“Bitkisel hayatta gibiydim”
Pandemi sürecinde özel eğitime gereksinim duyan otizmli bir çocuk annesi olan Leman Çolakoğlu, 11 yaşındaki oğlu Ada Özdenay ile bu süreçte yaşadıklarını anlattı.
Fehime ALASYA
2 Nisan “Dünya Otizm Farkındalık Günü”nde, özel eğitime gereksinim duyan 11 yaşındaki Otizmli Ada Özdenay’ın annesi Leman Çolakoğlu, YENİDÜZEN’e özellikle pandemi döneminde yaşadıkları zorlıkları aktardı.
Okulun onlar için ‘sosyallik ve kaynaşma’ açısından önemi, COVID-19 pandemi sürecinde bir kez daha ortaya çıktı…
Yüz yüze eğitimin bir anda kesilmesiyle ailelerin yıllarca verdiği emek, onca çaba birkaç haftalık kısa sürede adeta yok oldu. Gün geçtikçe oğlu Ada ile evde kalmanın güçleştiğini, artık ne yaparsa yapsın bunun gelişimine fayda sağlamadığını gördüğünü ifade eden anne, o günlerde psikolojik olarak ne kadar yıprandıklarını anlattı.
Leman Çolakoğlu, “Üç haftanın sonunda tükenmiştim, artık oğluma bir faydam olmadığını, onun gerilediğini görüyordum, bu beni bitirmişti. Adeta bitkisel hayata girmiştim” dedi.
Özel eğitime gereksinim duyan otizmli bir çocuk olan Ada’nın kapanma sürecinde davranış bozukluğu sergilemeye başladığını anlatan Leman Çolakoğlu, yıllarca verilen emeklerin yavaş yavaş geri gittiğini gözlemlediğini, bunu gördükçe de kendini büyük bir çıkmazda hissettiğini anlattı.
Çocuğunun sadece bir birey olup kendi hayatını tek başına sürdürebilme kabiliyetine sahip olması hedefinde olan Çolakoğlu, çok uzun ve bilinmezliklerle dolu olan bu yolda kapanma sürecinde hiçbir zaman akademik gelişim kaygısı gütmediğini de dile getirdi. Çolakoğlu, “Öz becerileri öz bakımlarıyla ilgili kaygı duyuyoruz.” dedi.
Kapanma sürecindeki kötü günlerde, bir gölge anne, yani özel eğitim öğretmeni ile yavaş yavaş çıkmaya başladıklarını da anlatan Çolakoğlu, en büyük destekçisinin ise iki yıl önce boşandığı eşi ve iki arkadaşının olduğunu belirtti.
Ada, şu an özel eğitim merkezine devam ederken, annesi ise iş yaşamını sürdürüyor.
Kapanma süreci öncesi yüzmeye giden, tüm günleri dolu dolu geçen bir çocuk olan Ada’nın şimdi tüm aktiviteleri durdu. Oğlunun otizm yanında hiperaktif bir çocuk olduğunu da dile getiren anne Çolakoğlu, sadece otizmle savaşmadıklarını da belirtti.
Özel eğitimlerine 3 yaşında başlayan Ada, 11 yıllık bu süreçte hiçbir zaman okuldan geri bırakılmadı. 40 günlükken başladığı kreş deneyiminin ardından özel okul, eğitim merkezleri, yüzme kursları derken çok sosyal bir ortamda büyüdü. Ta ki pandemi sürecine dek…
“3 haftanın sonunda ikimiz de adeta delirmek üzereydik”
Kapanma sürecinde dış dünyayı evine sığdırmaya çalışan anne Çolakoğlu, yaşadıklarını şöyle dile getiriyor:
“Hiçbir zaman evde uzun süre kapalı kalmadık. Pandemi nedeniyle 3 hafta evden çıkmadığımız dönem olmuştu, bu tüm hayatımızı altüst eden ve bizi otizmli süreçte en başa, ilk günlere döndüren bir gelişmeydi… 3 haftanın sonunda ikimiz de adeta delirmek üzereydik. Yanımızda öğretmen de yoktu, işe gitmem gerekiyordu, ister istemez ekonomik kaygı duyuyorsunuz. Adanın gün be gün gerilemeye başladığını görüyordum, süreç dayanılmaz bir hal almıştı. Hemen bir özel öğretmen bulduk. Kapalı olduğumuz sürede bir yıl özel eğitim öğretmenimiz eve geldi.
Evde yemek yapması, kendi kahvaltısını hazırlayıp kaldırması gibi öz bakım becerilerini edinmesiyle zaman geçiyordu.
Bu süreçte evimizin içine dış dünyayı sığdırmaya çalıştık. Tüm aktiviteler, tüm faaliyetleri yapmaya çalıştık. Ama yapabildiğimiz kadar. Bir oyun parkını eve taşıyamazsınız, bir arkadaş ortamı evde yaratamazsınız… Trambolini, lego oyunlarını, birçok aktiviteyi eve sığdırdık, mutfakta çok uzun süre geçiriyorduk, şu anda Ada’ya yalnız yıkanmayı öğretmeye çalışıyorum. Ada çok sosyal bir çocuk olduğu için kapanma sürecimiz çok zordu.”
“Sanki bitkisel hayata girmiştim”
“Ada’nın otizmli olduğunu öğrendikten sonraki hayatımla öğrenmezden önceki hayatım arasında çok farklı oldu. Eşimle çok zor bir süreç yaşadık. Kabullenmesi de buna alışması da çok zor oldu. Ve kapanma sürecinde yine bu çaresizliği yaşadım. Manevi olarak yaşadıklarımı kelimelere dökebilir miyim bilmiyorum. Oğlum o dönem davranış bozuklukları göstermeye başlamıştı, benim dayanma, mücadele etme gücüm kalmamıştı. Çaresizdim ve nasıl mücadele edeceğimi bilmiyordum, hayatımın tüm artıları sanki silinmişti. Sanki bitkisel hayata girmiştim… Ben de o dönemde destek aldım, özel bir öğretmen bulunca ben de rahatlamıştım. İki arkadaşımın da bana bu sürede çok destek olmuştu. Kısa sürede toparladım.”
“Önce mutlu olmak, sonra oğlumu mutlu etmek zorundaydım”
“Pandemi sürecinde Ada’nın eğitimi için yurt dışına yerleşmeyi bile düşünmüştüm. Tek düşündüğüm Ada’nın eğitimi ve onun buradaki eğitiminin giderek gerilediğiydi. Çok zor bir süreçti. Bu süreçte işimi de değiştirdim, benim için de her şey adeta yeniden başlamıştı, oğlumun otizmini yeniden en başından yaşayıp yeniden kabullenmiş, yeniden ayağa kalkmıştım. Çalışmak ve oğluma bakmak zorundaydım, önce mutlu olmak, sonra oğlumu mutlu etmek zorundaydım. Tüm bunların bilinciyle kapanma sürecinin ardından adeta yeniden hayata tutunmuştum.”
Problem davranışları ortaya çıktı, tek çareyi doğa yürüyüşlerinde buldular…
Birçok aile tarafından önceleri sadece ‘akademik’ olarak değerlendirilen eğitim süreci, COVID-19 sürecinde otizmli bireylerin aileleri için sadece ‘sosyallik, kaynaşma’ anlamı taşıdı…
Okulun en büyük faydasının oğlunun sosyal olması, diğer çocuklarla kaynaşması ve gelişiminin bu açıdan olumlu etkilenmesi olarak değerlendiren Çolakoğlu, kapanma sürecinde tek çareyi Ada’yı babasıyla birlikte doğa yürüyüşlerine çıkararak bulduğunu da anlattı.
Pandemideki en büyük olumsuz etkinin ‘sosyal olarak kapanma süreci’ olduğuna değinen Çolakoğlu, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Evin içinde bir anne iken, birden bire öğretmen olmuştum, Ada buna alışmak istemiyor, çatışıyorduk. Öğretmenimiz eve gelmeye başladığında dahi çok zor bir süreç yaşadık. Problem davranışları ortaya çıkmıştı, atlattık ama çok zor bir dönemdi. Tam olarak da atlatmış değiliz aslında ama…”
“Aniden, hiçbir sebep yokken ağlamaya başladı”
Hayatlarını normale döndürmeye çalıştığını anlatan Çolakoğlu, bunun çok da kolay olmadığını şöyle bir örnekle izah etmeye çalıştı: “Ada normalde çok mutlu bir çocuktur, ağladığını göremezsiniz ama geçtiğimiz hafta aniden, hiçbir sebep yokken ağlamaya başladı. Hüngür hüngür ağlıyordu ve ben ne olduğunu alamamıştım. Bu tarz duygu yoğunlukları da oluyor.”
Belirsizliklerle dolu yolda mücadele veriyorlar…
“2 Nisan farkındalık günü, neyin farkındayız?” diye soran Çolakoğlu, ülkede, çocukların hem eğitim alacağı hem de kaliteli zaman geçirebileceği, dünya standartlarında merkezler açılması hayalini kurduğunu anlattı...
Çolakoğlu’nun hayalini kurduğu merkezler birçok özel annenin de rüyalarını süslerken, aslında tek arzu edilen güzel bir gelecek… Çocuğunun geleceğine ilişkin birçok bilinmezlik olduğunu anlatan Çolakoğlu, tüm bunlarla yaşamaya çalıştıklarını anlattı.
Çolakoğlu, şunları ifade etti:
“Kişilerin ücretsiz yararlanabileceği bu tarz dünya standartlarında merkezlere ihtiyaç duyuyoruz. Şimdi oğlum 11 yaşında ilkokul öğrencisi, ya ortaokulu? Peki lisesi? Benim oğlum kaynaştırma eğitimi için bu okullara devam edebilecek mi? Devam edemezse ne yapacağım? Bizi bozan bu belirsizlikler… Keşke bu belirsizlikler olmasa. Biz gece sabaha kadar ağlasak da, yataktan kalkar gözyaşımızı siler hayatımıza devam ederiz. Yeter ki çocuklarımız mutlu olsun” .
“Her şeyin ilacı sevgi”
Çolakoğlu, son olarak kendisinin de en büyük ilacının sevgi olduğunu paylaşarak, “Her şeyin ilacı sevgi, önce kabullenelim, sonra sevelim… Sevgi her engeli aşar. Büyük hedefler koymadan, olanı kabullenmeliyiz. Bu sayede mutlu olur, mutlu edebiliriz” şeklinde konuştu.