Bir Yazıt Ne Kadar Acıtır, Bay Erdoğan?
Her şey olduğu gibi kalacak, Bay Erdoğan. Mağusa, deniz, yaz lodosunu yumuşatan deniz havası burada kalacak.
Kostas Konstandinu
“İki tane yedigün, iki tane su”. İki mandalinalı gazoz ve iki su. On beş lira dedi satıcı. Bir buçuk yuro. Hepsi! Gün ve “Ana” Türkiye’nin Neo Osmanlıcılığı ile ilgili tek “hayrın” şey.
Buradaki büfe müthiş bir mimari! Ne zamandan olduğunu düşünüyorum. E tabii… Soyut biçimde ahşap tavan ve diyagonal kirişler. 60’lar sonrasında böylesini kim yapabilirdi? Hatta o zaman dahi sadece Mağusa’da yapılırdı böyleleri. O zaman… O zaman bugünkü gibi bir gün, sıcağın boğduğu ve insanın yarım dakika da olsa deniz melteminin ferahlatması için can attığı bir gün nasıl olurdu acaba? Mağusalılar böyle bir günde susuzluklarını nasıl giderirlerdi? Burada mı otururlardı? Elbette, burada… Ağaçların altında. Mağusa II. Ortaokulu’nun karşısında. Belediye bahçesinde. Buradaki havuz ve fıskiyeleri çalışır hale getirdiler, paslı denizatını boyadılar ve bahçeyi boğan otları temizlediler. Adını da Ulusal Bahçe gibi bir anlamı olan Millet Bahçesi olarak değiştirdiler.
Tam burada, Ortaokulun üzerindeki kabartma yazıtı boyayarak sildiler. Ayrıca karşıda, tarihi Helen Lisesi’nin üzerindeki yazıtı da boyadılar. Kıbrıslı Türkler, sosyal medyada ve gazetelerde “ayıplar olsun size” diye yazarak haykırdılar. Ayıp? İnsanın burada yüz yüze geldiklerine bakıldığında ayıp hafif kalıyor.
Yazıtları da mı…? Bir yazıt ne kadar acıtacak, artık ne kadar acıtacak Bay Erdoğan? Zira her şey sizin için silindi. Artık boş şehirdeki bahçe, sizin hatırınıza bir orman değildir. Sizin için denizatı 47 yıllık yalnızlık pasında eriyip gitmiyor. Sizin için okula iki kocaman bayrak asıldı. Bu bayraklar, Dor düzeni oymalı eğitim kurumunu gizlemek ve boyaların silemediği şeyleri ortadan kaldırmak üzere asıldılar: Akroter, geison, metop ve triglifler, sütün başlıkları ve kolonlar… Onlar da denizden bir meltem bekliyorlar. Kumaşlarınız hafiften havalansın da gözüksünler diye… Şimdi oralardaki sağ kalanlar bunlara yeniden yaklaşabilirler diye görünmemesi için üzerini örttünüz.
Bay Erdoğan, nihayetinde bahçeyi görmediniz. Bayraklar boşa, işlemeli isimleri silmek üzere kullanılan boya boşa, her şey boşu boşuna… Nihayetinde, sıcak bizim müttefikimiz oldu. Sadece sıcaktan korktunuz. Bahçıvanın kulübesini de boşu boşuna boşaltmışlar ve bu kişinin içeride tuttuğu saksıları da boş yere dışarıya yığmışlar. Şüphesiz sol görüşlü bir bahçıvan söz konusu. Zira yarım asır sonra dışarıya çıkarıp atılanlar arasında bir gazete, Sol ideolojinin yayın organı “Haravgi” gazetesi de vardı. Yaklaşamıyorum fakat çite tırmanıp fotoğrafını çekebiliyorum.
İşte. “Kıbrıs’ın kurtuluşu için birlik ve beraberlik” yazıyor manşette. O yaz yaklaşmakta olan fenalığın kokusu çıkmıştı. Bu sebeple manşete bir dileği çekmişlerdi. Kurtuluşa gelince… Vebali size yolu açanların boynuna…
Olsun. Kırk yedi yaz sonra yeniden, bahçemizde susuzluğumuzu giderdik. Her ne kadar öyle istemeseniz de bunun vesilesi sizsiniz. Burada, kiralık bisikletler ve skuterlerle korkunç cazibe merkezi haline getirdiğiniz bu boş şehirde… İnsanlığa ve mantığa yönelik bitmek tükenmek bilmeyen tecavüzün yaşandığı bu şehirde… Ama bir şey daha var, biliyor musunuz? Bizler ve halen yaşayanlar, bizler, buraya ait olanlar, Rumca da konuşsak Türkçe de, biz Kıbrıslılar bahçemizde susuzluğumuzu giderdik, gidereceğiz. Her bahçemizde susuzluğumuzu giderdik, gidereceğiz. Bir uçtan diğer uca… Her köşede... Yaşadığımız sürece… Yaşamdan kopana kadar… İstediğiniz kadar boyayınız… O zamanki gibi – hatırlar mısınız?- İstanbul’da çıplak vücutlu heykellere müstehcenmiş diye yaptığınızı yapınız, sütunları bayraklarla donatınız.
Her şeyi yapınız, bildiğiniz gibi yapınız!
Yine de her şey olduğu gibi kalacak, Bay Erdoğan.
Mağusa, deniz, yaz lodosunu yumuşatan meltem havası burada kalacak.
Etrafı sarıp girmemize izin vermediğiniz evleri kucaklayarak, buraya hapsolmuş insan ruhlarını gözeten begonviller de burada kalacaklar.
Burada kalacaklar.
Çünkü buraya aittirler Bay Erdoğan.
Buraya.
Sizin ait olmadığınız yere…
* (Çeviri: Çağdaş Polili / Bu yazı ilk kez Politis gazetesinde yayınlanmış ve yazarın izniyle YENİDÜZEN’de paylaşılmıştır.)
Kostas Konstandinu sıcak bir Ağustos gününde Mağusa Halk Bahçesi’ne girip anlatıyor…