1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Bitmeyen Kısır Statü Kavgası
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Bitmeyen Kısır Statü Kavgası

A+A-

                     

1960’lı yılların başında Başpiskopos Makarios yakın çalışma arkadaşları ile üst üste toplantılar yapardı. Bu toplantılardan sonra siyasetçiler basına açıklamalarda bulunurlardı. Tassos Papadopoullos, Nikos Koşis ve Akritas Örgütü’nün diğer üyeleri ile Vasos Lissaridis gibi siyasetçiler sık sık söz alır, görüşlerini kamuoyu ile paylaşırlardı. Hep bir ağızdan anayasanın “işler” olmadığını, çünkü Kıbrıslı Türklere “aşırı imtiyazlar” verildiğini söyler, önemli değişikliklerin yapılmasını isterlerdi.

Başka türlü söylersek, Kıbrıs Türk toplumunun anayasadan kaynaklanan eşit toplum statüsüne son verilmesini talep ederlerdi.

Dönemin önemli siyasetçilerinden Glafkos Kliridis de onlarla birlikte hareket ederdi ama bu türden laflar etmeyi pek sevmezdi.

Milliyetçilere yaranmak isteyen ve popülist tavırlar sergileyen AKEL ise Makarios’un her dediğini onaylardı.

Sonunda Makarios 13 Maddelik anayasa değişikliği önerisiyle Kıbrıslı Türklerin haklarını kırpmaya yöneldi ve Kıbrıs bir çatışma ve gerilim ülkesi olup çıktı. O gün bugündür de öyledir...

Son dönemlerde Ulusal Konsey toplantılarından sonra yapılan açıklamalar bana 1960’lı yılların başındaki bu tabloyu hatırlatıyor. Bir örnek vermek için 23 Ekim 2018 tarihinde yapılan Ulusal Konsey toplantısını ele alalım.

Toplantıdan sonra kameraların önüne geçen siyasetçiler tek tek açıklama yaptılar. Tassos Papdopoullos’un oğlu Nikolas Papadopoullos, Lissaridis’in “manevi” oğlu Marios Sizopoullos, Makarios hayranı Yorgos Lillikas, müzakere edilen federal devlet modelinin Kıbrıslı Türklerin etkin katılımı yüzünden “işler” olmadığını vurguladılar.

Kliridis’in yolundan gitmeye çabalayan Neofitos Averof ise açıklama yapmadı. Belli ki söylenenlere katılmıyordu.

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu 1960’lı yılların AKEL’inden farklı olarak, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğine dayalı federasyondan sapmanın felakete yol açacağını söyledi.

Makarios’un yolundan giden genç siyaset erbabının Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğine karşı olduğu biliniyor. Yeni olan, Anastasiadis’in onlarla hem fikir olması ve Kıbrıslı Türklerin federal organlara etkin katılımının devletin işlerliğini aksatacağını düşünmesidir.

Siyasete Kliridis’in yanında giren Nikos Anastasiadis döndü dolaştı ve şahsen hiç sevmediği Makarios’un izinden giderek Kıbrıslı Türklerin ülke yönetimine etkin katılımına karşı çıkan bir noktaya geldi.

Bu yaklaşımın sonuç alıcı olmayacağı ve ülkeyi yeni gerilimlere sürükleyeceği aşikardır.

Çünkü Kıbrıs’ta toplumların devlet katında statüsü azınlık-çoğunluk statüsü değildir. 1960’tan beri birbirlerine karşılıklı bağımlılık ilişkisi ile bağlı, iradelerinin bağdaştırıldığı ve birbirleri üstünde tahakküm kuramayacakları bir konumdadırlar. Bu statü hem siyasal ve tarihsel, hem de anayasal bir olgudur. Bununla oynamak ateşle oynamak demektir.

Nitekim Glafkos Kliridis kendisi ile yaptığım nehir söyleşi kitabında Makarios’un ve Tassos Papadopullos gibi diğer siyasetçilerin en büyük hatasının Kıbrıslı Türklerin eşitliğini hazmedememek olduğunu söylemişti. DİSİ başkanı Averof Neofitos -ki Kliridis’in mirasını sahiplenen bir siyasetçidir- bu gerçeği biliyor olmalı ki, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini reddetmek, ülkenin temelli bölünmesi demektir diyor.

Farklı bir siyasi gelenekten gelen AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu da benzer şeyler söylemektedir ve federal çözüm için Anastasiadis üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır.

Madalyonun öbür yüzünde ise şunları görüyoruz: Kıbrıs Türk toplumunda ve Ankara’da, tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de Kıbrıs Rum siyasilerin dar görüşlülüğünden yararlanarak ayrılma fikrini ileri götürme eğilimi yaygındır. 1960’lı yılların başında Rauf Denktaş Ankara’ya gönderdiği raporlarda Rumların hatalarından yararlanarak adanın taksimini gerçekleştirmeyi öneriyordu. Örneğin 12 Ağustos 1963 tarihli bir raporunda şöyle diyordu:

“Makarios, Türklerin hakkına her el attığında Türkler Makarios’un ‘idaresinden’ bir nebzecik daha kurtularak, biraz daha muhtar, daha müstakil bir duruma gelmelidir. Yani, Makarios’un Milli Rum hükümetini kurma yolunda attığı her adımdan istifade ederek, biz de kendi Milli hükümetimizi kurma adımını atmalıyız. Neticede bu evolüsyonda kan dökülmezse, sivil harp çıkmazsa federal Rum-Türk hükümeti kurulmuş olur; kanlı bir mücadele neticesinde bu meydana gelirse ada doğrudan doğruya taksim olur.” (Niyazi Kızılyürek, Bir Hınç ve Şiddet Tarihi, s.308)

Bugün de benzer eğilimler ve tutkularla hareket ediliyor. Ülkeyi temelli bölmek için fırsat kollanıyor...

Maalesef, bir girdabın içinde dönüp duruyor, başladığımız yere geri dönüyoruz...

Bu yazı toplam 2913 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar