Biri Bizi Gözetliyor!
Tanıdık bir arazide kör bir hayvan bile burnuyla, koku duyusuyla yönünü bulabilirken evrenin en mükemmel canlısı insan, düşünce gücüyle neden yalnız?
Yönünü bulamamanın verdiği telaş içinde günümüz insanı.
Savrulup durmak içten bile değil, rüzgâr ne yöne eserse!
Bazen bir sergiyi gezerken binlerce gözün, imgenin beni izlediğini düşünürüm.
İzlerken izlenmek; korkuya gark ediyor bedeni, boğulmak, çıkamamak, imgelerin neyi, nasıl düşündüğüyle tek başınalığına bir seyir defteri açıyor insan.
Yıllar önce İstanbul Modern’de Cihat Burak sergisini gezerken aynı “izlenme” duygusunu yine yaşamıştım. Onca resmin, seramiğin, çizimin arasından tek gözlü Margo saatlerce izlemişti, her adımımı sessizliğinde renklerinin, mırıldanmadan.
Yoksa yakın dostu Ara Gülerle, boğaza karşı, bir dilim beyaz peynirle rakısını yudumlayan Cihat Burak mıydı izleyen?
Sokağın onlarca kedisiyle rakı sofrasından payına düşen bir balık kemiğini diğerlerinden kapabilmek uğruna, gözünü kavgada kaybeden Margo muydu, her an omuz hizamdan soluk almadan, bakıp duran?
“Bazen yaşamı görebilmek için tek bir göz de yeter!” diyebilmeyi becerebilenlerden misiniz? Belki de yaşamda, ‘gardırop’un kapısı kendiliğinden açıldığında, orada bulunma meselesinden ibarettir, zamana dair ne varsa…
Margo görebiliyordu.
Tek gözüyle, insanoğlunun iki gözünün varlığına rağmen, yalnızlığını!
Dünyaya ilişkin gövdesiz ve sahte imgeler ağı tarafından, her gün yeniden onaylanan, bir yalnızlık.
Ne zaman Cihat Burak sözü geçse ve bir sergi söz konusu olsa, Margo’yu arar gözlerim. Toplumsal çelişkileri, yozlaşan değerleri, eleştirel ve ironik bir yaklaşımla yorumladığı fantastik resimleriyle bilinir Burak.
Ve fakat eğer bir bakışta onun resmini bilecek olsak, o olmazdı ki resim!
Çünkü bir bakışta görülecek, bir bakışta ele geçecek ressam değildir Burak!
Ona bakmalı, bakmalı ve yine bakmalı…
Ancak ondan sonra bir Cihat Burak resmi karşısında olduğunu bilebilir insan.
Görmeli.
Duyumsamalı.
Kendini bulmalı.
Ve sonra da dönüp, sahte imge cennetini yurt edinen kim varsa “insan skalası” içinde Cihat Burak’ın gözüyle bakıp katılasıya gülmeli akvaryumun içindeki balık sürülerinin aynı güzergâhtan hiç sapmadan birbirlerine bakarak, toslaşarak “ezber” geçit törenlerine! Balıkların tümünün sahipsizliğini düşünürüm, kurgulanan akvaryumun sahte otları arasına kaçışan görüntülerin gölgelerinde…
***
Kitle iletişim araçlarının gücü, insani değer gücünün önüne geçti.
Bununla beslenen günümüz görüntü cennetinin içinde ne varsa, insanı bir bombardımana tutmuş durumda; hangi yaşta ve hangi statüde, nerede olursanız olun!
Görüntülerin etkisinde kurgulanmakta yaşamlar, hayatın ne zaman, nerede ve nasıl devam edebileceğine karar verilmekte, hatta tüm bunların etkisinde seçiliyor arkadaşlar, dostlar, eşler…
Sosyal medya, sanal bir ekran organizması ve içinde akıp duranların da, gerçekliği tartışılır.
Birileri bizi gözetliyor. Doğru!
Ve fakat en doğrusu: birilerine kendimizi gözetlettirdiğimiz!
Sanata da etki etmiş durumda kitle iletişim araçlarının yansıttığı ne varsa: artık “güzellik” olgusunun tanımı buna göre yapılmakta!
Yüksek sanat-popüler kültür tartışmaları, her geçen gün biraz daha tırmanıp bizleri etkisiyle şaşırtmakta, değerleri alt üst eden bir elekte eleyip alta kalanlar ve üstte çıkanlar olarak sınıflandırmanın sınır ötesinde kurguluyoruz yaşama dair ne varsa!
Böylesi bir şamata bana, çok eğlenceli geliyor.
Tuhaf satıcıların diyarı olmuş yaşlı dünya!
Görünüşler ve görüntülerin pazarlamacıları!
Ne çok var etrafımızda farkında mısınız?
Bu bir rüya olmalı!
Yaşamlarımızı ‘daha da kendisi yapmak için(!)’ rüya haznemiz yeterince dolmadı mı?
Yoksa siz de: rüyalarını bile hatırlamayanlardan mısınız?
Cihat Burak “Margo”yu rüyasında görmüş müydü?” diye düşünüyorum.
Görünen gerçek şu ki: bu tek gözlü kediyi yapmak Burak’a haz verdi.
John Berger’e göre; “Görünüşünü yeniden düzenlemek için nesnenin içine girmenin sırrı, bir gardırobun kapısını açmak kadar basitti.”
“Yaşam bir gardırobun önünde durup kapısını açmak kadar basittir” demenin en filozofça yorumu gibi geliyor bana bu söz.
Tüm yazı baştan sona bir hayal!
Üç kere ismini fısıldadım, kedi Margo kelimelere…
Sanki “Gardırobun kapısı kilitli!” dediğinizi duyar gibi oldum.
Üzüldüm.
Ama söyleyecek sözlerim var: “Hayaller tek taraflıdır.”.
Kimisi yaşanmak, yaşanırken tüketilmek, kimisi de yaşanmak için kapalı kapılar ardında kilitli durur.
Kapının anahtarı var mı?
Kapının anahtarı hayal dehlizinin ardında saklı!
Açalım; o zaman?
Açamayız.
Hayaller tek taraflı.
Bu haftalık da benden bu kadar derken, son söz:
“Her an biri/leri sizi gözetliyor.
Dikkatli olun!”