA BEHİÇ GÖKAY’LA İLGİLİ PAYLAŞILANLAR…

Dt. Mehmet Ahmet:  “Hatırlarım hep yanık şarkılar söylerdi. Anam anam garibem.. Kan damlar yüreğime anam anam garibem şarkısını hatıralarım fakat bu şarkıları dinleyen insanlar da radyo başında Behiç Gökay’la beraber ağlarlardı…”

 

Mustafa Bekir: “Tüm ailesi olumsuzluklar yaşadı. Hayatta kalan kuzkardeşi de intihar etti. Geride kimsesiz bir çocuk bıraktı…”

45’lik plakları vardı ve 70’li yıllarda Kıbrıslı Türkler gizli dinlerdi onun plaklarını. Yasaktı da aslında. Çocukken onun hikayelerini dinletmiştim. Hiç tanımadım. Sonra Yunanistan’a kaçtı dediler. Behiç’in ailesi Girne’de yaşardı. Babası postacı Arif olarak bilinirdi.”

 

Bekir Azgın:  “Kendisini Bodamya'daki evde ziyaret ettiğim zaman yatakta hasta yatıyordu. Konuşmaya sanki mecali yokmuş gibiydi. Ben kendisini tanımıyordum ama bir Rum arkadaş "Git kendisiyle birkaç kelime et" deyince gittim. Epey sohbet ettik. Bana yalnızlıktan yakınmıştı. "İnsanlar korkuyor evime girmekten" diyordu. Köye bir sonraki gidişimde öldüğünü duydum.”

 

Fatma Azgın:  “Dr Behiç, eşi Fatma hanımı 1924’te öldürmüş ve kendisi de İngiliz sömürge yönetimi tarafından asılmıştı. Sözünü ettiğin şarkıcı, Dr. Behiç ve Fatmanımın kızının oğludur. Bu konuyu çok işledim. Annesi Girne’de oturuyordu bana yazılarımdan sonra gelmiş ve tanışmıştık. Öldü sanırım…”

 

Derviş Özer: “Teşkilat,  bu işlere çok fazla takmıştı. Sadece adayı taksimle kalmadı, “namus” işlerine de baktı. Oysa kendi aralarından bir kısım insanın kırmadığı ceviz kalmamıştı…”

 

ÜMİT İNATÇI’YA İMZALI BİR RESİM VE BİR ŞARKI…

Mete Hatay, dün günün ilerleyen saatlerinde sosyal medya sayfasında şöyle yazdı:

“Sevgili Sevgül Uludağ'ın bugünkü Yenidüzen'de yayınlanan haberinden ve paylaştığı resimden yola çıkarak Gökay'ın hikayesiyle ilgili daha önce ulaşamadığımız bazı belgelere ulaştık. Sevgili Ogün Erciyas hızır gibi yetişti ve Behiç Gökay'ın RİK'te yayınlanmış bir parçasını (Yıldızların Altında) bizlerle paylaştı. Diğer taraftan Ümit İnatçı ise Behiç Gökay'ın imzalı sahne resmini bize yolladı.

Behiç Gökay’ın Yıldızların Altında şarkısının link’i:

https://cdn.fbsbx.com/v/t59.3654-21/68478351_1110069269383595_7621278810868023296_n.mp3/BEHI%C3%87-G%C3%96KAY-YILDIZLARIN-ALTINDA.mp3?_nc_cat=101&_nc_oc=AQkqKZRhFqPqyqAZpetT9YUq8i_7Fr9slBfpVz_kQja6fIDzHrL25xy9h8_TkpTZQbbc7-Lg92eYSEeEmQZzuNz6&_nc_ht=cdn.fbsbx.com&oh=03952a317ea63bd2f0b26475fd548a5f&oe=5D785464&dl=1&fbclid=IwAR27ASg6DSm79hb3wOHMBeMTfcW1q9de8oEYzEOIrIcXJT7FCF34zK-nWN

(DEVAM EDECEK)

untitled-1-022.jpg
7 Şubat 1964'te Mağusa'da Kıbrıslırumlar'a ait hastanede yapılan röportajda solda Erol Behiç arif, ortada Hüseyin Behiç Gökay, sağda ise Kıbrıslırum muhabir... Bu röportaj ardından Erol Behiç Arif için "Teşkilat" tarafından "Vur Emri" çıkarılmış ve Erol Behiç Mora'da "kayıp" edilmiş... 

 

behic-gokay2.jpgbehic-gokay.jpg
Hüseyin Behiç Gökay'ın Ümit İnatçı'ya verdiği imzalı resmi...

 

Bu yazı toplam 5033 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar