1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Birlikte bir gelecek kurarken acımızın ve umudumuzun önemi…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Birlikte bir gelecek kurarken acımızın ve umudumuzun önemi…”

A+A-

Kıbrıs’ta gemişle yüzleşme için etkinlikler devam ediyor. İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Kurbanları Örgütü “Birlikte Başarabiliriz” ile Aşşa Omonya Spor Kültür Derneği’nin ortak etkinliği “Birlikte bir gelecek kurarken, acımızın ve umudumuzun önemi” yarın akşam (26 Kasım 2024 Salı) saat 18.45’te, Lefkoşa’da PEO ETKA etkinlikler salonunda yapılacak. Etkinlikte “Birlikte Başarabiliriz” örgütü lideri Hristos Efthimiu, “Kayıplar ve uzlaşı için mücadelelerimizi birleştirmek: “Birlikte Başarabiliriz” örgütünün deneyimleri” konusunda konuşacak ve bu konuda deneyimini paylaşmak isteyen Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kayıp yakınları da bu sunuşa katılacak.

Gecede biz de “Kıbrıs'ta umut arayışı: 1963 ve 1974'te hayatlar kurtaran Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler” konusunda bir sunuş yapacağız ve gerek 1963-64’te, gerekse 1974’te kendi toplumu dışından başka toplumlardan insanların hayatlarını kurtarmış olan isimsiz kahramanlardan örnekler vereceğiz…

Etkinlikle ilgili olarak yapılan açıklamada şöyle denildi:

“İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş kurbanları Örgütü “Birlikte Başarabiliriz” ile Aşşa Omonya Spor Kültür Derneği’nin birlikte gerçekleştirecekleri etkinliğe Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk kayıp şahısların yakınları da katılarak söz alacak. “Birlikte Başarabiliriz” örgütü deneyimlerini paylaşarak, kayıplar ve ülkemizin yeniden birleştirilmesi için verdiği mücadelelerden örnekler vererek, gerek 1963’te, gerekse 1974’te hayatlar kurtaran Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların öykülerini aktaracak.”

Etkinlik halka açık olarak yapılıyor.

 

BİRBİRİNİN HAYATINI KURTARANLAR…

Gerek Kıbrıslırum, gerek Kıbrıslımaronit, gerekse Kıbrıslıtürkler arasında birbirinin hayatını kurtaranlardan örnekler vereceğimiz gecede Kıbrıs Cumhuriyeti Milletvekili Cengiz Ratip, Stroncilo muhtarı Stavros Poyrazis, Alpay Topuz, Ertan Akıncıoğlu, Dalili Hristofis Poseidias, Dromolakşa (Mormenekşe) Muhtarı Yorgis Muzuros, Kiti (Çite) muhtarı Panayotis Kostis Batsalu, Dromolakşa (Mormenekşe) Papazı Klenthis, Lefkonuklu usta Hristos Kiprianu ve Çatozlu işçisi Ahmet Yorgancı, Vadilili Hasan Salih Kasap, Lapatoz Muhtarı Andreas Hristodulu, Pileli Panayotis Theodosiu Diğenis, Ezel Aktürel, Takis Hacıdimitriu, Dr. Kaya Bekiroğlu, Dr. Andreas Dimitriadis, Dr. Kostas Hacıgagu, Aya Marina Papazı Andreas Frangu, Antreas Efstathiu ve Mehmet İsmail Sağman gibi hayat kurtarmış olan insanların insani duruşlarına dair araştırmalarımızdan ve röportajlarımızdan elde ettiğimiz bilgileri fotoğraflarıyla birlikte paylaşacağımız bir sunuş yapacağız.

Etkinlik halka açık olup ücretsiz olacak ve Türkçe-Rumca simultane çeviri de sağlanacak.

sayfa-17-nedi-zanettu-ve-kizkardesi-thelma-hayatlarini-kurtaran-ezel-aktorele-yillar-sonra-tesekkur-plaketi-verirken.jpg

Nedi Zanettu ve kızkardeşi Thelma, hayatlarını kurtaran Ezel Aktörel'e yıllar sonra teşekkür plaketi verirken

sayfa-17-afisss.jpg


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAZILAR…

“Uğur Mumcu’nun öldürülmesi ve bir kırık gözlük...”

Serdar GÜNDOĞ/T24

Hiçbir ölüm haberi beni bu kadar sarsmamıştı. O anlarda ekran karşısında kendimden hiç beklemediğim kadar hıçkırıklar içindeydim.

Kimse yoktu evde, iyi ki de yoktu, nasıl ağlayacağımı hiç bilemezdim...

İlhan Selçuk’un dediği gibiydi, bile bile ölümle ladese tutuşmuştu, tutuşmuştu evet, ama her zaman ölüme karşı hayatın en cesur tarafıydı ki o.

Uğur Mumcu...

***

Aldığımız kitaplara o günün tarihini ve adımızı mutlaka yazarız, eğer ben unutursam Burcu unutmaz.

Sevgili eşim, üniversite yıllarımızda paylaştığımız sıralara küçük notlar bırakarak aşkımızı ilan ettiğimiz zamanlarda aslında benim aldığım fakat el koyduğu Mumcu’nun ‘Sakıncalı Piyade’ kitabına yapmış aynı şeyi ve altına da ben not düşmüşüm:

“Yaşamda beraber olmak ve de kitaplarda buluşmak ne güzel...”

Üstünden 30 yılı aşkın süre geçmiş ve gün geçmiyor ki o notların ve kitapların süslediği evimizin bir köşesinde böyle bir nota ve kitaba rastlamayalım...

Solcular yaşamın tarafıdır...

Solcular her türlü zalimliğe ve zalime karşı her zaman yaşamın tarafında saf tutmuşlardır.

İşte o yanı solcuların bazı günlerde çok ağrıyor, çok yanıyor...

Çığlık çığlığa yarı gecelerde uyanır ve bir ağıtın içinde bulurlar kendilerini.

Öyle bir geceydi dün gece. Sabaha daha çok varken; TRT, gözyaşlarının göğe karıştığı o günü nasıl vermişti diye düşünerek tekrar izledim.

Sular seller gibi okunan ve hala tüylerimi diken diken eden türkülerin arasında TRT sunucularından Mesut Ertuğay’ın o anlarda kalabalığın arasında dile getirdiği sözleriyle ilk kez karşılıyormuşum gibi geldi:

“Mumcu’yu mezarlığa getiren on binlerce kişi cumhuriyeti kuranlar kadar büyük adımlar atıyordu. Ve sonsuza kadar hiç sönmeyecek, Atatürk, demokrasi, bağımsızlık meşalesini inançla taşıyorlardı. “

Öyle bir kanal var mı yok mu diye unuttuğum bugünlerde bu doğaçlama sözleri TRT sunucusundan işitiyor olmak özellikle son yirmi yıldaki sosyo-siyasal düşün karmaşamız içinde beni epeyce etkiledi.

2000’li yılların sonuna doğru bu karmaşadan nasibini alıp kendini TRT Radyo sunuculuğunda bulan Ertuğay’ın son cümlesini bir ayrıntıyı vermek için ayırdım:

“Bu, aslında Mumcu için yapılan son görev değildi. Bu, her gün geliştirmek zorunda olduğumuz çağdaş Kemalist düşünce görevinin bugünkü mesaisi idi.”

(Bu cümleye bir not düşmek gerekir; kendine Kemalist diyenlerle ya da bu şekilde kodlananlarla Kemalizm’i bir ideoloji olarak görenlerin sert eleştirileri arasında bir isabet değil bir ıskalamanın olduğunu daha muhtemel görüyorum.)…

***

Uğur Mumcu, mahpushane yıllarında yakalandığı ülsere konulan 12 parmak tanımını 12 Mart ülseri olarak düzelttiği günlerden sonra mesleki yaşamına gazeteci olarak devam etme kararı alır: 

“Bir ilerici, bir solcu, sosyalist nasıl ad verirseniz verin bu akımların içinde olan bir insanım ve düşüncelerimi basın yoluyla halka aktarmayı ve düşüncelerimin savaşımını basın yoluyla vermeyi uygun buldum.”

Düşünceleri nedeniyle tutuklanan ve ardından sakıncalı piyade siciliyle askerlik yapan Uğur Mumcu, inandığı yolda mücadelesini özgürce yapabilmek için üniversite kürsüsünü değil gazeteciliği seçmişti.

Ve bu mücadelesi, aramızdan ayrıldığı o karlı Ankara sabahına kadar devam etti.

“Yahu adam öldürülüyor adam, vicdanlarınızı seçim sandıklarından çıkarınız, politikacı olarak değil, insan olarak düşünün.

Sebil midir bu insanların kanı...”

 Sağ sol demeden Allah’ın her günü akan kan karşısında 80’ler öncesi böyle isyan etmişti Uğur Mumcu.

O isyan, bu yazıyı yazarken bir yandan da Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetini aklıma getirdi.

Solcular, bu siyasi cinayeti seçim sandıklarına gömmek istemiyor, her zaman olduğu gibi, Mumcu’nun da yaptığı gibi sağ-sol demeden sorguluyor...

***

Türkiye laiktir, laik kalacak...

Mumcu’nun cenazesinde ve sonrasındaki tüm anmalarda en çok atılan sloganlardan biriydi.

Bekir Ağırdır hocamız da önümüzde tarihi olarak kabul edilen seçimler için ‘nasıl bir yaşam istiyoruz bunu seçeceğiz’ diye söylerken kastettiği aslında aynı şey.

Yani Uğur’un katilleri olarak malumu ilan ettiğimiz aşırı İslami hareketlere karşı bir refleksle haykırılan slogan bugün yine bir yol ayrımı olarak karşımızda duruyor.

***

Açıkçası o kahreden günün hemen ertesinde çıkan Cumhuriyet gazetesinin başlığı, içimdeki öfkenin karşılığı değildi:

“Susturamayacaklar...”

Çok merak etmiş sabahın köründe bayiye gidip almıştım ama değildi bu, susturmuşlardı, o bir daha yazamayacaktı, konuşamayacaktı da...

Ne kadar çok yazdığını ve neler neler anlattığını unutmuş olmalıydım, her ölümün erken olduğunu da bilmeden...

Hemen telefonlara sarıldım, Cumhuriyeti arıyor her çıkana ‘Gözlem’ köşesinde yazıları yayımlanmaya devam etmeli diyordum.

Çocuk değildim de 25 miydim ne, sataşacak gibi, sözlerimi dinlemeleri kesin gerekli gibi her telefona çıkanla kavga etmeden ama kavgayı hazır şekilde konuştum...

Benim kadar önemsiyor olamazlarmış gibi, benim kadar değer vermiyorlarmış gibi birkaç gün daha dövündüm durdum.

Köşesi bir süre devam etti gerçekten... Sonra ölümüne biz de Cumhuriyet gazetesi de alıştı.

Ve sonra o köşe sustu...

***

Ağrı Patnos’ta sakıncalı bir piyade iken, tümen komutanı görmek ister. ‘Prensip sahibi’ diye dalgacılığa vurduğu bir astsubay eşlik ediyordur ona.

Tümen komutanı ile görüşmeden bir adım önce iki askeri yargıç, Uğur Mumcu ile karşılaşır ve aralarında senli-benli bir sohbete anlam veremez bu astsubay, sorar:

- Nereden tanıyorsun hakimleri?

- Fakülteden.

- Sen de bu işlere karışmasaydın, böyle hakim olurdun, bak şimdi haline.

- Halimde ne var?

Hakikaten ne vardı Uğur Mumcu’nun halinde!

O diyor ki:

"Ben Atatürkçüyüm. Ben, cumhuriyetçiyim. Ben lâikim. Ben antiemperyalistim. Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım. Ben insan hakları savunucuyum.

Ben, terörün karşısındayım. Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır."

Varoluşun en erdemli sorunsalı şu olmalı;

Bir insan ömrünü neye vermeli?

Bir kırık gözlük başlı başına bir yanıt değil mi sizce de?

Eyvallah…

(T24 – Serdar GÜNDOĞ – 23.1.2023)

Bu yazı toplam 343 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar