BİRDEN IŞILDIYOR DÜNYA
Denizin sesi ne anlatır insana? Gökyüzü, yıldızlar, günbatımları… Yeryüzüyle kurduğumuz iletişim ömürlerimize anlam katan… Boşlukta dönen bu mavi gezegende kutu gibi evlere hapsetmişiz kendimizi. Günbatımlarını yüksek binalarla kapatmışız. Yapay ışıklarımızdan yıldızlar görünmez olmuş. Evrenle o gizemli, o büyülü ilişkiyi kuran insanlar değiliz artık. Paranın Tanrı haline geldiği bu dünyada tertemiz, yalın, aracısız bir buluşmayı özler olmuşuz.
Hayatlarımız için karar verenleri ekranlarda izleyip dururken iliklerimize kadar ürperiyoruz. Takım elbiseleriyle toplu halde kameralara doğru bakıyorlar. Ağızlarından çıkan kelimeler hayatlarımızı altüst edebiliyor.
Bu yazıyı yazarken dalgalar çarpıyor kelimelerime. Yanıbaşımdaki deniz evrenin sırrını anlatmaya çalışıyor sanki bana. Anılar labirentinde oradan oraya savruluyorum. Bütün acılı geçmişiyle bu yaralı adayı hissediyorum. Deniz çocukluğumu veriyor ellerime. Çocuk ellerim çok geride artık. Dünya dönerken büyümüşüm bir baş dönmesiyle. Ama içimde uyuyakalmış o yorgun çocuk. Kimi kez gözlerini açıp hayretle bakıyor bugünkü bana. O bakarken yanaklarım kızarıyor birden “ Ne yapabilirim, dünya çok kötü, elimden gelen bu” diye fısıldıyorum.
Yaz geç veda eder bizim buralarda… Kavurucu sıcakların gitmesine seviniriz bir yandan, bir yandan da onun kuru, tozlu hatırası kısa sonbahara bulaşır.
Haftaya Münih’te gerçek bir sonbaharda, kızarıp düşen yapraklar arasında olacağım. Bunu hayal edip beklemek içime iyi geliyor. Uzaklarla buluşmaları seviyorum. Zamanın ve mekânın dokunuşları daha bir hissedilir oluyor yaş aldıkça, anılar sepeti ağırlaşıyor. Bir ağaç gibi kök saldığımız dünyada şerham şerham, budak budak çoğalıyor dallarımız.
Yolculuklar dünyanın farklı kapılarından geçiriyor insanı… Farklılık ve çeşitlilik, içine hapsedildiğimiz kimlikleri sorgulatıyor. Yaşananların bir kader olamayacağını duyumsatıyor. Uçup gitmeleri seviyorum bu yüzden. İçimdeki küçük kız da seviniyor buna. Gözlerini açıp sevinçli ışıltılarla bakıyor.
Doğayla baş başayken kalbini yokluyor birden insan, varoluşun, hayatın anlamını sorguluyor.
Bütün hır gürüyle sürüp giden hayatta beni en çok hırpalayan birilerinin üzerimde otorite kurmaya çalışıp beni yönetmeye, kaderimi yazmaya çalışması olmuştur. İçimdeki küçük kız küsüp görünmez olur böyle durumlarda. Ne zaman özgürlüğe doğru koşsam, kanatlarımı açsam geri gelir. Yeni bir insanla tanıştığımda ona danışırım hep. Dokunuşların gerçek ya da sahte olduğunu en iyi o bilir.
Bu sabah “mutluyum” diye fısıldadım ona “her şeye rağmen mutluyum. Dünya istediğim yer değil belki ama onca karanlık içinde parlak bir ışığa doğru koşuyorum ve mutluyum”. Bazen şiir bazen aşk işte o parlak ışık. Ona yönelirken kanatların çıkıyor birden… Dünyayı değiştirebilirim sanıyorsun.
Adaletsizlikler üzerine kurulu bu hayatta küçük kazanımlar insana iyi gelen. Bir yerde küçük bir yanlışı düzeltmek, bir insana el vermek, bir karanfili elden ele iletmek. Birileriyle ellerini birleştirmek…
Bunca karanlık içinde çevredeki birkaç güzel insana tutunmak sağaltıyor insanı. Denizle, doğayla buluşmak, içindeki çocukla konuşmak ruhuna bir sükûnet getiriyor.
Bir Pazar yazısında yazdıklarında kendini hisseden okurlarla söyleşmek de iyi geliyor. Yaşadıklarında, düşüncelerinde yalnız olmadığını kavrıyorsun. İçindeki küçük kız da gülümseyerek bakıyor. Dünyada bütün güçlükleri alt edebilirim sanıyorsun. Birden ışıldıyor dünya.