Bir yer altı çıkarması
İki “deli” başlarında huniler dağ başında oturuyor. “Neyse ki” diyor, birisi... “İyi ki herkes delirdi de biz artık dikkat çekmiyoruz.”
...
Keşke bu karikatürdeki gibi gülümseten bir manzara olsa!
Mesele “delirmek” değil.
KİRLENMEK!
Bu kadar çok kundaklama, kurşunlama, taciz, öfke “adaların kaderidir, olur böyle şeyler” sözleriyle geçiştirilebilir mi?
* * *
Şiddet sıradanlaşıyor.
Çünkü artık “mafya” polisten daha güçlüdür.
Çünkü “devlet” hamasetine sığınmış ve cebini “bayrak”la örten kimi siyasetçiler kirli paranın “çantacıları” konumuna gelmiştir.
Çünkü ülkeye giriş-çıkışlara halen otorite yoktur.
Çünkü güvenlik ihtiyacı “vatan-millet” üzerinden okunmaktadır.
Çünkü “kumar, bahis, fuhuş” üçgeni bir “ekonomik model” gibi görülmektedir.
Çünkü her işimizde araya bir “hısım-partili-dost” girmekte ve yapanın yanına kalmaktadır.
* * *
Adanın kuzeyi masumiyetini yitirmiştir. Pencereler kapanıp, kapılar sürgülenirken memleketin kilidi sökülmüştür.
* * *
Yatırım ikliminin puslu, ekonominin sisli, geleceğin belirsiz olması tüm yaşananların bir başka sebebidir.
Ölçüsüz bir “tüketim çılgınlığı” vardır, gerçek üstü bir “lüks” merağı.
Bilgi, yetenek, donanım yerine “iş bilenin kılıç kuşananın” gericiliği yaygındır.
Adanın kuzeyine dair “aidiyet” hissi siliktir.
Ne taşınan nüfusun böylesi bir gailesi vardır, ne de buralı insanların “devlet”e inancı...
Tam bir kaos iklimine yol alıyoruz.
Silahlar çekiliyor, işyerleri basılıyor, arabalar kundaklanıyor, banka hesaplarından irin gibi milyonlar patlıyor.
Bir “yer altı çıkarması”na dönüşüyor hayat...
Keşke delirsek!