1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Birilerine inat…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Birilerine inat…

A+A-

Yıllar önce, yaklaşık 20 yıl önce evlerini terk etmek zorunda kalmışlardı… Daha çocuktular… Şimdi gençliklerinin verdiği güçle o yıllar önce terk etmek zorunda kaldıkları evleri görmeye İsrail’e Ramla kasabasına gitmişti üç kuzen...

Önce Yaser çaldı evlerinin kapı zilini… Kapıya çıkan kadın kovmuştu Yaser ve kuzenlerini…

Sonra Gıya buldu ailesinin yaşadığı evi… Gıya’nın evleri okul olmuştu… Rica ettiler, uygun bir saatte gezdirdi onları okulun müdüresi eski evinin şimdi okul olmuş odalarını… En azından gezebilmişti, girebilmişti Gıya o evin odalarına… Aklında kalmışsa bazı hatıralar, onları da tekrar yaşayabilmişti…

Sırada Beşir vardı. Kısa bir aramadan sonra bulabildi eski evini… Hatırasında o evin bahçesine babasının diktiği limon ağacı vardı.

“Beşir metal kapıda durdu ve zile bakındı. Annesi Zekiye’nin kaç kez bu kapıdan geçtiğini merak etti! Babası Ahmed kaç kez yorgun argın işten döndüğünde bu kapıyı, eve geldiğini belli eden, kendine özgü bir şekilde çalmıştı!

Beşir Hairi zile uzandı ve bastı.”

***

Kısa bir giriş yaptığım ve tırnak içinde Sandy Tolan’ın ‘Limon Ağacı’ kitabından alıntıladığım paragrafın hissettirdiklerini biz de o kadar yaşadık ki… Hâlâ da yaşamaya devam ediyoruz.

Filistinli Beşir’in eski evinin zilini çaldığında kapıyı açan Musevi Dalia ile kuracakları diyaloğun henüz okumadığım kitabın geri kalan sayfalarında bölgenin barış umudunu geliştirmek için kullanacaklarını biliyorum.

Bizdeki iki toplumlu çalışmalar gibi… Gittiğimizde veya geldiklerinde kurulan diyalogların iki toplumun birbirine olan güvensizliklerinin güvene dönüşmesini gördüğümüz gibi…

***

Beşir ve kuzenlerinin evlerini ararken karşılaştıkları farklı yüzler ve davranışları biz de yaşamadık mı Kıbrıs’ta… Kıbrıslılar olarak biz de farklı farklı karşılanmadık mı eski evlerimizde oturanlar tarafından… Kimisi kapısını da açmadı evin, kimisi hoş karşılamadı ama kimisi aldı bağrına bastı. Kimisi yıllardır evinde özenle sakladığı eski ev sahiplerinin fotoğraflarını teslim etti.

Dostluklar da kuruldu aileler arasında… Gidip gelmeler başladı, gezmeler tozmalar geldi ardından… Birbirimize eski olanı hatırlattık, yeni olanı gösterdik. Konuştuk, tartıştık, anlaştık, anlaşamadık ama konuşmayı becerebildik. Savaşın ve yılların böldüğü Kıbrıs’ı ebediyen birleştirmek için bireysel olarak da katkı koymaya devam ediyoruz.

Liderlerin ağır aksak yürütmeye çalıştıkları müzakereler esnasında bir ihlal uyarısına karşı bilim gemisinden Osmanlı kafalarında verilen mehter marşı cevabının o kafadakilerin dışındakiler tarafından Beşir ve Dalia’nın kurmaya çalıştığı diyalog çalışmaları gibi çalışmaları güçlendirdiği de bir gerçek. Birileri mehter marşı çalmaya devam etsin. Çağın müzikleri artık çok değişti. Savaş çığırtkanlığı yapmayan, dostluğu, kardeşliği, sevgiyi arayan her türlü müzik…

Biz artık Kıbrıslılar olarak kapıları çaldığımızda ikram edilen bir sade kahvenin sıcaklığını, dostluğunu, birlikteliğini çoğaltıyoruz. Engel olmaya çalışanlara inat, bahçelerimizde diktiğimiz ağaçların meyvelerini birlikte toplamak için çabalıyoruz.    

 


Olağanüstü toplantı

mec.jpg

Mecliste ‘trafik özel oturumu’ vardı ama ne Başbakan, ne de Ulaştırma Bakanı Meclis’te yoktu. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! derler. Zeki Çeler öncülük etmiş, Meclis trafik konusunda olağanüstü toplanmış, çok da iyi olmuş ama sonuç ne çıkmış? Bir karar alındı mı, acil önlemler istendi mi, fikirler ortaya çıktı mı yoksa yine bir yerlere havale mi edildi! Sadece konuşmada mı kaldı! Gördüğümüz, okuduğumuz kadarıyla bazı öneriler de var; Ehliyet verme sisteminin değişmesi, trafikte kriz masası oluşturulması, okumaya gelen öğrencilerin bir eğitimden geçtikten sonra araba kullanabilmeleri, cezalardan elde edilen gelirin yine trafik için kullanılması ve toplu taşımacılığın yaygınlaştırılması gibi… Bu öneriler ne kadar değerlendirilir, başka öneriler gündeme gelir ve gerçekten trafikte bir iyileştirme çalışması başlar mı yoksa sadece konuşmada mı kalır! Yine de olsun… Sadece konuşma da olsa bir de ‘kadına şiddet’ konusunda olağanüstü bir toplantı yapmakta yarar var sanırım. Dikkatlerin çekilmesine ihtiyaç var çünkü.


Bilim insanı değiller mi!

Anadolu Ajansı haberine göre “Akdeniz açıklarında sismik arama faaliyetlerine başlayan Barbaros Hayrettin Paşa gemisine, Kıbrıslı Rum yetkililer tarafından telsizle "Kıbrıs münhasır ekonomik alanında arama yapıldığı mesajını kabul edin" uyarısında bulunuldu. Bunun üzerine gemi mürettebatı da telsizden Kıbrıslı Rum yetkililere Mehter Marşı dinleterek karşılık verdi.” Afferin, ne güzel yaptınız, ‘gururlandık, göğsümüz kabardı, tüylerimiz diken diken oldu.” Yahu bu neyin kafası allahaşkına!.. O gemi bir araştırma gemisi… Yani içinde bilim insanları var… Böyle bir cevap, bilim insanlarının hangi kafasına göre verilir? Yoksa içinde bilim insanı yok mu!

 


İskele sahili

İskele sahili harika olmuş… Uzun zamandır geçmemişim o taraflardan… Geçince ‘vay be’ dedim. Yürüyüş, bisiklet yolları, ışıklandırma, çemberler… Ve de Girne’de bulamadığımız, bulduğumuzda giremediğimiz plajlar… Hangi belediye dönemi… Şimdiki mi, önceki mi, önce başladı da şimdi mi bitirildi bilmiyorum, önemi de yok zaten... O yolda arabayla giderken hizmeti gördüm. Nasıl olmuş, nasıl yapılmış, para nereden gelmiş, geldiği yerde sorun da yoksa helal olsun demekten başka yapacak bir şey yok.


Gözlerin rengi, biçimi ne kadar farklı olursa olsun gözyaşlarının rengi aynıdır.

Afrika Atasözü

Bu yazı toplam 2790 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar