Bir zamanlar Kıbrıs’ta hayat… (3)
Finikeli Kemal Zekai, 1923 yılında dünyaya gelmiş, yani tam 98 yaşında… Tam bir asırlık ömrüne neler neler sığdırmış… Bir asırlık ömrü boyunca yaşadıklarını, gördüklerini, geçirdiklerini anlatıyor bize…
Oğlu Oktay Zekai’nin yardımıyla onu görmeye gidiyoruz Lefkoşa’da, Kızılbaş’taki evinde… Evinin yan tarafında ekip biçtiği bir alan var Kemal Zekai’nin… Evet, o hala ekip biçiyor canı için – çünkü hayatının ilk dönemi rençberlikle geçmiş Finike’de, orada bıraktığı 60 küsur dönüm tarlaları, arazileri var… Bu yüzden onu bir eve, bir odaya hapsetmek mümkün değil. Yaşı 98 olsa dahi, o topraktan asla kopmamış, kopamamış… Hayata böyle sarılıyor…
Finikeli Kemal Zekai’nin kardeşi Aytekin Zekai 23 Nisan 1964’ten beridir hala “kayıp”… St. Hilarion yöresinden “kayıp” edilmiş Aytekin Zekai ve ondan geride kalanlara hala ulaşılamamış…
Finikeli 98 yaşındaki Kemal Zekai’yle röportajımızın devamı şöyle:
ORAKÇILARIN ÖYKÜSÜ…
KEMAL ZEKAİ: Orakçılar nereden gelirdi? Orakçı ben Türk da getirirdim, Rum da.
Türkler’i getirdim Susuz’dan, Susuz’da güzel orakçılar varıdı. O tarla ki aldıydık Hamburlar’dan, bir buğday ektiydik, be gardaş bir insan boyu… Gambur buğdayı derlerdi böyle iri, bir sene ektim, bir insan boyu, her bir başağı bu gadar, simsiyah…
Getirdik Susuzlular’ı, gittim buldum getirdim biçsinler, görünca – bubam da desteban… Ben açardım gennere, onlar da biçer, gadınnar da bağlar. Velhasıl, parça kesti, her biri bir demet o buğdaydan, ayırdı, alacaklar…
“Bu ne?” dedim.
“E bizim adettir öyle” dediler. “Bir demet gecede alırık” dedi.
“Uuuu?”
Geldi bubam rahmetli, “Nedir bunlar?”
Dedim “İşte onların adet öyleymiş…
“Bir günlük mü yoksa hergün?”
“Hergün…”
“Madem öyledir, alsınlar gitsinler ve gelmesinler artık” dedi.
Yollattı bubam hepsini. “Git” dedi, “Nada’ya…”
Nada Rum köyüdür.
“Git bul Rum da getir” dedi bubam.
Bindim gittim Nada’ya, getirdim ciraları…
Bir tanesi Susuz’dan, onlardan ki biçerdi bir gün evvel, geldi parasını alsın da gitsin. Gadın duttu lalangı da yaptı, godu böyle bir önlük, godu böyle, gelir hem verir bana, ciracıklar “Bu nedir be?” dedi!
Velhasıl verdik genne parasını, gitti adam. Yani biz bunları geçirttik.
Alaman harbında iki dane uçak gelirdi, beyaz, pambuk gibi…
Onlar, İtalyan’la beraber müttefiğdiler.
Gelirdi o uçaklar, bazan bombalarlardı, incelerlerdi…
İngiliz da ovaların içinde – gupguru ova… Verirdi beş şilin danesi – beş şilin o zaman eyi paraydı – bu gadar bir şey, “gugo” dellerdi, topraknan örterlerdi, geldiğinde uçaklar görsün ve sansın güya çadırdır da bombalasın boş tarlaları…
“RUM TÜCCAR, TÜRK TÜCCARDAN DAHA UCUZ VERİRDİ…”
Ben giderdim Kasaba’ya, Kasaba’dan alayım pirinç, yağ bilmem ne da getireyim o dükkana. Giderdim, Rum tüccarı daha ucuz verirdi bana yağı da hem “Parasız al, git, sat da getir” derdi.
Ha Türk da Mustafa Ahmet Raşitler varıdı ki un fabrikası var bunda, o da en zenginiydi Kasaba’nın. Onun böyük ambarları varıdı, satardı herşeyi, bilmem ne… Fıstık alırdı…
Gardaşı da Derviş Beyi varıdı – o da bakkal şeyi satardı. O verirdi bana yağ falan, alırdım, gelirdim, satardım, götürürdüm, verirdim gendine. Yani, veresiye.
“SÜLEYMAN ŞEVKET’İN HİKAYESİ…”
O senelerde da öyle bir kış oldu… Öyle bir şey, onbeş gün yağmur böyle devamlı… Yer yağmuru, yani selli değil. Yer yağmuru yani tip tip tip tip tip tip… Dereler aldı gittiydi ortalığı, ağnadın? Dereler öyle geldi, Aşelya Deresi varıdı, Dimi’den sonra çıkardım, bir köprü varıdı, böyle gelirdi, iki gözü varıdı yani böyle kemerli. Dereler o gadar geldi ki daştı üstünden da gitti… Bu yandan Leymosun’dan gelen otomobil geçeceğidi oraşdan, o köprüden geçeceğidi gitsin, başka yolu yoğudu.
O zaman da yeni bitirmiş okulu, avukat Süleyman Şevket. Süleyman Şevket, o zaman avukat olduydu. Doktor da İhsan Beyi’ydi, onlar yetiştiydi Kasaba’dan. Bunlar en eyi doktor oyudu, en eyi avukat da Süleyman Şevket.
Süleyman Şevket, Sodiriagi varıdı, Rumlar’ın en eyi avukatı oyudu. Süleyman Şevket’i gollardı Rumlar da.
O Süleyman Şevket gelirdi, gideceğidi Leymosun’a, ertesi günü Leymosun’da varıdı mahkemesi. Bunun da bir sevgilisi varımış, Kukla’da… Kukla yarı Türk-yarı Rum idi. Geleceğidi alsın sevgilisini, gelsin Leymosun’a, ertesi günü mahkemesini görsün.
Gelirkan sana dediğim o köprüye, daştıydı dere, geçtiğinde aldı gendini, gitti… Süleyman Şevket’i aldı gitti…
Arkasına da Salih vardır, “Salihçik” derdiler gene… O da kaşeri idi – kaşeri dediğim, gelir da öderdi evrakları hükümetin… O da geçeceğidi gelsin. İkisini da aldı o dere, gitti.
Ondan sonra Leymosun’dan Kukla tarafından Baf’a gelir, Baf’a gelirkan, böyük bir otomobil dolu harnıp çuvalları, geldi oraya – geldiğinde dere aldı gendini… Nasıl olduysa böyle giderkan, döndü yüzü, denize doğru gider.
Kemal Zekai, Kızılbaş'taki evinin önünde...
(Devam edecek)
Tseri’de 1963-64’te “kayıp” edilmiş Kıbrıslıtürkler için yeni kazılar…
Kayıplar Komitesi’nin Lefkoşa’nın dışındaki Tseri köyünde, bir dereyatağında yeni kazılara başladığı ve bu kazılarda 1963-64 yıllarında “kayıp” edilmiş bazı Kıbrıslıtürkler’in gömü yerlerinin aranmakta olduğu öğrenildi.
Kayıplar Komitesi’ne bu konuda geçmiş yıllarda birkaç kez, bir Kıbrıslırum şahitle birlikte bizzat bölgeye giderek bilgi vermiştik ve bu araziyi göstermiştik. Kayıplar Komitesi bu alanda 2016 yılında bir kazı başlatmış ancak aşırı yağışlar nedeniyle bu kazılara ara vermişti. Şimdi beş yıl aradan sonra aynı bölgede yeni kazıların başlatılmış olması, sevindirici.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, kazılarda son durum şöyle:
*** Korkuteli’nde (Gayduras) 1974 “kaybı” bir grup Kıbrıslırum’un bir arsada gömülü olduğu bilgisiyle başlatılan kazı çalışmaları devam ediyor.
*** Yılmazköy’de (Şillura) bir tepe üzerindeki gaminilerde bir “kayıp” Kıbrıslırum’un gömülü olabileceği bilgisiyle yürütülen kazı tamamlanarak kazı kapatılmış bulunuyor.
*** Gönyeli’de bir grup “kayıp” Kıbrıslırum’un 1974’te bir dere yatağı yanında ılgın ağaçlarının altında gömülü olabileceği bilgisiyle bir kazı çalışması başlatılmış bulunuyor.
*** Paşaköy’de (Aşşa) 1963 “kaybı” bir Kıbrıslıtürk’ün efgalipto ağaçlarının güneyinde gömülü olabileceği bilgisiyle başlatılmış olan kazı devam ediyor.
*** Mutluyaka’da (Stilli) 1974 “kaybı” bir grup Kıbrıslırum’un gömülü olabileceği kuyuların çevresinde yürütülen kazı çalışmaları tamamlanarak kazı kapatılmış bulunuyor. Burada herhangi bir ize rastlanmamış…
*** Geçitkale’de (Lefkonuk) bir grup Kıbrıslırum’un bir kuyuda gömülü olabileceği bilgisiyle bir kazı yürütülmüş, kuyu kazılmış ve herhangi bir ize rastlanmayarak kazı çalışmaları tamamlanarak kazı kapatılmış bulunuyor.
*** Geçitkale’de (Lefkonuk) yine bir “kayıp” Kıbrıslırum’un bir kuyuda gömülü olabileceği bilgisiyle yeni bir kazıya başlanmış bulunuyor.
*** Mağusa’da 1974 “kaybı” bir Kıbrıslırum’un bir evin arka bahçesinde gömülü olabileceği bilgisiyle başlatılan kazı da tamamlanarak kazı kapatıldı.
*** Tuzla’da (Engomi) bir “kayıp” Kıbrıslırum’un bir evin arka bahçesinde gömülü olabileceği bilgisiyle kazı çalışmalarına başlanmış bulunuyor.
*** Üç “kayıp” Kıbrıslırum’un kalıntılarının dağınık halde bir dereyatağında bulunduğu Girne Boğazı/Balabayıs yöresindeki kazı devam ediyor…
*** Tseri’de 1963’te “kayıp” edilmiş bazı Kıbrıslıtürkler’in gömü yerinin arandığı bir kuyu kazısı tamamlanarak kazı kapatıldı ve yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi, yine Tseri’de 1963 “kaybı” üç Kıbrıslıtürk’ün bir dereyatağı yanında bir kuyuda gömülü olabileceği bilgisiyle 2016 yılında başlatılan ve sonrasında alanın sular altında kalmasından dolayı tamamlanamayan kazıya yeniden başlanmış bulunuluyor.
*** Kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz…