Bir Umut İşte
Bir Umut İşte
Neriman Cahit
Öğretmenlik hayatımın çoğu köylerde geçti… Takma isimlerle de olsa (çünkü Hükümet memurlarının yazı yazması yasaktı), ben yazmayı sürdürdüm. Ve aslında, ceza niyetine gönderilmiş olsa da… Ben, insanımızı tanıdım uzak köylerde…
Yüzlerce yıldan beri, ‘bir lokma bir hırka’ felsefesiyle… İçlerindeki onca ‘acıyı ve fırtınayı’ bağlamaya çalışan… Duyarlılıklarını suçmuş gibi saklayan… Yaşamın getirdiği hiçbir şeye, karşı çıkmayan…
İletişimsizliği, bireysel savaşımın gelgitlerini göğüslemek için, hüznün, soylu sessizliğine sarılan insanlarımızı…
Keşke, zamanım olsa da bunları toparlayabilsem!
Dünün ve bugünün anılarını – aslında, gerçeklerimizi – bir arada, bir ‘belgesel yapıta’ dönüştürebilsem…
***
Neler miydi bunlar:
Gelenek ve göreneklerimiz, masallar, fıkralar ve söylencelerimiz… Eski düğünler, tiyatro, sinema, giyim kuşamlarımız, şarkı, türkü, mesel ve manilerimiz…
Kişilerimiz ve kişiliğimiz… Ve, umutlarımız, beklentilerimiz… Ve, İngiliz Yönetimi’ne direnişimiz !..
Ve de, öncü kadın ve erkeklerimiz…
Ve… fotoğrafları…
***
Bir başka arzum ve özlemim: Kıbrıs’ı ikiye ayıran çatışmalarda – o zamanın hükmünde – “İki Toplumlu Kadın Örgüt ve Çalışmalarında, bir öğretmen, bir eylemci, bir kadın ve anne olarak” yaşadıklarımı yazmak…
***
Tabii, yapamayacağım ama yapmayı çok özlediğim bir konu da: Kitle İletişim Araçlarının, “Üçüncü Dünya Ülkeleri Üzerinde Kurduğu İdeolojik Egemenliği ve Yayılma Politikalarını Gerçekleştirmede Rolünü – verilere dayanarak – Ortaya koymak…
Bu konuda, gelişmiş Kapitalist ülkelerin, yönetici sınıflarının, kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda ‘medyayı yönlendirdikleri’ de bir gerçek!
Çözüm mü…
Çözümü, egemen düzendeki değişikliklerin, dünya pazarlarının kontrolünde, egemenlik ilişkilerinde ve pazarın yapısında, “önemli, devrimci değişiklikler.”.. ki,
Bunların, bu yapıyı kesin olarak değiştirebileceğini söylüyor uzmanlar…
***
Yazamayacağımı bile bile tüm bunların üzerinde niye mi duruyorum… Hem de ciddi ciddi! Tabii ki, yazmaya çalışacağım ama… Adı: Üniversiteler Ülkesi’ne çıkmış ülkemizde… Belki, ‘öğretim görevlisi ya da öğrenci’ + yazarlarımızdan birileri çıkabilir ve yazar… diye…
Bir umut işte…
Ve, bir de son cümle:
Çoğu kez, bir yazarın, ilk ustası: “Kendi Çocukluğu +annesi + yaşadığı köy, kent ve halkıdır…” Artısı olarak da yazılması umudu…
***
Bir inancımla bitireyim: İnsanlar, düşünce üretirken, hatalar yapabilirler… Ama, kişilere saldırmak yerine, düşüncelerinin / duygularının gelişimine katkı koymaları gerek…
////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
Erol Refikoğlu ve Miteroloji…
Doğrusu, Erol Refikoğlu değil sadece, böylesi bir başarıyı kimseden kolay kolay beklemiyordum… Gerçekten de müthiş bir başarı sergilemiş… “Miteroloji” adını verdiği çalışmasını her elime aldığımda, ona hayranlığım daha da artıyor…
Kırk yılı dolduran sanat hayatlarında, tüm emek ve başarılarını birlikte paylaşan, Yaşar Ersoy, Erol Refikoğlu için şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Bu mask yapımı yönüyle Erol, Kıbrıs Türk Tiyatrosu’nun biriciğidir…”
Nedir Miteroloji?
Erol’un, Yunan ve Roma Mitolojilerinin derinliklerine yaptığı yolculuktur. Bu yolculukta, yeni keşifler yapmak, yaptığı keşifleri, dünyayı yok etmekte olan, 21. Yüzyıl İnsanının gözüne sokmaktır !
(…) Kuyumcu İşçiliği mi yoksa maden işçiliği olarak mı tanımlanır bu heykellerin yapımındaki emek… “Bence, her ikisi de…” diyor Yaşar Ersoy ve tam da gerçek bir tanıma parmak basıyor…
Sözü Erol’a verelim…
“Ben ki, bu topraklarda doğdum, Refik’in oğlu Erol / Sorarım sana ey ana toprak, ilk anamı, ilk atamı… / Kim var imiş, biz burada yok iken…”
Ve, başlar uzun uzun, dünyanın oluşumu ve gelişimini anlatmaya… Gerçekten de büyük bir ustalıkla… (Alın, siz de okuyun sadece yazısını değil esas çok ustaca yaptığı heykelleriyle de anlatmış, “dünyanın ve dünya üzerindeki hayatın oluşumunu… Ve öylesine ustaca anlatıyor ki!..
“Neyse, ansızın bir amca çıktı Darwin adında… / Dünyanın her tarafını dolaştı, ayak basmadık yerlere gitti, türleri araştırdı ve dedi ki:
“İnsanoğlu, primatların maymunoğlu soyundan gelmedir / Maymunun evrim geçirmiş şeklidir…” Hayda… Bu düşünce bütün tabuları yıktı!
***
Şiir şeklinde de sürüyor bazı anlatılar:
“Gelip de görünce fıçısı zincirlenmiş / hem de üstünde, nal kadar kilit ve mühürlü / İsyan etti Dionysos / Tanrıların insanlara ettiğini…”
***
Afrodit: Bir güzel vurdu Çipri’nin Pafos sahillerinde bir ada karaya / Tanrısal bir güzel / ‘Afrodit’ dediler adına ve çipri ile birlikte anılır oldu adı…”
***
50 Milyon Yıl Sonra: Aradan milyonlarca yıl geçti / yanardağlar söndü, buzullar eridi / ve amip filan derken tek hücre / sonra 5,10,100 derken / denizden karaya bir yaratık çıktı / Değişti de değişti / Maymunumsu bir şeyken / derken iki ayağının üzerine kalktı…
***
Erol Refikoğlu gerçekten de tam anlamıyla çok yönlü bir sanatçı. İş ola söylemiyorum: Bu albüm bizim baş yapıtlarımızdan biri. Dopdolu bir sanat şaheseri… Bitmeden bir tane edinin derim…
//////////////////////////////////////////////////////////////
PARANTEZ
Kadından Başbakan…
Olur mu, olmaz mı…
Başarır mı başarmaz mı…
Olur ya… olur…
Önemli olan ne kadın ne de erkek olmak…
İnsan olmak
İNSAN…
***
Ve oluyor…
Ve olacak da…