1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Bir Yeryüzü Cennetinin Cehenneme Döndüğü An
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Bir Yeryüzü Cennetinin Cehenneme Döndüğü An

A+A-

Ebeveynler bir yamacın altında denizin kenarına mektup bırakıyorlar. Yangın-Azrail’i  çocuklarının canını oracıkta almış...

Mektubun yanında bir kandil ve bir tutam çiçek var. Çocuklarına şu satırları yazmışlar: “biz hep burada olacağız; senin gülümseyişin buraları yeniden yeşillendirecek...”

Bir ihtiyar... bir elinde bastonu, bir elinde küçük bir kedi. Küçük yavruyu alevlerden kurtarmaya çalışıyor.

Genç bir adam bir köpekle koşarak kaçmaya çalışıyor, peşlerinde Azrail son sürat...

Televizyona korkunç bir haber düşüyor: yirmi beş kişi -genç, ihtiyar, çocuk- yangına karşı koyabilmek için birbirlerine sarılmışlar. Fakat yangın, sarılmadan, dokunmadan anlamıyor. Onları kömüre çeviriyor.

Genç bir kız televizyona bağlanıyor. Annesinin fotoğrafını gösteriyor, gören, duyan, bilen varsa beri gelsin diye...

Küçük ikizler evin bir köşesinde dedeleri ile nenelerine sarılmış yangının teğet geçmesini umuyorlar. Fakat Azrail eve dalarak her şeyi küle çeviriyor.

Ailesi mahsur kalmış bir adam polisten yardım istiyor. Polis “haç çıkar” diyor başka bir şey demiyor...

Cehennem yeryüzüne inmiş...

Deli bir papaz “ilahi adalet yerine geldi” diyor. Gözlerinden nefret fışkırıyor. Tanrının Tsipras’ın tanrı tanımaz hükümetini cezalandırdığını söylüyor... 

Bu satırlar yazılırken Yangın-Azrail’i toplam 88 can aldı. Hastanelerde 46 yaralı...

Yanarak Ölmek! “Bu ölüme razı olmuyor gönlüm...”

Hiç kimsenin gönlü razı olmamış zaten. Dünyanın her yerinden dayanışma yağıyor...

Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumundan taziye mesajları geliyor... Gazeteler Yunanca başlıklarla çıkmış, Yunanlıların acısını paylaşıyor...

Yunan televizyonları arasında dünyadan geçilen görüntüler arasında bir görüntü var ki, herkesi büyülüyor. Gökçeada’da yaşayan Rumlar ve Türkler ellerinde birer mum, birlikte dua ediyorlar...

Erdoğan Tsipras’ı arayan ilk devlet başkanlarından...

Depremlerde olduğu gibi, felaket-diplomasisi yine devreye giriyor.

Yanımdaki Yunanlılara diyorum ki, Erdoğan Türkiye’de tutuklu bulunan iki Yunan askerini şimdi serbest bırakacak...

Neden olmasın? Empati sadece doğal felaketler karşında mı gösteriliyor?

Ve cehennemin ardından Yunanistan’ın içler acısı durumu su yüzüne çıkıyor...

Her kafadan bir ses çıkıyor. Tam bir kakofoni... Herkes herkesi suçluyor.

Bazıları hükümetin istifa etmesini istiyor.

Bazıları doğa karşısında insanın çaresiz olduğunu söylüyor.

Kimileri felaketin “bu kadar az zararla atlatıldığından memnu olduğunu” söylüyor.

Kimileri de “oralara kaçak ev yapmasalardı, yanıp ölmezlerdi” diyor...

Kim ne  derse desin, kurtarma çalışmaları açısından ortada ciddi sorunlar olduğu belli...

Kurumlar arası koordinasyon sorunu ve örgütsüzlük, evlerle beraber insanları da alevlere teslim etmiş. Erken uyarı sistemi çalışmamış...

Kaçıp denize ulaşmayı başaranların bir kısmı saatlerce beklemiş, denizde boğulanlar olmuş...

Bir İngiliz kadın tam sekiz saat denizde kaldığını anlatıyor...

Yunanistan bir kez daha kan ağlıyor. Bazıları II. Dünya Savaşından sonra, 1999 yılında yaşanan Atina depremi ve 455 kişinin hayatını kaybettiği Kefalonya depreminden (1953) sonra, bunun üçüncü büyük felaket olduğunu söylüyor.

Yunanistan’da bazı şeyler değişiyor ama bazı şeyler de ya çok zor değişiyor ya da hiç değişmiyor. Bunlar arasında  ortak-yarara sırtını çevirmiş yurttaşlar ve bu yurttaşların yönettiği kurumlar birinci sırada geliyor.

Yurttaşlarda sorumluluk bilinci olmadığı sürece hükümet değişse ne değişecek ki!?

Bir not: Yazıya burada nokta koymuştum ki, Aleksis Tsipras’tan çok önemli açıklamalar geldi. Tsipras, Yunanistan’ın en büyük sorununun sorumluluk almamak olduğunu söyledi ve kendi hükümetinin bazı yetkililerinin de bunca yıl başkalarının yaptığı gibi sorumluluk almaktan kaçındıklarını belirtti.

Başbakan olarak siyasi sorumluluğu üstüne aldığını açıklayan Tsipras, “kusurlarımızı örtmek için komplo teorilerine rağbet etmemeliyiz” dedi.

Yunan devletinin ezelden beri çarpık yapılanmaya göz yumduğunu söyleyen Tsipras “fakat bugün bu devleti biz yönetiyoruz, sorumluluk bizimdir” diyerek tam bir devlet-adamlığı örneği sergiledi.

Tsipras’ın çok kritik bir noktada yaptığı bu açıklamalar Yunanistan’da bir ilktir. Sorumluluktan kaçmayan, kendini komplo teorilerine kaptırmayan, suçu başkalarına atmayan nadir bir Yunan vatandaşı ile karşı karşıyayız.

Tsipras’ın bundan sonra nasıl bir tutum takınacağını bilmiyoruz ama Yunanistan’ın kurtuluşunun sorumluluk bilinci taşıyan yurttaşların çoğalmasından geçtiği çok açıktır...        

 

Bu yazı toplam 2357 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar