“Bireyler sessiz kalmaya mahkum edilecek!”
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE KISITLAMA, KORKU İKLİMİ YARATMA ADIMI MI?BASIN-SEN Yönetim Kurulu Üyesi ve Akademisyen Çağdaş Öğüç yanıtladı.
GÜNDEMDEKİ SORU’N...
Meltem SONAY
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE KISITLAMA, KORKU İKLİMİ YARATMA ADIMI MI?
BASIN-SEN Yönetim Kurulu Üyesi – Akademisyen Çağdaş ÖĞÜÇ:
“Bireyler sessiz kalmaya mahkum edilecek!”
Gündemdeki soruya ilgili kesimler ne diyor, ‘sorun’a nasıl bir çözüm öneriyor?..
Ceza Yasası, Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması ve Müfsidane Yayınlar Yasaları’nda öngörülen değişikliklerle sosyal medya ve medyada yer alan birçok eleştiri ya da yorumun, suç kapsamına girmesi hazırlığı ve son dönemde sosyal medyada paylaşılan ifadelere ilişkin açılan davalar…
Bu alanlarda ‘denetim ve ceza’ gerekli mi yoksa bu adımlar ‘İfade özgürlüğü kısıtlama, korku iklimi’ yaratmaya mı yönelik?
BASIN-SEN Yönetim Kurulu Üyesi – Akademisyen Çağdaş ÖĞÜÇ:
“Sadece basın değil, toplumun tamamı etkilenecek”
“İfade özgürlüğüne yönelik getirilmesi planlanan kısıtlama, aslında çok uzun zamandır bağıra çağıra gelen bir olgunun devamı... Süreç bu yasa önerilerinin yasallaşması ya da rafa kaldırılmasının ardından sona ermeyecek. Dahası, konu bugün iktidar açısından başarısızlıkla da sonuçlansa, yarın farklı yöntemlerle toplumun ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik çabalar devam edecektir.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Toplumun büyük bir kısmı, bahsi geçen yasa tasarılarından dolayı sadece gazetecilerin etkileneceğine dair bir algı içerisinde. Tasarılar, öncelikli olarak basın emekçileri için bir tehdit unsuru olarak karşımızda dursa da, toplumun tamamının da bu süreçten etkileneceği aşikar.
Modern dünya, sosyal medya iktidarının dünyasıdır. Toplumlarda artık öne çıkan gazetecilerden fazla, “sosyal medya fenomenleri” göz önündedir. Sosyal medya, her kesimin sözünü söyleyebilmesi noktasında tüm toplum için çok önemli bir aygıt... Çoğu zaman, sosyal medyanın bireyleri internet ortamına sıkıştırdığını söylesek de, daha önce pek çok kez; sosyal medya üzerinden oluşturulan gündemlerle iktidarların aldığı hatalı kararların geri çekildiğini deneyimlemiştik. Demokrasi de zaten özünde budur.
Yaşamaya zorlandığımız temsili demokrasiler, bireylerin kendilerini yönetebilmesi için belirli süreler boyunca bazı kişilere yetki vermesi üzerine kuruludur. Bu sistem ise en başından sorunludur. Seçilen temsilcilerin, seçildikleri günden itibaren istedikleri herhangi bir şeyi yapabilmesi mümkün olmamalıdır. Seçilenlerin karar alıcıdan öte, toplumun aldığı kararları uygulayıcı olması gerekmektedir.”
“Bireylerin iktidarları; en doğal hakkı olan eleştiri yeteneğinden mahrum bırakacak ve iktidarlara Türkiye’de olduğu gibi daha özgür bir alan yaratılmasına sebebiyet verecek…”
“Kıbrıs’ın kuzeyi, Türkiye’nin birebir kontrolü altında bulunan bir yapı olmasından kaynaklı olarak; Türkiye’de yaşanan olumlu ya da olumsuz gelişmeleri direkt olarak hisseden bir durumdadır. Özellikle son Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından iyice gün yüzüne çıkan meşruiyet tartışmaları, Kıbrıs’ın kuzeyindeki iktidarları tehdit edilir pozisyona getirmiştir ki, iktidar nefes alabilmek için İngiliz Sömürge Dönemi’nden kalma yasaları yeniden başımıza musallat etmeye çalışmaktadır.
Ceza Yasası kendi başına birçok sorunlu içeriğe sahip olması bir yana, özellikle ifade özgürlüğünün “denetim” altına girmesi için ortaya atılan bu tasarı, ciddi bir tehdit de barındırmaktadır. Bireyler, yayımlanan herhangi bir ileti hakkında dava açma hakkına hali hazırda sahiptir. Mahkeme, şu anki durumda, bireye hakaret edildiğine takdir gösterirse, ilgili cezayı zaten verebilmektedir. Ancak Ceza Yasası özelinde yapılan ve dolayısıyla hapis ile sonuçlanabilecek davalar, bireylerin ifadesinin kısıtlanmasına direkt olarak etki edecektir. Bu da, bireylerin iktidarları; en doğal hakkı olan eleştiri yeteneğinden mahrum bırakacak ve iktidarlara Türkiye’de olduğu gibi daha özgür bir alan yaratılmasına sebebiyet verecektir. Çünkü birey, mevzuatta yer alması muhtemel yeni maddelerden dolayı sessiz kalmaya mahkum edilecektir.”
“İfade özgürlüğünün de bir sınırı vardır. Ancak bu sınır, sadece ve sadece nefret söylemi ile sınırlıdır”
“Bir kere şunun altını çizmekte fayda var. Her olgunun bir sınırı olduğu gibi, ifade özgürlüğünün de bir sınırı vardır. Ancak bu sınır, sadece ve sadece nefret söylemi ile sınırlıdır. Bir eleştiriyi beğensek de beğenmesek de, nefret söylemi içermeyen ve bir başkasının bireysel özgürlüğünü kısıtlamaya niyet etmeyen her söylem ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Kısacası ifade özgürlüğü, bir başkasının duymak istemediği eleştirileri ona söyleyebilme özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü, iktidarların tekeline bırakılamayacak kadar önemli bir haktır. Bu özgürlük, demokratik devletlerde yaşayan her bireyin elindeki en önemli enstrümandır. Kıbrıs’ın kuzeyindeki iktidarın, hali hazırda sosyal medya üzerinden paylaşım yapan bireylere karşı açtığı davalar hepimizin malumu. Bahsi geçen yasa tasarılarının yasallaşması, bundan sonra benzer konulardan dava alacak bireylerin hapis cezası tehdidi ile karşı karşıya kalmasına sebebiyet verecektir.
En basit tanımıyla açıklamak gerekirse; bireyin hoşnut olmadığı herhangi bir karara yönelik “hayır” deme hakkı, bu değişiklik öneriler ile bireyin elinden alınmaya çalışılmaktadır.”
“Korku iklimi yaratılmasına ve derinleşeceği öngörülen ekonomik krize yönelik bir ön hazırlık…”
“Bu çerçeveden bakılınca, sosyal medya üzerinden paylaşım yapan insanların, yaptığı paylaşımdan dolayı Ceza Yasası altında dava edilmesi, çok tehlikeli bir olgu olduğu ortadadır. Fasıl 154 Ceza Yasası’nın kökten değişmesi gerekmektedir. İngiliz Sömürge Yönetimi’nden bizlere miras kalan bu yasa, içinde pek çok çağ dışı ibareler de barındırmaktadır. Ancak yapılacak olan bu değişiklikler, modern dünyanın koşullarına uygun olarak yapılmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili sınırlılıkları bellidir. Yapılan yasada da ifade özgürlüğü ile ilgili olan kısımlar ilgili sözleşmelerle birlikte değerlendirilmeli hali hazırda bu alanda çalışmalar yapan hukukçulardan da görüşler alınarak, çağın gerekliliklerine uygun yepyeni bir yasanın oluşturulması elzemdir. Ancak, Türkiye’deki iktidarların güç sarhoşluğunun etkisi altında bulunan Kıbrıs’ın kuzeyindeki “iktidar”ın, dayatmaya çalıştığı değişiklikler herhangi bir şekilde kabul edilebilir değildir. Hükümetin ‘ivedi’ olarak öngördüğü bu değişiklikler, olaya bu çerçeveden bakıldığı zaman, bahsi geçen yasa tasarılarının tamamen korku iklimi yaratılmasına ve önümüzdeki dönemde daha da derinleşeceği öngörülen ekonomik krize yönelik bir ön hazırlık olarak nitelenmesi de gerekmektedir.”