Bir zamanlar Kıbrıs… Ve şimdi.
Çekimleri Kıbrıs’ta yapılmış ama ne atmosfer Kıbrıs’a benziyor, ne konuşmalar Kıbrıs ağzına gavvole. Değil ama?
1 Nisan’da TRT’de bir dizi başladı: “Bir Zamanlar Kıbrıs”.
Dizi izlemiyorum. Hele TRT’yi hiç açmıyorum. Benim vergilerimin TRT’ye giden kısmının tek bir kuruşunu da helal etmiyorum.
TRT’nin, yayınladığı dizileri bile iktidarın o andaki siyasi ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurguladığını da bildiğimden, TRT’de dizi izlemek aklımın kıyısından geçmez. Ama, Kıbrıs’a özel düşkünlüğüm nedeniyle bu diziyi merak ettim.
İki buçuk saat süren ilk bölümün yarısında havlu attım. Televizyonu kapattım. Fazlasıyla yetti. Başka da izlemem.
Çekimleri Kıbrıs’ta yapılmış ama ne atmosfer Kıbrıs’a benziyor, ne konuşmalar Kıbrıs ağzına gavvole. Değil ama?
Başrolde kadına şiddet rezaletleri ayyuka çıkmış bir aktör. Daha baştan soğuyorsunuz diziden.
Tarihi gerçeklere ilişkin öyle maddi hatalar var ki bağışlamak mümkün değil. Olayların geçtiği tarihte Grivas Ada’da değildi, ama dizide var. O dönemde EOKA yoktu, ama dizide var. Daha neler var neler…
Kıbrıs Türk direnişinin efsane liderleri Fazıl Küçük de, Rauf Denktaş da karikatür gibi karakterler. Yahu, Tarihin en onurlu sayfalarına adlarını yazdırmış kahramanlar bunlar. Ayıptır. Saygısızlıktır. Hiç mi aklınıza gelmedi Fazıl Küçük Vakfından akıl istemek? Mehmet Küçük’le görüşmek? Hiç mi aklınıza gelmedi Denktaş’ın evlatlarıyla, Serdar’la, Değer’le, Ender’le bir-iki saat sohbet etmek? Denktaş Beyin hatıralarını okumak? Karkot Deresi’ni veya Nur Batur’un Yeniden Yaşasaydım’ını şöyle bir karıştırmak? Hiç mi aklınıza gelmedi biraz titizlenmek, düzgün bir iş yapmak?
1974’te Makarios’u deviren darbeyi yapan Sampson’un bir Türk kızına aşkının karşılıksız kalmasının adamın Türk düşmanlığının nedeni olduğu iddia ediliyor. Diziye böyle bir aşk hikayesi yamamak iki toplumun arasını yapmak amacına yönelik olsa anlarız. Ama dizinin amacı bu değil ki! Dizi Rum vahşetini hatırlatmak, unutturmamak, kinleri bilemek için yapılmış.
Tarihsel gerçekler tabii ki unutulmasın. Zaten unutan filan da yok. Ama bu tarihsel gerçeklerin ebedi düşmanlıklar beslemek için kullanılması neden? Haftaya Cenevre’de yapılacak görüşmelerde Türk tarafının savunacağı iki Devletli çözüme kamuoyu desteği devşirmek mi beklenen?
Kıbrıslı Türkler mücadele etmeyen, sinen, kaçan bir toplum hiç olmadı. Kara Çete, 9 Eylül, Volkan, TMT adlarını duymamışlar mı bu diziyi yapanlar? İnsanlar bu oluşumlar altında cemaati korumak için kan ve can verdiler. Onlar yokmuş, Ankara’dan gelen Süpermen kurtarmış herkesi. E yuh!
Kıbrıslı Türklere saygı gösterin.
Ama dizinin ikinci bir mesajı da “Sizi biz kurtardık. Biz olmasak şimdi yoktunuz” olunca işte böyle fantastik senaryolara başvuruluyor.
Dizi Kıbrıs’taki en milliyetçi kesimlerden, en federalist romantiklere kadar herkesi kızdırdı, üzdü, isyan ettirdi.
Bir de galasını yaptılar dizinin Mağusa’da. Türkiye Cumhurbaşkanı yardımcısının hazır bulunduğu, pandemi ortamında 250-300 kişinin katıldığı -Kıbrıs ölçülerinde lebalep- bir gala. Son günlerde Mağusa bölgesinde artan Corona vakaları bu galadan biliniyor.
Corona’yı yaydınız, bari aşı da gönderin başka bir yerden aşı temin edemeyecek olan Kıbrıslı Türklere. Saçma sapan diziler değil, aşı gönderin. Libya’ya göndermek de nesi? Önce Kıbrıs’a gönderin…
Kıbrıslıya saygı gösterin. Anayasal düzenine de. Yüksek Mahkemesine de. Laikliğine de. Ve tabii bütün dünyaya haykırdığımız bağımsızlığına da…
Saldırdığınız Yüksek Mahkemenin kararını da önce bir okuyun.
Şu laflar KKTC’nin bağımsız olduğu iddiamızı yerle bir etmiyor mu? Vurmazlar mı bunları yüzümüze Cenevre’de gelecek hafta?
"KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı süratle bu yanlışından dönmelidir, yoksa bizim atacağımız adımlar da farklı olacaktır…
…Türkiye'de biliyorsunuz bu tür şeyler çözülmüştür. Kuzey Kıbrıs, bir Fransa değildir. Kuzey Kıbrıs, artık her şeyiyle Türkiye'deki uygulamalar neyse bunları uygulama safhasına geçirme durumundadır.”
Yani deniyor ki, “Türkiye’nin canına okuduk, sizin de kaçarınız yok! Bizde ne varsa, sizde de o olacak. Aynen bize benzeyecek, bizim gibi olacaksınız!”
Maazallah!
* Kaya Türmen’in izniyle yayınlanmıştır.