Bisiklet notları: Lefkoşe’den Lefkoşa’ya!
Sabah erken sayılan bir saatte ama çok da erken değil yani, Lefkoşe’den Lefkoşa’ya ve Lefkoşa’dan Lefkoşe’ye bisiklet sürüşümüzü yine yaptık…
Geçtiğimiz hafta, dünle birlikte bu üçüncü Kuzey – Güney bisiklet sürüşü oldu!
-*-*-
Abartmanın anlamı yok, toplamda 20 kilometre kadar sürüyorum, iki tarafta gördüklerimi veya hissettiklerimi, yazmaya çalışıyorum…
-*-*-
Bisiklete bindiğim anda kafamda bir gün önce yazdığım Baro ile alakalı yazı vardı…
Bakın, yazı yazarken, hedefimde asla bir kişi yoktur…
Meselem kurumla ya da kurumlarladır!
Baro konusuna geleceğim!
Ama önce birkaç örnek vereyim!
-*-*-
Örneğin Juju!
Ne kim olduğu ile uğraşırım, ne de ne yaptığı ile!
Ama Juju hakkında “sahte diploma soruşturması” varsa, “sakın aday olma, aman sakın aday yapmayın, bunun adı pişkinliktir, yüzsüzlüktür” derim…
Haaa aklansın, vallahi da billahi da isterseniz başımız ilk kadın cumhurbaşkanı seçin!
En kötü ihtimalle O da selfi çekip paylaşacak; bugün da hava çok sıcak!
Güneş doğdu, battı falan!
-*-*-
Bir diğer isim Cafer Gürcafer…
Abi senle ilgili çok ciddi bir mahkeme süreci söz konusu…
Beraat etmeni yemin ederim canı gönülden dilerim…
Ama şu anda bu ülkenin en zengin iki ya da üç örgütünden birinin başında olman kesinlikle uygun değildir!
-*-*-
Ha gelelim inşaat yatırımları meselesine!
Cafer Gürcafer, Türkiye’de bir gazeteye demeç vermiş ve demiş ki, “yatırımcı gelsin, burası Miami’dir!”…
Yapma Allah aşkına!
-*-*-
Üç tane faşist ırkçının oyununa gelmeyelim!
Bu ülkeye en ciddi ve en büyük parayı getirenlerden biri Simon Aykut’tur!
Ne yaptık Simon Aykut için?
-*-*-
Parayı akıtırken oh oh oh ne güzel!
Hep beraber yiyelim Simon!
Akabinde ne oldu?
Adamı tutuklattık!
Evet, biz tutuklattık!
Sonra kaderine terk ettik!
“Yahudi, yaptığı dev apartmanın çatısından dürbünle Türkiye’mizi gözetliyor” demedik bir tek!
Allaha şükür!
-*-*-
Ama hepsinden ayıbı nedir biliyor musunuz?
Şimdi Simon Aykut’un yatırımlarına, mallarına çökmek için tilkilik çeviriyoruz!
Ne acı ne acı!
-*-*-
Neyse!
Gelelim Baro konusuna…
Baromuz, yani ülkedeki avukatlarımızın tamamının mesleklerini yerine getirmek için üye olmak zorunda bulundukları “birlik”; bir adet tüzük yapıyor ve şu anda bu tüzüğün ilgili yasa ya da yasalara aykırı olduğu mahkemededir!
-*-*-
Benim kişilerle bir derdim yok!
Baro başkanıyla da baronun seçerek Yüksek Adliye Kurulu’na gönderdiği avukat kardeşimizle de zerre sıkıntım, sorunum yok!
Ama benim derdim şudur; herkes yasalara aykırılık yapabilir da avukatların toplandığı kurum yapmamalı!
Bilmem anlatabildim mi?
Haaaa mahkeme henüz karar vermemiş olabilir; ona da saygım sonsuz ancak ya mahkeme baronun hazırladığı tüzüğün yasaya aykırı olduğuna hükmederse?
-*-*-
İşte bu yüzden Lefkoşe – Lefkoşa kıyası yapıyorum!
Çünkü eminim, Kıbrıs’ın bölünmüş başkenti “Lefkoşa”nın, Türkiyeli kardeşler tarafından yönetilen ve aynı zamanda adı da Lefkoşe diye söylenen bölümünde ve KKTC’nin tamamında, “kokmayan” tuz dahi kalmamıştır!
-*-*-
Bisiklet ve külliye artık özdeşleşti!
İnşaat tam gaz sürüyor!
Yanından geçiyorum, toz yutuyorum!
-*-*-
Girne’de bitmeyeceği ve bitirilemeyeceği söylenen; ilk ihalesinde 65 milyon TL civarına mal olması hesaplanmış ama o ihalesiyle oynandığı için, şu anda neredeyse 500 milyon TL’lik masrafa yaklaşan bir dev harcama, hala boşa gitmiş gibi görünüyor!
Cümle çok mu karmaşık oldu?
Düzelteyim, “yedik, yediniz, yediler!”
Şimdi anladınız mı?
Yine mi anlamadınız?
Yazıklar olsun!
-*-*-
Evet külliye tam gaz!
Metehan sınır geçiş noktasına giden yolu da kapattılar kazıyorlar, yeniliyorlar, helal olsun!
Ama öte yanda trafik oldu sebze çorbası!
İçinde ne olduğu belli olmayan bir çorba!
-*-*-
Ve gelelim esas meseleye!
Külliye bir rezalet!
Çünkü hastanelerimiz – okullarımız yerine bu gösteriş abidesine para akıtılıyor…
Bunu defalarca yazdık!
Ancak daha da kötüsü var!
Ne mi?
Arsa bir Ermeni’ye ait!
O da değil!
Asıl sıkıntı, bina bitecek, ya da binalar, camisiyle beraber tamamlanacak, mefruşatını KKTC yapacak!
Ersin Tatar’a sandalye, Ersin Tatar’ın et ihtiyacı falan değil mesele; perdesinden tuvalet kağıdına, elektriğinden suyuna, gazına, ısıtmasına, soğutmasına, masasına, elektronik aksamına derken, KKTC Maliyesinde öyle bir para yok ki!
Bu da ne demektir?
Hepsi bize girecek demektir!
Zam ya da vergi canım, yanlış anlamayın!
-*-*-
Dün bisikleti Yenköent’ten Göçmenköy’e sürdüm…
Göçmenköy’den Büyük Han’a…
Arasta, Lokmacı ve Uzun Yol!
Kerimiya ve Gönyeli…
20 kilometre civarı…
Yavacccıg yavaccıg!
-*-*-
Arasta civarında askerlerimiz hafta sonu izninde…
Bir tanesi telefonda ailesi ile konuşuyor…
Su alırken kulak misafiri oldum!
Farklı bir dil konuşuyordu!
Türk askerine, Mehmetçiğe sordum, “abim, bu konuştuğun dil necedir?”…
Önce anlamadı, sonra kısık bir sesle, “Kürtçe dayı!” dedi!
-*-*-
Kürtçe!
Anadili tabii ki!
İlginç geldi!
Ama “dayı” demesine bozuldum!
Abi be gardaş, abi!
-*-*-
Her bisiklet sürüşümde, Lefkoşe’nin zavallılığı, Lefkoşa’nın özellikle bayındırlık açısından kalitesinden bahsederim…
Yine edeyim!
Bir yan fakir, bir yan zengin!
Bir yan çökük, pis öte yan dikik ve temiz!
Güney bakımlı, Kuzey bakımsız!
-*-*-
Haaaa, Kıbrıs meselesi yeniden ısınıyor ya!
Herkes meraktan geberecek!
Ersin Tatar, “haberim yok, BM bize bir şey söylemedi” diyor…
Ama herkes de çok iyi biliyor ki, yakında, o müzakerelere öpe öpe ya da seve seve katılmak zorunda kalacağız!
-*-*-
Unutmadan bir şey daha yazayım!
Olası anlaşmada, TC’den gelen göçmenler veya yerleşiklerin geldikleri yere geri gitmeleri meselesi de elbette tartışılacak…
Vatandaşlık konusu da!
Şunu söyleyeyim, kesinlikle kimseyi zorla geri gönderemezler!
Bir gönderdiklerini düşünün; Cumartesi Lefkoşa’nın Lefkoşe bölümünde gördüğünüz her yüz kişinin en az 97’si gider demektir!
Olmaz öyle şey!
-*-*-
Ve bir de şunu sorayım:
Dün sabah uyanır uyanmaz Ersin Tatar, Mağusa’dan güneşin doğuşunun fotoğrafını paylaştı…
Üzerinde TC Milli Futbol Takımı t – shirtü vardı!
Acaba, Nikos Hristodulidis, sabah uyansa “Protaras’tan güneş çok iyi doğdu” paylaşımını yaparken, üzerinde Yunanistan Milli Futbol Takımı forması olsa, ebesini ne yaparlar?
Sorum budur!
-*-*-
İşte farkımız!
Bizim, taksimci bir liderimiz var, bunu forması ile açıkça beyan edebiliyor ve koltuğu sağlama alıyor!
Güney’deki enosisçi olsa ne yazar!
Yunanistan’ın formasını bile giyemiyor!
İyi pazarlar dilerim!
Lefkoşa’daki Eleftheria Meydanı (Fotoğrafın çekildiği yer) ile Lefkoşe’deki mesela Sarayönü arasında, en az 50 senelik gelişmişlik farkı var! Üzgünüm ama öyle! Bunun sorumlusu, 50 yıllık rejimdir…