Biraz şarkı... Bir de kitap
Tillirkodissa
Kıbrıs, coğrafi olarak öyle bir yerde ki, ‘güçlüler’ tarafından hiç paylaşılamamış tarih boyunca. Gelip geçenin de uğrak yeri olmuş hep. MÖ de MS da... Ve, her gelip giden, her gelip geçen birşeyler bırakmış adaya. Örf, adetler; yiyecekler; giyecekler ve tabii müzikler de...
Konumuz müzik...Daha doğrusu bir şarkı...
Tillirkodissa (biz Türklerin sonraki yıllarda Dillirga olarak benimsediğimiz) adlı şarkıyı 60’lı yıllarda duymuştuk önce. Violaris’ten. Zamanın en popüler Kıbrıslı şarkıcılarından biriydi Violaris. Ve en önemli özelliği de genellikle Kıbrıs şarkılarını yorumlamasıydı. Açıkçası, çok sevmiştik şarkılarını. Birkaç tanesini de listeme almıştım o zamanlar. 60’lı yılların sonlarında, maniler-türküler araştırması için yollara koyulduğumuzda, dolaştığımız Türk köylerinde, sordum o listemdeki birkaç şarkıyı. Ama bilinmiyordu. Yani bir başka deyişle, o şarkılar, Kıbrıslı Türklerin bildikleri, söyledikleri arasında yoktular. Ve çok ilginçtir, özellikle sorup araştırdığım Tillirkodissa, Dillirga’da da bilinmiyordu.
Yıllar sonra, biraz daha derinlemesine araştırmalarım sonucunda, söz konusu şarkıda, Yahudi ezgileri de olduğunu keşfettim. Yani şarkının özünde, Yahudi de vardı, Arap da, Kıbrıslı Rum da... Kıbrıslı Türkler ise bu şarkıyla çok sonraları, Cemal Özgürsel Hoca’nın Türkçe sözler yazmasıyla tanışmıştı.
***
Kıbrıslı Türk ‘Dillirga’ şarkısını, kökeni ne isterse olsun benimsemiş ve sevmiş. Hatta sahiplenmiş de. Kıbrıslı Türk bir yana, Türkiye’de de “Bir Kıbrıs şarkısı söyleyin...” demeye görün, seçilen ilk şarkı Dillirga oluveriyor. Müzik de böyle birşey işte.... Bazen, her şeyiyle sizin zannettiğini ve çok sevdiğiniz bir şarkının orijinali hiç ilgilendirmez sizi. Önemli olan sözleriyle müziğiyle duygularınıza bıraktığı etki.
Aynı ‘Sağ Başını Duman Akmış’ marşı gibi... Aynı “Memleketim’ şarkısı gibi... Aynı ‘Ağladıkça’ şarkısı gibi...
Ve daha nice dillerimizde dolanan şarkılar gibi...
Bir kitap...
Bu kadar karmaşa, bu kadar rezillik içinde güzel şeylerle de karşılaşmak birazcık da olsa rahatlatıyor insanı. Umutları yeşertiyor. “Galiba bazen fazlaca karamsar oluyoruz” dedirtiyor. Livaneli’nin şiiri takılıveriyor birdenbire. Hani şu ‘Umudu kesme yurdundan’ şiiri.
Nasıl başlarsa fırtına
Öyle diner birdenbire
Bir ışık parlar yeniden
Karanlıklar arasından
Umudu kesme yurdundan
Şah damarı vurulsa da
Dört bir yandan sarılsa da
Işık yener karanlığı
Bak çocukların gözlerine
Umudu kesme yurdundan
Kara kışın buzu bile
Sürmedi sonsuza kadar
Bahara döndü sonunda
Filiz sürdü kar altından
Umudu kesme yurdundan
Ve ‘Hüzün Ana’
Yıllarca yazdı rahmetli Fikret Demirağ. Önceleri hiç kimse farketmedi onu. Sonra yavaş yavaş yavaş ışıldadı toplum içinde. Yazdıkları, şiirleri dolaşmaya başladı dilden dile. Ve sonra, bir gün geldi, ülkemiz tiyatrosu için didinen Yaşar Ersoy çıkıverdi ortaya. Fikret Usta’nın şiirlerini topladı, toparladı ve sahneye uyarladı. Adı ‘Hüzün Ana ve Çocukları’ydı eserin.
Bir şiir gösterisi değildi bu. Bir ülkenin bilmem kaç bin yıllık feryadıydı aslında. Hüzün Ana ve Çocukları’nın feryadıydı... Sahnedeki bu feryadı izleyenler önce dondu kaldı..Düşündükçe düşündü... Hatta bazen gülse mi ağlasa mı diye de takıldı kaldı... Sahnedekilerle bir tarihi yaşadı yeniden.
***
Ve, Yaşar Ersoy, kitap haline getirdi ‘Hüzün Ana ve Çocukları’nı...
Oyunu izlemiş olsanız da bu kitabı alın ve kütüphanenizin en güzel en görünebilir yerine yerleştirin. Ve emin olun, bir gün, çocuklarınız hatta torunlarınız ve onların çocukları bile okuduklarında çok etkileneceklerdir.
Teşekkürler Fikret Demirağ... Teşekkürler Yaşar Ersoy... Teşekkürler oyunda yeteneklerini ortaya döken tüm emekçiler...
Hepsi bizim insanımız...Hepsi bizim çocuklarımız.... Hepsi bizim sanatçılarımız...Ve ‘Hüzün Ana ve Çocukları’ has be has bizim hikayemiz... Acılarla, tatlılarla
Sokak Ağzı
“Başbakanımız Ers açıkladı. Las Vegas’ın rakibi olacak olan Las Maraş yakında açılacakmış. Hasretle beklediğimiz gün geliyor. Gözünüz, gözümüz aydın.”
***
“Tavuk b....’na bile çözüm bulamıyoruz. Ama lafazanlıkda üstümüze yok.”
***
“Açıkça ve dürüstçe açıklasalar da öğrensek. Ne istiyorusunuz ? Taksim mi ? Türkiyeye ilhak mı ? Bağımsız bir devlet mi ?”
***
“Ma yani, gosgoca KKTCnin gosgoca Başbakanını Angara’da vali yardımcısı garşıladı ? E bardon vallahi.”
***
“Kıbrıs Türklerinin gerçek kahramanı Anastasiadis’dir. Taksimin tescili için elinden geleni yapmaktadır.”
***
“Türkiye, Kıbrıslı Türklerin mi garantörüdür yoksa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mi ? Anlayamadım.”
Anlayana
“Bir ülkede, akıl ve sanattan çok, maddi servete değer verilirse, bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş ama kafalar boşalmıştır.” (Brullof)