Bir yıldızla futbol seyri
Her ne kadar “takım” önemliyse her zaman için “birey”den, yine de özel yetenekler ve “yıldızlar” sağlıyor, seyir zevkini.
Bu sadece “futbol”a ait bir özellik değildir.
Siyasetten sanata, medyadan sivil toplu
Her ne kadar “takım” önemliyse her zaman için “birey”den, yine de özel yetenekler ve “yıldızlar” sağlıyor, seyir zevkini.
Bu sadece “futbol”a ait bir özellik değildir.
Siyasetten sanata, medyadan sivil topluma böyledir.
* * *
Uluslararası alanda nasıl ki Hagi için maç izlemeye değerdi bir zamanlar, şimdilerde Messi ya da bize yakın heyecanlarda Alex için…
İşte dünyadan kopuk kendi küçük dünyamızda, Ceyhun Eriş’in Doğan’da sahaya çıkması da o kadar önemlidir.
İlk maçında “yürüyerek” oynasa da, topun ayağına ne kadar yakıştığı, bir başka güzellikti doksan dakika boyunca…
* * *
Kıbrıs ülkesinin “tuhaflıkları” ile meşhur kuzey yarısında, bu sene enteresan bir karar alındı.
Her takımın iki “yabancı” oynatma hakkı var, bir de “Türkiyeli” (!)
“Türkiyeli” yabancı değil, yerli de.
Özel kontenjan!..
Nasıl bir “ayrımcılıktır” anlamak mümkün değil doğrusu.
Keşke bu kararı alırken, illa ki “Süper Lig’de oynamış olmak” şartı konsa ve hatta teşvik edilse, Türkiye’nin artık “ikinci baharına” gelmiş futbolcuları.
Mesela Kıbrıs’ta iki sezon oynayana “bedelli askerlik” hakkı verilse, doğrudan.
Belki, dünyadan uzak kendi içimizdeki buruk sevinçlere, biraz renk gelir böylece.
En azından “çözüm”e kadar.
* * *
Ceyhun Eriş “yürüyerek” oynadı dedim ya, hadi onun sebebi var.
Ya diğerleri.
Doğan’ın bu sezon ikinci maçını izledim, genelde, “yürüyerek” sonuç almayı umuyorlar; koşmadan, pas yapmadan ve uzun toplardan medet umarak.
Biri hatırlatsa ya, “topsuz koşu” diye bir gerçeği vardır futbolun.
Bu arada Gönyeli’yi çok beğendiğimi söyleyeyim.
Ve hatta diyeyim ki, “galiptir bu yolda mağlup…”
Bu kadar koşan, pas yapan, mücadele eden bir takım, direkleri de aşacaktır bir gün.
Yeni ekiple bir öğle yemeği
CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu’nun davetiyle, bir grup gazeteci ve köşe yazarı Bohjalian Konak Restoran’da buluştuk dün, öğle yemeğinde.
Özkan Yorgancıoğlu, genel başkanlığı sonrasında, böylesi özel bir yemekte ilk kez gazetecilerle bir araya geldi.
Henüz “kurultay süreci sonrası”nı hazmetmedi CTP, yani taşlar yerine oturmadı.
Bu da yaşanması beklenen, doğal bir süreçti sonuçta.
Ama “kısa sürmesi” gereken bir süreç.
Yorgancıoğlu’nun çok kısa ve özlü konuşması, daha çok dinlemesi, daha fazla soru yönetme fırsatı da yarattı.
Tüm sohbet boyunca, kötülemese dahi özellikle “eski”den ayırıyor yeni dönemi.
“Kendim gibi olmak” istiyorum diyor…
Bu “eski” kavramı parti içini mi işaret ediyor, yoksa “siyasetteki genel anlayışı” mı, çok da ayırtına varmak mümkün değil.
Belki, her ikisi de…
Yeni dönemde, profesyonel bir çalışmayla kamuoyunun nabzının düzenli olarak tutulacağını söylemesi, kasım ayı sonuna kadar da bir programla toplumun önüne çıkılacağını anlatması umut verici.
Bu sözleri not ediyor, sonuçlarını bekliyoruz tabii…
Petrol krizine yönelik CTP’nin tavrı belli ki Çarşamba akşamı parti meclisinde belirlenecek.
Bu konuda yorumdan kaçınıyor zaten.
Parti içi “çekişmelere” yönelik sorulara da çok fazla girmiyor.
Son derece sakin, soğukkanlı ve özenerek seçiyor cümlelerini.
Bu “sakin” yapı CTP’yle özdeşleşecek mi, elbette bekleyerek göreceğiz ama şu vurguyu da ihmal etmiyor: “Çok yakında, çok daha etkili bir mücadeleyle sokakta da olacağız…”
Toplumu ikna etmek gerekiyor, “Hangi parti gelse bu düzen değişmez” diye yerleşen ve hemen herkesin beynine kazınan yargıları kırabilmek…
Bunun için de çok çalışmak gerekiyor, “hantal” siyasi alışkanlıkları aşarak ve “didişmek” yerine, illa ki geleceğe bakarak…