Biri Muratağa’da, biri Voni’de öldürüldü… 1
İkisi de 15 yaşlarında olan iki gencin, trajik öyküsü… Biri Kıbrıslırum, biri Kıbrıslıtürk’tü… Her ikisi de 1974’te acımasız faşistlerin kurbanı oldular…
İki Kıbrıslı gençtiler – birisi Kıbrıslıtürk, ötekisi Kıbrıslırum’du… İkisi de 15 yaşlarındaydı… İkisi de iri çocuklardı… 1974’te acımasız faşistlerin kurbanı oldular… Biri Muratağa’da, biri Voni’de öldürüldü… “Savaş”, yalnızca bir gerekçeydi – silahsız, sivil iki çocuktu her ikisi de ve soğukkanlılıkla öldürüldüler birkaç gün arayla…
Her ikisinin öyküsünü de biliyorum – her ikisi de içimi acıtan kısacık birer hayat sürdürdüler – “savaşı” gerekçe yapan faşistlerin acımasız yüzüyle çok erken tanıştılar…
TÜRKER MUSTAFA 15 YAŞINDAYDI…
Türker Mustafa Muratağa’da, Panayotis Mihalis Aylancodis Voni’de öldürüldüler… Türker Mustafa’nın babası Mustafa Hasan, annesi Havva Mustafa, kızkardeşçikleri Temray ve Tacay, ninesi Raziye ve yeğencikleri de, EOKA-B’ci faşist katiller tarafından öldürüldü 14 Ağustos 1974’te – onlar Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında öldürülen 126 kadın, çocuk ve yaşlı insanlar arasındaydılar ve Kayıplar Komitesi tarafından yapılan Muratağa-Sandallar kazısında bulunan kalıntıları kimliklendirilerek 7 Ekim 2019’da Muratağa’da düzenlenen törenle defnedileceklerdi… O gün üçüncü kez Muratağa’da bir defin töreni yapılıyordu ve bu törende 21 küçük tabut yanyana sıralanmıştı… Bu çok acı cenaze törenine biz de katılmıştık…Türker Mustafa henüz 15 yaşında bir gençti ve onun öyküsünü bize amcasının oğlu Hüseyin Rüstem Akansoy anlattı…
PANAYOTİS MİHALİS AYLANCODİS DE 15 YAŞINDAYDI…
Panayotis Mihalis Aylancodis ise Voni’de öldürülmüştü… O da 15 yaşında bir gençti…
Panayotis Mihalis Aylancodis, Değirmenlikli’ydi – 16 Ağustos 1974’te annesi onu evde yiyecek bittiği için bakkaldan bir paket peksemet almaya göndermiş, yolda onu gören bazı Kıbrıslıtürkler durdurarak tutuklamışlar, alıp onu Voni esir kampına götürmüşlerdi… Voni yani şimdiki adıyla Gökhan’da gerek Değirmenlik (Kitrea), gerekse Voni’den ve civar köylerden tutuklanan Kıbrıslırum sivil savaş esirleri bulunmaktaydı… Panayotis’in oraya götürülüğünü teyzeleri görmüştü çünkü onlar da esir olarak bu kamptaydılar – Panayotis’e ekmek vermişlerdi yesin diye ve ona annesini ve babasını sormuşlardı… Panayotis bilmediğini söylemişti…
BABASI DAHA ÖNCE TUTUKLANMIŞTI…
Panayotis’in babası dülger Mihalis Aylancodis, bundan bir gün önce bir gürültü duyup evden dışarıya çıktığı zaman Türk askerleri tarafından tutuklanmıştı… Onu sürekli dövmüşler, işkence etmişler ve sonuçta henüz 50 yaşında bile olmayan bu sivil Kıbrıslırum ihtiyarlamış, çökmüş, sakat bırakılmıştı… Ona işkenceler sırasında Bedasi’yi soruyorlardı… Bedasi, Değirmenlikli bir Kıbrıslırum yetkiliydi ve onu aramaktaydılar ama adamın Bedasi’yle alakası yoktu… Sonuçta bu dülger ömürboyu sakat olarak yaşamaya mahkum edilmişti – onu Değirmenlik’ten alıp Yipsu’daki esir kampına götürmüşlerdi… Burada da Mesarya’nın çeşitli yerlerinden yüzlerce sivil Kıbrıslırum esir bulunmaktaydı ve çok kötü koşullar altında tutuluyorlardı… Mihalis Aylancodis, esir kampından serbest bırakılıp güneye gittikten sonra üç sene göçmen çadırlarında yaşayacak, sonra da Strovulos’ta yaptırılan göçmen evlerinden birine yerleşecekti fakat artık ne ayakta durabiliyor, ne yürüyebiliyor, ne de çalışabiliyordu. Gördüğü işkenceler sonucu sakat bırakılan bu adama Kıbrıslırum hükümeti sakatlık aylığı bağlamıştı… Nitekim çok dayanamadı – oğlu Panayotis de Voni’den “kayıp”tı ve kendisi de henüz 67 yaşındayken, 1986 yılında vefat etmişti…
TÜRKER MUSTAFA’NIN ÖYKÜSÜ…
Türker Mustafa’nın trajik öyküsünü bize amcasının oğlu Hüseyin Rüstem Akansoy aktardı… Hüseyin Rüstem Akansoy, şöyle anlattı amcasının oğlu, yeğeni Türker Mustafa’nın öyküsünü:
“…Türker Mustafa amcamın oğludur. Amcamın adı Mustafa Hasan.
Hep beraberdik ilk gün… Ondan sonra amcam, yaştan ötürü Karaol kampından serbest bırakıldı ve köye geldi… Biz Limasol’a götürülürken amcam, Karoalos kamptan serbest bırakıldıydı. O köye geldi. Bizim da en büyük güvencemiz oyudu… Güya köyde bir yakınımız bulunacak…
Türker yaklaşık 15 yaşlarında o dönemde…
Yetkin de bir çocuk…
İşte ille bizimle alıkoymaya çalışırlar onu.
Dedik “Yahu bu daha çocuktur…”
Benim iki tane kardeşim var, biri 12 yaşında, biri 13 yaşında, onları salıveriyorlar gitsin köye… “Bu onlardan çok büyük değildi ya… Bunu da bırakın, ana kuzusu…” falan filan dedik…
Ve ikna edebildik bu uzun tartışmalardan sonra… İkna edebildik kendilerini ki o da çocuktur, o da gitsin hade anasıynan… Annesinin adı Havva Mustafa’ydı… Babası Mustafa Hasan, annesi Havva Mustafa…
Dolayısıyle biz çocuğa iyilik yaptığımızı düşünürken aslında kaderinin böyle çizilmesine sebep olduk…
Yani beni muhakkak huzursuz eden birşeydir bu, rahatsız eden birşeydir…
Türker, ortaokuldaydı… Namık Kemal Lisesi’nin orta bölümündeydi…
Kardeşim Mustafa o sene orta 1’i okuduydu, Türker da orta 2 veya 3’ü okuduydu… Kardeşçikleri Tacay ve Temray da öldürüldü onunla birlikte, annesi, babası da… Beş kişilik bir aile… Bir da nenem da var Raziye, o da bu katliamda öldürüldüydü…”
Muratağa-Atlılar-Sandallar’da yaşanan korkunç katliamda hayatını yitiren 15 yaşındaki gencecik Türker Mustafa’nın öyküsü böyleydi işte… Türker Mustafa gibi gencecik çocuklar, minik bebekler, henüz konuşmayı, yürümeyi yeni yeni öğrenen çocucuklar da korkunç biçimde öldürülmüştü EOKA-B’cilerin 14 Ağustos 1974’teki bu katliamında…
Tümünün ailelerinin acısını paylaşıyoruz…
PANAYOTİS AYLANCODİS’İN ÖYKÜSÜ…
Panayotis Mihalis Aylancodis, Kayıplar Komitesi’nin Voni’deki kazılarında kalıntıları bulunup kimliklendirildi ve 4 Temmuz 2021’de Lakadamya’daki Ay Mama Kilisesi’nde düzenlenen cenaze töreni ardından ailesi tarafından toprağa verildi… Panayotis’in kızkardeşi Athinulla Yeorgiu Aylancodis, çok değerli arkadaşımız, “kayıp” yakını, Değirmenlikli (Kitrea) Maria Yeorgiadu aracılığıyla beni de bu cenaze törenine davet etmişti… Fakat ben bu cenaze törenine pandemi nedeniyle gidemedim… Atinulla’ya, Maria aracılığıyla selamlarımı gönderdim ve acılarını paylaştığımı aktarmasını istedim Maria’dan…
Seneler önce Maria’yla Athinulla’yı ziyaret etmiştik ve o bize Panayotis’in öyküsünü aktarmıştı…
Şöyle anlatmıştı Panayotis Mihalis Aylancodis’in öyküsünü bize sevgili kızkardeşi Athinulla:
*** Babamız önce Değirmenlikli (Kitrea) Maritsa ile evlenmişti… Ancak Maritsa vefat edince, bu kez Vonili Anna Hanım’la evlenmişti… “Kayıp” kardeşimiz, üvey annemiz Anna’dan çocuğuydu babamız Mihalis Hristodulu Aylancodis’in… Toplamda altı kardeştik, dört oğlan, iki kız – Maritsa ve üvey annemiz Anna’yla babamızın toplam altı çocuğu olmuştu…
*** Babamız Eylenceli idi, Değirmenlikli Maritsa ile evlenince Değirmenliğe taşınmış, burada yaşamaya başlamıştı fakat işi Lefkoşa’daydı. Kendisi dülgerdi, marangozdu – Lefkoşa’da bir inşaat şirketinde işlerdi. Özel bir şirketti bu ama çok büyük bir şirketti… İnşaatlara kapı, pencere, çerçeve üretirlerdi…
*** Ben 1963’ten bir şey hatırlamam, o zaman çocuktuk... İlk işgalde evlerimizdeydik 1974’te, kaçmamıştık... Ancak ikinci işgalde kaynanam ve kaynılarımla beraber, Leymosun’da Trahoni’ye gittiydik bir gece kalıp geri dönmek üzere Değirmenliğe... Orada bir arkadaşımız vardı... 13 Ağustos 1974’te gittik Trahoni’ye ama geri dönemedik... Çünkü 14’ünün sabahında saat 5’te radyodan ikinci işgalin başlamış olduğunu duyduk ve bir daha geri dönemedik.
*** Değirmenlik’te sadece babam, üvey annem ve Panayotis kaldıydı. Panayotis 1959 doğumluydu, henüz 14-15 yaşlarındaydı... Evdeydiler... Uçaklar Değirmenlik civarını bombalıyordu... Bir sığınak kazmıştı ailemiz birinci işgal sırasında, uçaklar bombalamaya geldiğinde bu sığınacığa girerlerdi...
*** 14 Ağustos’ta öğlene doğru uçakların bombardımanı durunca sığınaktan dışarı çıktılar... Mahallelerinde bakındılar ama yakınlarda kimsecikler yoktu, herkes ayrılmıştı köyden. Babamızın otomobili yoktu... Bazı Değirmenlikliler, Apostolis’in kahvehanesi yakınında bir evde toplanmışlardı... Beba gibi, Pramadeftis, Kaniklidis gibi... Şimdiki anıtın yakınındaydı bu ev...
*** 15 Ağustos’ta evdeyken babam bir ses duymuş, bir ağlama sesiymiş bu, dışarı çıkıp bakınca askerler onu yakalamışlar... Annem ve Panayotis evde kaldıydı... Babamızı Yipsu’ya götürmüş askerler... 15 Ağustos idi bu... Babam daha sonra serbest bırakılacaktı Yipsu’dan...
*** Babamı çok dövdülerdi, Bedasi’yi arıyorlardı ama babam nerede olduğunu bilmiyordu ki... Ona “Bee Cirgodis, enikseri Bedasi?” diyorlardı yani “Be Değirmenlikli, bilmen be Bedasi’yi?”
Ona vuruyorlardı, o da “Bilmem” diyordu…
Biri Muratağa’da, biri Voni’de öldürüldü… 2