“Bir zamanlar Kıbrıs’ta…”
Ulus IRKAD
Geçmişte de çok tartışmalar oldu. Örneğin Kıbrıslıtürk edebiyatını 1571 Osmanlı Fethi ile mi yoksa dokuz bin yıllık bir tarihsel geçmişle mi başlatalım diye. Aslında Osmanlı da 9 bin yıllık bu birikimin bir halkası ama her şey Osmanlı ile başlamıyor. Örneğin Kıbrıs Tarihi çok daha eskilere kadar inmektedir ve elbette bunun dile de edebiyata da bir etkisi olmuştur. Kıbrıs, çok eski çağlardan beri çeşitli imparatorlukların ve Orta Doğu’da çeşitli kültürlerin ulaşıp egemenlik kurduğu ve sonrasında bu etkilerle bir kültür birikimine uğrayıp kendi ürünlerini de vermiş bir ülke. Cassons’a göre (1937), bazı adalar paradoksal bir biçimde diğer adalara göre daha kendine özgü kalmıştır. Kıbrıs tarihi içinde tarih öncesi döneme göre de kendine özgü kalmasına rağmen, her zaman için dıştan etkiler de görülmüştür. Gerçekten her şey Kıbrıs’a absorbe olmuştur denirse bu yanlıştır. Adanın, Doğu Suriye ve Filistin, Güney’deki Mısır, kuzeyindeki Küçük Asya halklarının etkisi altında kalması kaçınılmazdı. Çeşitli yönlerde Rodos ticaret yolları buradan da geçmekteydi. Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Doğu’ya Kıbrıs bir takas istasyonu şeklindeydi (Casson, 1937,s.1-2).
KIBRIS’IN DİĞER MEDENİYETLERLE İLİŞKİSİ
Kıbrıs’taki arkeoloji de izlense çevredeki medeniyetlerle büyük ilişkilerin olduğu görülecektir. George Hill, The History of Cyprus adlı kitabında Bronz Çağı’nda konuşulan dilin pek bilinmediğini yazmaktadır. Mesela Alasya Şehri’nde konuşulan dilin Mısır’la haberleşmede kullanıldığını yazmaktadır. Erken Bronz Döneminde Vouno’da da bulunan yazılar, Bronz Çağı Kıbrıslı karakteri için bize yeterli delili göstermektedir. Bazı yerlerde bulunan yazı türlerinin Kıbrıs Miken yazı türüne uymadığı ama Helen yazı türünü gösterdiği de bu kitapta iddia edilmektedir. Tabii bu arada tartışılır spekülatif konular da vardır Vouno’taki mezarların MÖ. 2100 öncesine ait olduğu ve benzer olmayan bir şekilde Mısır’la direk teması vardır denmektedir. Cypro-Minoan karakterler Girit ile direkt temasların olduğunu göstermekte. Tabi bu arada Kıbrıs-Elen yazı şekliyle de paralellikler kurulmaktadır (Hill,1939,18). Hill’e göre Miken testileri Ada’ya ithal edilmesi durdurulduktan sonra adada benzer testiler üretilmeye başlanmıştır. Hill’e göre bulunan yazılı belgeler, Kıbrıs’taki yerleşim yerlerinin Hititler, Asurlular, Mısırlılarla temasların olduğunu göstermektedir (Hill,1939). Ptolemiler döneminde bazı kayıtlarda Kıbrıs “Lufrus adası” veya “kufrus” olarak geçmektedir. Ptolemilerin Kıbrıs’ı Asyu veya Aseby olarak andıkları gene ispatlanmıştır. O dönemlerde Kıbrıs bakırı ile tanınmış bir ülkeydi. (MÖ 1501-1447) yılları arasında Asy ülkesi Mısır’a bağlı bir vasallık olarak geçmektedir. Mısır’da meşhur poetikal panegyric şiirinde firavunla Amon arasındaki konuşmada Kıbrıs’ın zor durumda olduğu konuşulmaktadır. Kıbrıs’ın Firavunlarca Mısır, Suriye, Filistin ve Küçük Asya arasında bulunan bir ada olarak dikkat çektiği ve bu konuda Asurlular, Medler tarafından da bu şekilde görülerek aralarında bir rekabetin olduğu tarihçileri şaşırtmamaktadır. Alasya’nın Suriye’deki Ras Shamra ile de yapılan kazılarda birçok ortak yönünün olduğu ortaya çıkmıştır. Alasya Kralı’nın o dönemlerde çivi yazısı ve Babil dilini kullandığı bir gerçektir. Bu arada Babil savaş ve ölüm tanrısını benimsemesi de gene bilimadamları arasında tartışmalara neden olmaktadır. Gene Hill, Mısır dilini anlayan insanlara Alasya’da pek rastlanılmadığını yazmaktadır. Bu arada bu bilgilere rağmen adada çivi yazısı ve bununla ilgili mühürler de üretilmemiştir. Mısır firavunuyla Alasya kralının mektupları ve ona göndermiş olduğu bakır hediyeler de tarih içinde oldukça önemlidir. Hitit kralı Mittani’ye de aynı şekilde hediyeler gönderiliyor hatta Mısır firavununun böyle bir uzlaşmaya karşı olduğu da bilinmekte. Alasya’dan bahseden sadece Mısır kaynakları değildir. Hitit kaynaklarında da Alasya’dan bahsedilmektedir. Alasya’da yapılan kazılarda gene Mısır’a ait birçok tarihi eser ortaya çıkmıştır (Hill, 1939). Firavun ve tapınaklar, yağma ürünlerini, tacirlerin Babil’den, Kıbrıs’tan, Girit’ten ve öteki Ege adalarından getirdikleriyle değiş tokuş yapıyorlardı. Tacirler de firavuna ve “tanrı Amon”a bir şey sunma yükümlülüğünde idiler; ancak kalanı dışarda satabilirlerdi. Bu ise, ne öteki tapınakların rahiplerinin hoşuna gidiyordu, ne de tacirlerin. Tacirlerin sayısı da, Yeni imparatorluk devrinde hatırı sayılır derecede artmıştı. Sonradan görme savaşların zenginleştirdiği eski küçük köle sahipleri, köhnemiş saray soylularıyla ruhban zümresine muhalefet ediyorlardı (Tanilli,1999,sf.100). Tabi ki, sadece Kıbrıs şehirlerinde değil, Ras Shamra dahil bütün Doğu Akdeniz şehirleri ve adalarında da örneğin Anadolu’daki Kilitya’da da bahsettiğimiz medeniyetlerde Kıbrıs’a ait eserler arkeolojik kazılarda bulunmuştur. Bu da kültürlerin nasıl eski zamanlardan beri birbiri içine geçtiğini göstermektedir. MÖ 238’de yazılan Salamis şehrine ait hiyeroglif yazılar bulunmuştur ve bu yazılarda Kıbrıs, “Kypros” diye geçmektedir (Hill, 1939).Bu döneme 'Ptoleme dönemi' de denmektedir. Ptoleme kaynaklarında Kıbrıs’ın “Lufrus Adası” olarak geçtiği söylenmektedir. Bu arada “Asy” veya” Aseby” . isimleri de Kıbrıs olarak geçmektedir. Tabi Kıbrıs bu dönemlerde bakır madeni kaynaklarıyla önemlidir. Bu dönemde gene Kıbrıs birçok şiirde yer bulmaktadır. III. Tutmosis kaynaklarında gene Kıbrıs’tan verimli bir ada olarak bahsedilmektedir.MÖ 11. yy’da adada Mısır dilini bilen biri yoktur.Bu arada Alasya’da mühürlerin kullanıldığı görülmektedir.
KIBRIS ŞİİRİ...
Mehmet Yaşın “Kıbrıs Şiiri Antolojisi”(Adam Yayınları, Ekim 2005) adlı eserinde de bizlere Kıbrıs şiiri hakkında şunları söylemektedir.
“İlkçağ Elen ve Fenike Şiirlerinin Uluslararası Yazın Sisteminde Konumlanışı: “Şair, büyücü olduğu kadar bir düş yorumcusuydu. Eski Kıbrıs şiirini, tıpkı şiirin ve tarihin kendisi gibi bir düş saymak da mümkün. Genellikle, Elen dilindeki eski Kıbrıs şiirinde iki ana eğilim olduğu kabul edilir. Bunlardan biri, şiire babalık eden Homeros’a bağlanan epik bir düş. Diğeri, şiire analık eden Sappho’ya bağlanan lirik bir düş:
Kıbrıslı, / Seninle konuştuk / Dün gece / Düşümde...
Şiir bir anlamda tarihin inkarı olsa da, Kıbrıs’ın “İlkçağ ve Mitolojik Dönem Şiiri”, aslında Adanın modern tarihine damgasını vurmuş ulusçuluk, bizim örneğimizde Elenizm, ideolojisinin ihtiyaç duyduğu efsanevi kaynak adına yeniden-yaratılmıştır. Bir tahayyül ya da bir düştür. Stathis Gourgouris, Rüya Ulus (Dream Nation) adlı kitabında, modern Yunanistan’ın kurucusu olarak edebiyat ile düşün rolünü, Freud, Castoriadis ve Zizek’in çalışmalarından hareketle inceler:
“Hayalen-toplumsal-varlık sahibi bir kurum ‘gerçek’ olandan daha gerçektir. Bu toplumsal-hayal-etmenin kendi tarihi yoktur, çünkü bugünkü tarihi vareden kendisidir, ama en derindeki anlamıyla, ayni zamanda tarih de budur ve bu yüzden de, ayrıca bir içerik taşıyacak tarihe ihtiyacı yoktur (...) Daha somut biçimde söylersek: Bir ulus yazılı-metin olarak okunamaz, hatta bu anlamlı görünse de, buna güvenemeyiz. Bu nedenle, ulusçuluğun resmi yönünü tam olarak farkedebilmek için, yakın akrabası olan düşe bakmalıyız... Vurgu, yazılı-metinle-yaratılmış-ulus’tan, düşle-yaratılmış-ulus’a kaydırılmalıdır. Bu da şu demek olur, ulusçuluğun yazıya dökülmüş işaretlerini taşıyan yazılı metinler, aslında, ulusun kendisi hakkındaki tahayyüllerini açıklar.”(sf.15-16 ve 30).
KIBRISLITÜRK EDEBİYATI ÜZERİNE
Şair Mehmet Yaşın “Kıbrıslıtürk Edebiyatı’nda Kimlik Sorununun Tarihsel toplumsal nedenleri”başlıklı makalesinde(Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği, Fatal Publications,1990) şunları söylüyordu yine:
“Osmanlıların 1571’de Kıbrıs’I ele geçirmesinden sonra adaya yerleşen Kıbrıslı Türkler, bu trajik tarihi yaşayan Kıbrıslı Rumlarla, daha doğrusu Rumca konuşan eski yerlilerle karşılaştılar. Bana kalırsa Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı kimlik adına adadan ne almışlarsa, Kıbrıslı Türkler de onu aldılar! Bunca laftan sonra diyeceğim şu; Kıbrıslılar tarihsiz bir halk değildir. Zengin ve özgün tarihimiz, dış tarihimiz, dış etkenlerin tüm olumsuzluklarına karşın, bize kültürel ve ideolojik bir Kıbrıslı kimlik geliştirebilmenin koşullarını sunmaktadır. Ne var ki, Rumca konuşan Kıbrıslılar, adaya daha sonra yerleşen Türklere ideolojik bir kimlik vermedi, veremezdi. Daha Osmanlı döneminde (XIX. yy.)ortaya çıkıp, “Megalo Idea-Enosis” politikasıyla koşut bir Helen kimliğine sarılan Kıbrıslı Rum burjuvazisi, tarihsel şansını kaçırdı. İkinci şansı da, 1930-1950 yılları arasında, yine Enosis komplosuna yenik düşen Kıbrıs işçi sınıfı kaçırdı. Üçüncü bir tarihsel şansı artık kaçırmayacağımızı ummak istiyorum. Yoksa Kıbrıslılar büsbütün yok olacaklar…” (sf.156).
2004 yılındaki referandum, bir üçüncü şans olarak algılanırsa umarım sanatçının en son cümledeki öngörüsü olmaz. Ama edebiyatı politikadan ayrı tutmak ne kadar doğrudur bilemem. Çünkü gerçekten politika ve edebiyat da görüldüğü gibi Kıbrıs gibi bir küçük adada bile birbirlerini etkilemişler ve bu etkileşim devam etmektedir…
(SESONLINE.NET – Ulus IRKAD – 1.12.2014)