1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Biri Vadilili, biri Sindeli iki emekçi arkadaşın hazin öyküsü...
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Biri Vadilili, biri Sindeli iki emekçi arkadaşın hazin öyküsü...

A+A-

Değerli arkadaşımız İşçi Salih (Salih Mehmet), yıllar önce yakından tanıdığı, kalıpçılık mesleğinde birlikte çalıştığı Andrikko Boyacı adlı arkadaşının “kayıp” olduğunu yıllar sonra öğrenmiş... Arkadaşı Andreas (Andrikko) Boyacı’dan geride kalanlar bulunarak geçtiğimiz Temmuz ayında kimliklendirilip ailesi tarafından defnedilmiş... Salih Mehmet, bu konuda şöyle yazıyor:

“İnsanın doğasında olsa gerek, yaşı ilerledikce gerilere bakıp çocukluk arkadaşlarını hatırlaması. Ve hatta çocukluk arkadaşlarıyla karşılaştığı zaman oynadıkları oyunları hatırlamak, o yaşlarda yaşadığı sıkıntıları tekrar dile getirip gülmek. Sen bunu yapmıştın ben bunu yapmıştım ve o safca yaşadığımız anıları bir de olgun yaşta hatırlamak, ne kadar saf ve kötü niyetten uzak olduğumuzu anımsamak.

Olgunlaştığımızı konuşmak içgüdüyle bağlantılı  olsa gerek…

Ben kendi adıma söyleyecek olursam ilkokul sonrası ekmek parası kazanma peşinde olduğum için daha fazla arkadaşlarım çıraklık dönemiyle bağlantılı oldu. 74 öncesi cep harçlığı dediğimiz miktara inşaatlarda çalışmak zorunda idik. Bu Kıbrıslırum gençleri için de geçerli idi.

Benim soğuk demircilikle hayata başladığım yıllarda, kalıpcılık mesleğiyle hayata başlayan Vadili köyünden Andrikko Boyacı  isminde  nazik bir delikanlı olan arkadaşım oldu.

Bir gün ikimiz de askere gideceğimizi biliyorduk, kendi aramızda şakalaşırken birbirimize takılırdık. ‘Bir savaş anında karşılaşırsak’ bana karşı davranışın ne olur diye ve gülerdik… Savaşın pis yönünü tahmin edemeyecek kadar saftık! Ama bir savaşın olabileceği içmizde hep vardı. Çünkü savaş hep konuşulurdu büyükler arasında. Hatta 1956’da İngiltere Parlementosu’nda bile Kıbrıs’ın  Yunanistan ve Türkiye arasında bölünme olasılığı konuşulurdu… O saf yaşımızda ne Andrikko ne de ben, neden İngiltere’nin Adamızın bölünmesinden yana olabileceğini bilemezdik. Ancak Kıbrıs’ta o yıllarda bilenler herhalde vardı.

Gün geldi Andrikko ve ben mesleğimizi bir kenara bırakıp silah eğitimine başladık. Yani, O’na beni öldürmesi için eğitim verildi bana da O’nu öldürmem için eğitim verildi. İkimiz de Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı idik… O’nun Eğitim subayları Yunanistan’dan, benim de Türkiye’den gelirdi.. Yani iki NATO üyesi ülke... 1956 İngilizler’in uygun gördüğü bölünme programının uygulayıcıları gibi bir senaryo… Bütün bunların arkasında da Bir Kissinger olgusu var...

Birbirimizle el sıkışıp ayrıldık… O yoluna ben yoluma dercesine.. Arada bir yurtdışında Andrikkos’un köylülerine rastladığım zaman  O’nu hep sordum. Ancak soy ismini bilmediğim için onu tarif edemedim…

Tam da Asya Bebeğimizin Makarios hastanesinde tedavisine başlandığı günlerde Vadili’lerin web sitelerine göz atarken Andrikkos’sun “kayıp” olduğunu öğrendim ve geçtiğimiz Temmuz ayında DNA yöntemiyle kimlik tesbiti yapıldıktan sonra kemiklerinin bulunduğunu ve normal cenaze töreniyle geride kalan kızkardeşlerinin onu defnettiklerini öğrendim.

Annesi ve babası oğlularının cesedi bulunmadan vefat etmişler…

Bu gibi acı tabloları iki toplum da yaşadı. Ve halen savaşın yaraları sarılmış değildir. Savaş yapmak akıl işi olmadığı gibi savaş kışkırtıcılığı yapan kurumlar ve liderler dünyanın neresinde olursa olsun, tutuklanıp yargılanmadığı sürece bu acılar tekrarlayıp duracak…

Sevgili nazik kardeşim… Hayatta olmadığını 47 yıl sonra öğrendim…

Artık seninle yolda karşılaştığımız kızlara selam verişimizi konuşamayacagız. O dönemin modası olan bol paçalı pantolonları konuşamayacağız. Düğününde Gumbaron (sağdıç) olmamı isterdin, o da olmadı...

Cennet mekanın olsun sevgili kardeşim!!!”

 

ANNA ÇELEBU’NUN YAZDIKLARI...

Salih Mehmet bu yazdıklarını kendi sosyal medya sayfasında paylaşınca, babası bazı Kıbrıslıtürkler tarafından 1964 yılında öldürülmüş olan, buna karşın Kıbrıslıtürkler’le barışı savunan değerli arkadaşımız Anna Çelebu ise özetle şöyle yazdı:

“İki gün önce Kıbrıslıtürk Salih Mehmet’in Vadili’den çocukluk arkadaşı Andreas Boyacı’nın 1974^te savaşta Ayyorgi-Girne bölgesinde öldürülmüş olmasından onca büyük acıyla söz etmesini okudum – önce bu iki arkadaş ve tarihleri için gözyaşı döktüm. Sonra da yurdumuza bunca yıkımı getirenlere öfkelendim.

Salih, Vadili’den çocukluk arkadaşı Andreas Boyacı’nın öldürülmüş olduğunu internette öğrenmişti, sevecenlik dolu güzel sözcüklerle savaştan önce gerçek birer arkadaş olarak yaşanmışlıklarını anlattı.

Fakir ailelerine yardımcı olmak için yaz aylarında cep harçlığı karşılığı nasıl çalıştıklarını anlattı.

Köylerinin yakınlarında Andreas, kalıpçı çırağı, Salih ise demirci çırağı olarak inşaatlarda çalışmaktaydılar. Her zaman birlikteydiler ve sevgi dolu bir dostlukları vardı. 17 yaşın altında gençlerdi. Gerçek dostlardı...

Vadili’den bir Kıbrıslırum ile Sinde’den bir Kıbrıslıtürk... İki köy arasındaki mesafe ise yalnızca 1.5 kilometre idi...

Salih, o yaşlarda kızlarla ilgili paylaştıkları sırları anlatıyor, modaya uygun görünmek maksadıyla bol paça pantolon almak istediklerini hatırlıyor, birbirlerine vermiş oldukları sözleri hatırlıyor... Birbirlerinin düğününde “gumbaro” (sağdıç) olmak için verdikleri sözleri, jukebox’a (“müzik kutusu”) şilin atarak en sevdikleri popüler şarkıların çalınmasını dinlediklerini hatırlıyor... “Milyonlar” adlı popüler bir şarkı dinliyorlarmış o zaman... O yaşlardaki gençlerin paylaştığı şeyler bunlar...

1974’te savaş her ikisini de karşıt kamplarda asker olarak buluyor. Eğer gerekirse birbirlerini öldürmek zorunda olacakları bir konumda... Savaşın laneti onları ayırıyor, kendi seçimleri olmayan şeyler yapmaya zorluyor...

Ondan sonra yolları ayrılıyor. Kıbrıs, ikiye bölünüyor...

Salih yerleşiklerin rejimini bırakıp Londra’ya gidiyor ve Andreas da 47 yıl boyunca “kayıp” oluyor, sonra kalıntıları bulunup defnediliyor... O kadar küçük yaşta bir kahraman... Ailesiyle mutlu olmaktan yoksun bırakılan bir çocuk... Hiçbir şey yaşamasına fırsat verilmeyen bir genç... Hatta bol paça pantolon bile giyemeyen bir genç!

İki arkadaş bir daha buluşamamış... Birlikte yaşadıkları güzel hatıraları saklamış Salih...

Salih, şimdi bir daha yurdumuzda savaş çıkmamasını istiyor yalnızca...  Çocukluk arkadaşına “Mekanın cennet olsun” diyor... Andreas ise olduğu yerden bir kez daha o popüler şarkıyı, “sana milyonları vereyim” şarkısını dinlemek istediğini söylüyor...

Fotoğraflarda Andreas görülüyor ve aynı yaşlardaki Salih...”

 

*** 11 Mayıs 1964’te Barclays Bank’tan güpegündüz kaçırılarak “kayıp” edilen Ertuğrul Veli’ye ilişkin hatıralar...


“Ertuğrul Veli, babamın arkadaşıydı...”

11 Mayıs 1964’te çalışmakta olduğu Maraş’taki Barclays Bank’tan güpegündüz kaçırılarak “kayıp” edilen ve yıllar sonra Prodaras’ta yürütülen kazılarda başka bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’le birlikte bir toplu mezarda gömülü olarak bulunan Ertuğrul Veli’ye ilişkin sosyal medyada “Unite Cyprus Now” grubunda paylaştığımız onun kaçırılmasına bir Kıbrıslırum polisin karışmış olabileceğine ilişkin bir yazıyı okuyan bazı Kıbrıslırumlar, bu konudaki hatıralarını paylaştılar.

Konuyla ilgili olarak Yannakis Pavlidis, yazımıza ilişkin olarak şöyle yazdı:

“Ben çocukken, Bay Ertuğrul Veli’yi Barclays Bankası karşısında bir bakkal dükkanı olan babamın dükkanına geldiğini hatırlıyorum. Rahmetlik babam ile Bay Ertuğrul’un iyi ilişkileri vardı... Tamamen bir tesadüf sonucunda 15 sene önce Londra’ya giden bir uçuşta, onun oğlu Veli ile tanıştım. O günden bu yana iyi arkadaşız... Hayatlarımızda yaşananlara ilişkin hissettiğimiz acılara karşın, çok güçlü dostluğumuzu koruyoruz, benim Kıbrıslırum, onun Kıbrıslıtürk olduğumuzu değil, bizim Kıbrıslı olduğumuzu düşünüyoruz!!! Bay Ertuğrul, nur içinde yatsın...”

Yulla Kiriaku ise bu konuda şöyle yazdı:

“Benim annem Maraş’ta o dönemlerde NAAFİ mağazalarında çalışmaktaydı ve bu konuda yaşananları bana defalarca anlatmıştı... Nasıl geldiklerini, tüm Kıbrıslıtürkler’i nasıl toplayıp götürdüklerini anlattıydı bana. Bir tek kişi, sanırım kasap Hasan’dı o, asansöre binmiş ve sürekli olarak yukarı ve aşağı doğru düğmelere basarak yakalanmaktan kurtulmuştu. Annem bunlara “Ta Pethkia” diyordu ve bunların Paralimni’den geldiklerini ve kurbanlarını da oraya götürdüklerini anlatıyordu. Annem bir sene önce vefat etti. Bana EOKA’cı “çocuklar”ın İngilizce öğretmeni Bay Yannakis’i de nasıl öldürdüklerini anlatmıştı... Sırf İngilizce öğretiyor diye Bay Yannakis’i bisikletini sürerken öldürmüşlerdi... Annem, Bay Yannakis’in çok iyi bir insan olduğunu anlatmıştı bana... Bu insanlar annemi de bir gün tehdit etmişlerdi çünkü o dönemlerde “alaca” kumaş yerine kırmızı bir entari giyiyormuş... (EOKA döneminde, İngiltere’den ithal kumaşlardan dikilmiş giysiler yerine yerli olarak dokunan alaca kumaştan giysiler giyiliyor ve böylece sömürge yönetimine boykot uygulanıyordu – S.U.)  Annem bana EOKA’nın başka masum insanlara yönelik nasıl şiddet uyguladıklarına ilişkin başka öyküler de anlatmıştı...”

 

NELER YAZMIŞTIK?

Ertuğrul Veli’nin kaçırılıp “kayıp” edilmesinde yer alan Kıbrıslırumlar’dan birisinin polis olduğuna ilişkin 24 Temmuz 2017 tarihinde bu sayfalarda yer alan yazımızda şöyle demiştik:

“Bir Kıbrıslırum okurumuz, 11 Mayıs 1964’te Maraş’taki Barclays Bank’ta Müdür Yardımcısı olarak çalışan Ertuğrul Veli’yi işyerinden güpegündüz kaçıranlar arasında bir de Kıbrıslırum polisin bulunduğunu öne sürdü.

Sözkonusu okurumuz bizimle şu bilgileri paylaştı:

“Ertuğrul Veli’yi kaçırıp “kayıp” edenler arasında bir de Kıbrıslırum polis vardı… Onu kaçıran P. ailesinden birisi polis olarak görev yapmaktaydı.”

11 Mayıs 1964’te “kayıp” edilen Ertuğrul Veli, Prodaras (Paralimni) bölgesinde Kayıplar Komitesi’nin yürüttüğü kazılarda, başka “kayıp” Kıbrıslıtürkler’le birlikte gömülü olarak bulunmuştu…

Bu okurumuza verdiği bu bilgi için teşekkür ederiz. Bu bilginin doğruluk derecesini araştırmayı sürdüreceğiz…

(Ertuğrul Veli’nin Barclays Bankası’ndan kaçırıldığı gün, Lefkoşa polis müdürü Pandelidis’in oğlu ile birkaç Yunan subayının Mağusa suriçine girmeye kalkışıp vurularak öldürüldükleri gündü...  Buna karşılık “intikam” gerekçesiyle onlarcda masum Kıbrıslıtürk yollardan ve NAAFİ ve Barclays Bankası gibi işyerlerinden kaçırılmışlar, öldürülmüşler ve naaşları da çeşitli kuyulara ve tarlalara saklanmıştı. Bu birkaç gün süreyle devam etmişti. Bu işe Kıbrıslırum ordusu da karışmıştı. Bir arkadaşımız bize bu “intikam”ın aslında Mağusa suriçinde öldürülen Yunan subayları için yapıldığını aktarmıştı...)

Ancak şunu söyleyebiliriz: 1963 olaylarında, pek çok Kıbrıslıtürk’ün kaçırılma veya tutuklanarak “kayıp” edilme olayına bazı Kıbrıslırum polisler de karışmıştı… Bunlar arasında Deftera’da, Trikomo’da, Salamis’te, Lefkoşa Baf Kapısı’nda görev yapan bazı Kıbrıslırum polisler de bulunmaktaydı…

Geçtiğimiz günlerde bu sayfalarda yayınlamış olduğumuz halen yaşamını Avustralya’da sürdürmekte olan Tserili Spiros Konstantinu, o dönem Kıbrıslırum polisinin sağcı eski EOKA’cılar’dan yardım istediğini ve onları bu şekilde bu olaylara dahil ettiğini ayrıntılarıyla anlatmıştı…

Deftera polisinden üst düzeyde bir polis, Aretyu’ya giderek buradaki bazı Kıbrıslıtürkler’i evlerinden toplayarak “kayıp” etmişti… Aretyu’dan “kayıp” bu Kıbrıslıtürkler’den geride kalanlar, Tseri’den bir Kıbrıslırum okurumuzun gösterdiği bir kuyuda bulunmuştu… Tseri’de ayrıca aynı okurumuzun göstermiş olduğu başka bir noktada da Mağusa’dan “kayıp” bir Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşılmıştı… Böylece bu okurumuzun yardımlarıyla Kayıplar Komitesi’ne gösterdiğimiz Tseri’deki iki farklı noktada dört “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşılmıştı.

“Kayıp” yakını Sevilay Berk’in annesi Şefika ile babası Hüseyin Ahmet Kamber’in kaçırılarak “kayıp” edilmesinde de başka bazı Kıbrıslırumlar’ın yanısıra Trikomo’da görevli bir Kıbrıslırum polisi de karışmıştı. 1964 Mayısı’nda “kayıp” edilen Şefika ile Hüseyin Ahmet Kamber’den geride kalanlar, bir Kıbrıslıtürk okurumuz aracılığıyla bize ulaşan bir Kıbrıslırum okurumuzun yardımları ve yer göstermesi sonucunda, yıllar sonra Trikomo’da bir kuyuda bulunmuştu. Kayıplar Komitesi iki kez göstermiş olduğumuz bu alanda yürüttüğü kazılarda Sevilay Berk’in annesi ve babasından geride kalanları bularak çıkarmış ve DNA testleri sonucunda defnedilmek üzere Sevilay Berk ve kardeşlerine vermişti…

(Koççinodrimitya’dan da bazı polisler, 1963-64 yıllarında bazı Kıbrıslıtürkler’in “kayıp” edilmesine karışmıştı... Öldürülüp naaşları “kayıp” edilen bu Kıbrıslıtürkler, Koççinodrimitya’nın hemen dışındaki sıra kuyulara gömülmüşlerdi ve okurlarımız bu kuyuları bize göstermişler, biz de Kayıplar Komitesi’ni bilgilendirmiştik ve yürütülen kazılarda bu sıra kuyularda yedi “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar bulunarak kimliklendirilmiş ve ailelerine verilerek aileleri tarafından törenle defnedilmişlerdi...)

https://www.yeniduzen.com/ertugrul-veliyi-kacirip-kayip-eden-kibrislirumlardan-birisi-polisti-11001yy.htm?fbclid=IwAR2fHqYvxU2dzUwVAWcTVezZforAsy-OsikGC_PmZk7RosKnW9c6HZzfe-U

marastaki-barclays-bank-subesi-ertugrul-veli-buradan-alinip-gupegunduz-kacirilmis-ve-baska-kibrisliturklerle-birlikte-oldurulerek-prodarasta-bir-yere-gomulmustu.jpg
Maraş'taki Barclays Bank şubesi... Ertuğrul Veli buradan alınıp güpegündüz kaçırılmış ve başka Kıbrıslıtürkler'le birlikte öldürülerek Prodaras'ta bir yere gömülmüştü...

Bu yazı toplam 2929 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar