1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bir yazının hikâyesi
Bir yazının hikâyesi

Bir yazının hikâyesi

Bir yazının hikâyesi

A+A-


Fezel Nizam
FEMA Aktivisti
[email protected]

Mekân: Deniz kenarı
Tarih: 23.11.14
Saat: 23.10
Konu: Kadına Yönelik Şiddet
Tür: Sistem eleştirisi ve kişisel tanıklık hikâyeleri

Günlerin sancılı kıvranışı bitecek sonunda. Buradayım işte, elimde kâğıt ve kalem. Yazıya başlamak için her şey tamam görünüyor. Materyaller hazır, konu belli, yazılacaklar ortada ve ortam da yazıyı tamamlamak için son derece kolaylaştırıcı. Yine de sancılıyım, bir süredir de böyleyim. Kendi içimde yaşıyorum adeta. Kimine göre mutsuz, kimine göre olumsuz veya aşırı stresli tasvir ediliyor hallerim. Oysa kafamı kurcalayan şeyler var; hayata dair, kadınlara dair. Bir migren gibi bu sancı. Önce sağ gözümden başlayan, sonra şakaklarımdaki damarın atışını hissettiğim, tüm başımı kaplayan bir sızı ve boynumu da saran daha sonra.
Önceleri kaçmaya çalıştım bu halden, nedenlerinin üzerine düşünmek istemedim fakat bu kaçışın fazla uzun süremeyeceğini anladım sonraları. Nedeni ne miydi bu hallerin?

Bir yazı yazmalıydım “Kadına Yönelik Şiddet” üzerine. Konu apaçıktı zaten, söyleyecek ne çok söz vardı bu konu üzerine. Konuşmaya bir başlasam saatlerce duramayacağımın farkındayım, zira konuşmayı da severim. Fakat sıra kafamdakileri yazıya dökmeye gelince nereden başlayacağımı bilemiyordum, nasıl yazacağımı da. Şiddetin hangi türünü yazmalıydım ki? Psikolojik? Fiziksel? Cinsel şiddet? Kadınlar var aklımda; bir şekilde yolumuzun kesiştiği ve hikâyelerine tanık olduğum, bazen de bu hikâyeleri yaşadığım. Hikâyenin birinden başlasam diğeri eksik kalacak, ya öteki ne olacak? Haksızlık olmaz mı onca yaşanmışlığa, ödenen bedellere? Kafamda fır dönen sorular, yüz ifadeleri, akıp giden duygular. Yok yok, böyle olmayacak. Bu kaçışa bir son vermek gerek artık. Zira en kötü başlangıç, sürekli kaçma halinden iyidir, değil mi? Peşimden gelen tüm kadın hikâyelerini de aldım ve buradayım işte;

Meydan Okuyan Kadınlar

Savaşı yaşamak
Yaşlı bir teyze var, her sabah yürüyüş esnasında kapısının önünden geçtiğim. Yaz mevsiminde güneşten kaçmak için bahçesindeki zeytin ağacının altına oturan, kış aylarında ise sabah ayazından korunmak için kapısının yarı aralık kısmından yolu gözetleyen. Her sabah günaydınlaşıyoruz, kısa bir selamlaşmadan sonra yola devam ediyorum. Adını bile bilmediğimi fark ettiğim bu teyze ile günaydınlaşmak günlük rutinimin bir parçası olmuştu da bir yanım yeterince sohbet edemediğimiz için huzursuzdu. Bu yüzden sohbet etmek, halini hatırını sormak için bir gün ziyaretine gittim. “Kimlerdensin? Nerelisin?”  gibi sorularla tanışma faslını geçtikten sonra, teyze kendi hikâyesini anlatmaya başladı, sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuşçasına. “Savaştan sonra neye uğradığımızı şaşırdık, ne yapacağımızı bilemedik, buralara attık kendimizi” diyor, “bir oğlum, bir ben”. Kocası esir alınmış teyzenin, bir daha da haber alınamamış. Yüzüne baktım, “Savaş uğursuzdur, kızım. Kocamla beraber ben de kayboldum, gittim.” diyor. Silahlardan nefret ediyormuş. Yine “av mevsimi” geldi diye şikâyet etti, uykusundan panikle uyandığını söylüyor. Bir de günahsız insanları öldürdükleri gibi hayvanların da öldürüldüğünden şikâyetçi. Kocaman kalbi olan bu teyzede hem acıyı, hem anlayışı görüyorum. Evinin bahçesindeki zeytin ağacını, yeni ektiği çiçekleri-ağaçları bana gösteriyor teyze sohbet aralarında. Adeta meydan okuyor savaşa, adaletsizliklere evinin bahçesindeki bitkilerle. Güzel teyzem son olarak ekliyor; “Her gün bu kapının önüne oturup beklerim artık bitsin bu savaşın ızdırabı, kocama kavuşayım bir an önce”.  

Çalışmak-1 
Genç bir kadın var bildiğim, başarılı üniversite hayatından sonra doğduğu topraklara dönen, iyi bir işi olan, evli, çocuklu. Yıllarca emek verdiği işinde artık bir terfi hak ediyor. Gelin görün ki, aldığı terfi ile ev içinde huzursuzluk git gide artıyor, gerilim tırmanıyor. Eşi sorunun ne olduğunu açıkça söylemese de, tartışmasız bir gün bile geçirmiyorlar. Anlayışlı, yardımsever, “iyi aile babası” sonunda dayanamayıp ağzından atıyor; “Kadının maaşı, erkeğinkinden fazla olmamalı. Ya terfi, ya ben!”. Kadın adeta beyninden vurulmuşa dönüyor. Direnmeye kalksa da büyük bir aile baskısı ile karşılaşıyor; terfisinin huzurlu ailesinden, çocuklarından, mutluluğundan önemli olmadığını öğütlüyor herkes kadına. Kadının işinde yükselmek isteyebileceği, ideallerini gerçekleştirmenin onu mutlu edebileceği kimsenin aklına gelmiyor. İş yerindeki küçümseyen bakışlara rağmen, kadın geri veriyor terfisini. Yakın çevresi ve kocası bu durumdan memnun oluyor da, kadının kendi içinde verdiği mücadele hiç bitmiyor o günden beri.  Eşinin baskıları bununla sınırlı kalmasa da meydan okuyor baskılara, göğüs geriyor umutları adına.

Çalışmak-2
Hikâyesine tanık olduğum başka bir kadın var, özel sektörde, erkeklerin ağırlıklı olduğu bir iş yerinde çalışan. Zamanla patronunun aşırı samimi tavırlarından rahatsız olmaya başlıyor kadın. Patron odayı boş bulduğu anlarda, bilgisayarda bir şey gösterecek bahanesi ile kadına yakınlaşarak, fiziksel olarak temas kurmaya çalışıyor. Yine de “koskoca patron, yapmaz öyle şey” deyip, düşüncesinden dolayı kendini ayıplıyor kadın. Tahmin edemiyor, şiddetin en güvendiği/hiç beklemediği kişiler tarafından gelebileceğini. Gün geçtikçe patronun artan tacizlerinden bıkan kadın, dayanamayıp bu durumu iş yerinden diğer kadınlarla paylaşıyor. Bir de fark ediyorlar ki, patron iş yerindeki birçok kadına karşı benzer tutumlar içinde. Patron bey! konumunu kullanarak, çalışanlarına cinsel tacizde bulunmaktan kaçınmıyor. Kadınlar bir araya gelip, patrona karşı nasıl bir önlem alabileceklerini konuşuyorlar ve beni hayran bırakan kıvrak bir zekâ sayesinde güzel bir strateji geliştiriyorlar. Patron kadın çalışanlarını odada yalnız yakalayacağı anda, kendi aralarında geliştirdikleri bir kodlama ile birbirlerine yalnız olduklarının ve patronun odaya girdiği mesajını veriyorlar. İşte bu anda bütün kadınlar, diğer arkadaşlarına destek olmak için onun yanına gidiyorlar ve patronlarına rahatsız edici bakışlar atıyorlar. Bu durum bir iki kez tekrarlandıktan sonra, patron kadınların yanına yaklaşmaya cesaret edemez oluyor. İşte cinsel şiddete maruz kalan kadınlar, birlik olup strateji geliştirerek şiddeti kovuşturmayı başarıyorlar. 

Siyaset
Bir başka kadın var bildiğim, siyaseti bir yaşam biçimi olarak kabul etmiş. Doğduğundan bu yana üyesi olduğu parti için her türlü özveride bulunmuş, emeğini asla acımamış. Her eyleme, mitinge koşmuş, fikirleri ile partisine çeşitli katkılarda bulunmaya çalışmış. Bu kadar çabası yetmezmiş gibi bir de parti içindeki erkek egemen yapıya baş kaldırmaya çalışan, mücadelesini azimle sürdüren biri. Kadın olduğundan dolayı parti içinde “vitrin” muamelesi yapılan ve partili ağaların “Biz kadın siyasetçiler yetiştirmeye önem veriyoruz” gibi imaja yönelik ama bir o kadar da tepeden bakan ideolojileri arasından sıyrılmaya çalışmış.  Zaman zaman çeşitli hakaretlere, hor görmelere maruz kalmış, düşünceleri önemsenmemiş ve hatta gerektiğinde! yalnızlaştırılmış. Bunlara rağmen yıllarca yılmadan, kadın siyasetçilerin aslında parti imajı için değil de erkek hallerinin anlayamadığı deneyimleri siyasi arenalara taşımak için gerekli olduğunu anlatmaya çalışmış. Sonuçta ne mi olmuş? Uzun zaman verdiği meydan okuması, karşılığını bulmuş. Başarılı bir siyasetçi olma yolunda emin adımlarla yürüyor.

Sokak
Engelli genç bir kadın tanıyorum, kendi engeli ile barışık olan, fakat sokağın bir türlü barışamadığı. “Yetersiz alt yapı yüzünden tekerlekli sandalye ile yaşamımı sürdürmek oldukça zor” diyor. Ama onu zorlayan tek şey yetersiz alt yapı değilmiş. Hayatını zorlaştıran bir diğer şey ise sokaktaki insanların, özellikle erkeklerin tavırlarıymış. Yardım sever gibi görünen bazı erkekler, gideceği yere bırakacağını söyleyerek veya bunun gibi bahanelerle genç kadını zorla alıkoyuyor, taciz etmeye kalkışıyorlar. Buna benzer olaylar birden fazla kez tekrarlanınca genç kadın kendince bir yöntem geliştiriyor; “Türkiye’de kadınların otobüsteki tacizleri durdurmak için kullandığı mor iğneleri duydum. Buradan esinlenerek bir iğne edindim kendime. Artık beni istismar etmek isteyenlere karşı kullanıyorum bu iğneyi. İnanılmaz, ama işe yarıyor!”.

Kadınlar var; sokakta, iş yerinde, tacize uğrayan, kadınlar var; hor görülen, aşağılanan, yalnızlaştırılan, kadınlar var; ekonomik hakkı elinden alınmaya çalışılan, başarısı sindirilemeyen, sınırların dışına çıkmasına izin verilmeyen.
Kadınlar var; her gün şiddete uğrayan. Hikâyeler var aklımda; bize dair, bin bir surat kadın hikâyeleri. Her hikâyede farklı bir surata bürünüyor, farklı bir duyguya giriyorum.
Ama en önemlisi kadınlar var; meydan okuyan!

--------------------------------

NOT

Foto: Heykel Çalışması, Ayhatun Ateşin, 2013, Mağusa Kültür ve Kongre Merkezi

Bu haber toplam 2252 defa okunmuştur
Gaile 294. Sayısı

Gaile 294. Sayısı