“Biz burada her gün ölüyoruz!”
Defin İşleri’nde çalışan Yusuf İspiroğlu ve Mehmet Sürücü, mezarcı olmanın ağırlığını ve zorluklarını anlattı…
Didem MENTEŞ
Hayatta en zor anlardan biridir cenaze törenleri… Bir başlangıcın son durağıdır... İnsanların sevdiklerini son kez uğurladığı yerlerdir mezarlıklar... Çoğu insan cenaze törenlerine dahi katılamaz, mezarlığa gidemez. Ama zor da olsa her gün bu yerlere gitmek hatta çalışmak zorunda kalan insanlar var. Acılı insanlarla iç içe olmak, cenazeleri son kez ‘kucaklamak’ mecburiyetinde kalan çalışanlar var. Mezarcılar…
“Biz burada her gün ölüyoruz, gören yok”
Cansız bedenlerle her gün yüzleşmek, onları kucaklayarak toprağa yerleştirmek hem fiziksel hem de ruhsal olarak çok zor… YENİDÜZEN de ‘İşin ZORU’ yazı dizisiyle bu hafta defin işlemlerini gerçekleştiren mezarcıları kaleme aldı. Lefkoşa Defin İşleri’nde 17 yıldır hizmet veren, farklı görevlerde de çalışmış Yusuf İspiroğlu ve 1 yıldır bu bölümde çalışan Mehmet Sürücü ile görüştü. Mezarcılar, “Biz burada her gün ölüyoruz, gören yok” diyerek yaz kış yaşadıkları işin zorunu anlattılar…
Mezara girmek!
LTB Defin İşleri amiriyle görüşerek, bir cenaze töreni öncesi Yusuf İspiroğlu ve Mehmet Sürücüyle buluşuyoruz. Bir çiftin birer gün arayla hayatını kaybettiği cenaze öncesi, mezar yerlerine giderek işi yakından inceliyoruz. Daha sonra da defin işlemleri sırasında görüntüleri alıyoruz. Mezarın içine girmek, tahtaları ölenin üzerine örtmek ruhsal olarak büyük sıkıntı… İşin ayrı zorluğu ise sıcağın altında bu işleri yapmak… Tabi bu zorluk kışın soğuğu ve çamuru için de geçerli…
-----------------
“Herkes bu işi yapamaz”
İlk olarak 17 yıllık personel olan Yusuf İspiroğlu ile sohbetimizi gerçekleştiriyoruz…
“18- 19 yıl önce yakınımız olan eşimle evlendim, sonra vatandaş oldum. Askerliğimi de burada yaptım. Ben bu işe girmeden önce başka özel bir şirkette çalışıyordum. Orada namazlardan dolayı bazı sıkıntılar çıktı. Ömrümde şuna şahit oldum, cenabı haktan kişi eğer gönül rahatlığıyla ve samimi bir şekilde ne dilerse cenabı hak ona bunu verir. Ben bunu yaşadım. Eşim dostum, akrabalarım beni bir işe koymak için uğraşırlardı. Benim tek dileğim, gireceğim işte namazımı kılıp, dua edebilmekti. Dualarım gerçek oldu. Bana LTB’de Defin İşleri’ni söylediklerinde hiç itiraz etmedim. 17 yıldır burada hizmet veriyorum. Bu mezarlıkta hemen hemen tüm görevleri yaptım ama asıl görevim mezarı kazıp, cenazeyi defnetmek. Dini bütünlüğüm nedeniyle burada mezarlıkta çalışmam daha iyi oldu. Burada çalışan personel gibi personeller lazım. İnsanoğlu eşrefi mahluktur. Yer yüzünün en şerefli mahluku insanoğludur. Bunun dirisi nasıl şerefli bir mahluksa, ölüsü de şerefli bir mahluktur. Bizim işimiz yıkanması, taşınması, defin yapılmasıdır. Biz cenazeyi kucaklayarak, onu alıp indiriyoruz. Şerefli bir insanı, şerefli güzel bir şekilde alıp, sonsuz bir hayat olan ahrete yerleştiriyoruz. Bu gerçekten çok kutsal bir görevdir, herkes bunu yapamaz.”
“Biz burada her gün ölüyoruz, gören yok”
Yusuf İspiroğlu, mezarcıların yaşadıkları karşısında ‘yıpranma payı’ alması ve daha erken emekli olması gerektiğini dile getiriyor. Yıllardır siyasilere, devlet yetkililerine bunu anlatmaya çalıştıklarını ancak dikkate alınmadıklarından yakınıyor. Her gün ölülerle iç içe olmanın ağırlığını, yazın sıcağında ve kışın soğuğunda yaşadıkları zorlukların duyulmasını istiyor. Mesai sistemleri olmadığını, bazı günler geç saatlerde mezar kazdıklarını, namazlarını orada kıldıklarını anlatıyor. İşlerinin kolay olmadığını, “Biz burada her gün ölüyoruz, gören yok” diyerek anlatmaya çalışıyor…
-----------------
“Yürek nasıl dayanır…”
“Bizim bazı sıkıntılarımız var. Burada çalışmak çok zordur ama maalesef bu zorluğu kimseye anlatamadık. Düşünün burada hastalıklı insanlar da dahil çok çeşitte insanlar yıkadık. Ovada vefat etmiş haftalarca kalıp da kurtlanmış cenazeler defnediyoruz. Biz bu insanları kucaklarımıza alıp indiriyoruz. Bunu farklı bir şekilde mezara indirmiyoruz. Siyasilere defalarca sıkıntılarımız anlattık ama hiçbir zaman çözüm bulunmadı. Göç Yasası dolayısıyla emeklilik yaşı da 60’a çıkarıldı. Herkese soruyorum? Bizler burada evden de cenaze alıp kimi zaman üzerine pislemiş cenazeleri de sırtlandığımız oluyor. Sıfır yaştan en son yaş noktasına kadar insanları alıp, musalla taşından, yıkanmasına ve defnedilmesine kadar yapıyoruz. Bu işleri yapan insandır. Bu insanlar 60 yaşına kadar bu işleri nasıl yapacaklar? Yetkilere soruyorum? Yürek nasıl dayanır… Bunu hiç kimseye anlatamadık. Sağlık hizmetinde çalışanlara bu yıpranma payı veriliyor. Bize bunu öngörmelerini istiyoruz. İradecilerimiz de defalarca dile getirdiler ama zirvede çözüm olamadı. Maalesef devlet bizi hiç duymadı. Duyacağına da inanmıyorum. Herkes elini vicdanına koysun. Bu görevdeki kişiler 60 yaşına kadar çalışabilir mi? Biz mecbur çalışacağız, zaten gönül işiyle bunu yapıyoruz. Burada çalışanların hangi şartlar altında çalıştığı görülmesi gerekir.”
“Bazı cenazeleri gömdüğümüz yerden çıkarıyoruz, yine gömüyoruz”
Yazın sıcağında, kışın yağmurun altında zor şartlarda çalıştıklarını vurguluyor İspiroğlu. Yaz sıcağında mezar kazmanın zor olduğu için gece saatlerinde kazdıklarını da söylüyor. “Bizim buradaki odamızda her birimizin 4-5 tane atleti var. 6 tane pantolon, gömleğimiz var. Gün olur terden ya da kirlendiğimiz zaman 4-5 sefer üstümüzü değiştiririz. Zaman gelir eşyalarımızla girer yıkanırız. Geçmişte gömdüğümüz cenazeleri gerek başka nedenler gerekse ailelerin hataları yüzünden tekrar çıkartıp, gömdük. 3 aylık cenazeleri çıkartıp başka bir mezara naklettik. Bu da maalesef mezarcıların üzerinde kalmış bir sistem. Vatandaşın yaptığı yanlışı benim çekmemem lazım. Türlü türlü hastalıklı cenazeleri defnediyoruz. Böyle şartlar altında çalışıyoruz ve bu kapasite nereye kadar gidecek? İnsan nereye kadar dayanır” diye soruyor.
“Psikolojik olarak ne haldeyiz bilmiyoruz”
İşlerinin zorluğundan biri de insanlarla yaşanan sıkıntılar olduğunu söylüyor İspiroğlu. İnsanlardan sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldıklarını anlatıyor. Defin işlerinde çalışan insanların sabırlı olduklarını kaydediyor… Cenaze sahiplerinin her zaman haklı olduğunu çünkü acılı olduklarını manevi kuvvet dolayısıyla hiç pişman olmadığını kaydediyor. Eşinin de defin işlerinde gassal olduğunu, onun defalarca ayrılmak istediğini, kendisinin de vazgeçme noktasına geldiğini ama daha dayanaklı olduğu için vazgeçtiğini söylüyor İspiroğlu. Psikolojik olarak ne halde olduklarını bilmediklerini vurguluyor.
-----------------
“1 yaşındaki o çocuğu görünce kendimi tutamadım…”
Hiç unutmadığı bir olayı gözleri dolu dolu anlatıyor Yusuf İpsiroğlu… “Bir zaman küçük bir çocuk defnediyorum. 1- 1.5 yaşlarında çocuk mezarlığının olduğu yerde. Bu çocuğun annesi de dilsiz, konuşamıyor. Çocuğu mezarın başına getirdiler. Anne feryat ediyor, bağırıp çağırıyor. Anne, çocuğun yıkanması ve kefene sarıldığı sıralarda kendinde değildi. Çocuğunu görmek istiyor. Etraftaki bazı insanlar ‘olmaz’ falan diyor. Ben de dedin ki ‘efendiler, bunun dinde günahı yoktur. Bu annedir, bırakın da çocuğunu görsün’ diyorum. Ve çocuğun kefeni açılıyor. Nur gibi bir çocuk… Ben çocuğu görüyorum ve kendimi tutamıyorum. Öyle hallerle karşılaşırsınız ki cenazeler gece rüyanıza girer. Mezarlıkta başka bir durum var…”
-----------------
Sürücü: “ Morga girdim, çocuğu görünce dayanamadım…”
Ardından Mehmet Sürücü ile sohbetimizi sürdürüyoruz. Yaklaşık 10 yıldır belediyenin temizlik şubesinde çalıştıktan sonra 1 yıldır da Defin İşleri’nde çalışıyorum. Defin İşleri’nde emekli olan başka bir çalışanın yerine aktarılıyor Mehmet Sürücü. Dini bütünlüğümden dolayı bu işi tercih ettiğini, severek yaptığını da belirtiyor. Mezarcılar için geçerli olan ve Yusuf İspiroğlu’nun aktardığı sıkıntılara birebir katıldığını anlatıyor Sürücü…
Mehmet Sürücü, defin işlerine geçtiği zaman ilk zamanlar sıkıntı yaşadığını söylüyor. Özellikle de ilk gördüğü cesetten oldukça etkilendiğini vurguluyor. Bir çocuk cesedi olduğunu anlatıyor. Her gün ağlayan insanlarla iç içe oldukları için çok etkilendiklerini vurguluyor. Bu işin zoru “psikolojiktir” diyor… “Göreve ilk başladığım zamanlar bir sıkıntı yaşadım. Yıkama bölümüyle, morga gittiğim de rahatsızlık duydum. Psikolojik olarak çok etkilendim. İlk gördüğüm bir çocuk cesedeydi… Cesedi gördüğüm an kustum… Çünkü kendi çocuklarım aklıma geldi. Ve artık girip çıkarak zamanla alıştım. Esasen görevim mezar kazıp, defin yapmaktır. Gönül rızamla bu işe başladım ve bu şekilde devam ediyor.”
Yusuf ve Mehmet bey ile mezar içerisinde defin işlemi nasıl yapılıyor yakından izliyoruz
Bir cenaze töreninde, mezarcıların yaşadıklarını yakından izleme fırsatı buluyoruz