Bir “Ulus Kaçağı”nın Bütün Kıbrıs Ütopyası...
Cumhuriyetin kuruluş süreci ve sonrasında, yazarın hayatına izdüşümüyle beraber adada yaşananlar, ve yakın tarihimizdeki tüm kilometre taşları, kitapta arka arkaya bir roman tadında anlatılıyor.
Okan Dağlı, Niyazi Kızılyürek’in son kitabı “Ulus Kaçağı”nı yorumladı.
Doğumu “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin doğum sancılarını çektiği yılla beraber olur.
Cumhuriyetin kuruluş süreci ve sonrasında, yazarın hayatına izdüşümüyle beraber adada yaşananlar, ve yakın tarihimizdeki tüm kilometre taşları, kitapta arka arkaya bir roman tadında anlatılıyor.
Bodamya’da başlayan hayat, etnik çatışmaların ve ardından yaşanan göçlerin adadaki yaşamı tümüyle alt üst ettiği yıllarda milliyetçi reflekslerin kişiliğinde iz bırakması yazarın kitaba düştüğü ilk not... Yaşamların ve adanın bölünme sürecine girdiği günlerin sonrasında bunların hangi aşamalardan geçerek ortak devlet, ortak yurt duygusu, ortak siyasi kimlik olgularıyla beraber Bütün Kıbrıs ütopyasına dönüştüğünün anlatıldığı kitap, Kıbrıs adasının yakın tarihinin gerçekliğini bir roman tadında gözler önüne seriyor.
Ulus ötesi bir kimliğe sahip olmanın, yazarın kendi deyimiyle “etniklik mağaralarında” yaşayan iki toplumun olduğu bir adada ne anlama geldiğini, ne bedeller ödendiğini, Niyazi Kızılyürek’i yani “Ulus Kaçağı”nı okumadan bu denli tahayyül edemezdim.
Adada yaratılan ulusal kimliklerin, bir insanın kimliğindeki tüm diğer öğeleri, yani insan olmamızı tanımlayan görüşlerimizi, düşüncelerimizi, ideolojimizi, anne veya baba oluşumuzu, duygularımızı, sanatımızı, mesleğimizi nasıl yok edip, insanları adeta “kör ettiğini” birkez daha Ulus Kaçağı’nı okurken şahit oldum.
“Birilerinin itmesi, diğerlerinin kaçması” ile yıkılan cumhuriyetin altında kalan hayatların trajedesini,
“Ya bizdensin, ya da onlardan” seçeneği arasında sıkıştırılan insanların yaşadıkları açmazı,
Kendi haklılığından şüphe duymayan, mağdurluğu üzerine hayatını şekillendiren insanların saplandığı fanatizm çamuruna adayı da nasıl batırdığını “Ulus Kaçağı” yaşayarak anlatıyor.
Bodamya’dan başlayan, “etnik mağarasında” yaşamayı bedeller ödeyerek reddeden, ve Devletler-Avrupası değil, Yurttaşlar-Avrupası ütopyasıyla Brüksel’e taşınan bir yaşam mücadelesinde “Bütün Kıbrıs”ın (Oliki Kipros) hala mümkün ve bunun tarihi bir gereklilik olduğunu kitabı bitiriken tekrardan öğreniyorum. Evet, etnik kimliklerini reddetmeyen, ama etnisite içine hapsolmamış, ortak çıkarlar ve eşitlik temelinde, biz duygusunun geliştiği yeni ve Bütün Kıbrıs yaratmak mümkün...