1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Biz hep ve her zaman mı bozuktuk, yoksa sonradan mı bu kadar bozulduk? 
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Biz hep ve her zaman mı bozuktuk, yoksa sonradan mı bu kadar bozulduk? 

A+A-

Bugünkü gazetelere yansıyan iki haber!
Birincisinde, bir çalışan, elektrik abonelerinin yatırdığı parayı vezne ya da devletin kasası yerine, kendi cebine atmış!
Para miktarı da az değil hani!

-*-*-

İkincisinde ise bir bankanın müdürü; birincisine göre en az 10 katı büyüklükte olan ve müşterilere ait parayı hortumlamış!
Hepsini de harcamış!

-*-*-

“Sahte evrak” iddiasıyla ki herkes çok iyi biliyor, ilgili evrak sahte değildir, bir genç müteahhide, sırf bezdirsinler, küstürsünler ve ihaleden çektirsinler diye tutukluluğu önce bir gün sonra üç gün olmak üzere dört gün yaptılar!
Ama aynı polis, aynı devlet; Merkezi İhale Komisyonu’na bir kez değil, onlarca kez sahte belge verdiği kanıtlanmış TPİC adlı Türkiyeli kuruma, Kıb – Tek’e ihalesiz akaryakıt satma hakkı tanıdı!

-*-*-

Milletvekilinin oğlu ihaleye girmeli mi girmemeli mi?
Etik mi değil mi?
Hukuka uygundur ama etik değildir!

-*-*-

Bu ülkede, 35 yıllık meslek hayatımın en az 20’sinde hatırladığım şudur ki; Merkezi İhale Komisyonu’nu yani MİK’i bünyesinde bulunduran Maliye Bakanlığı’nın makam koltuğunda oturan kişi ya da kişilerin bile birinci derece yakınları ihalelere girmiştir ve kazanmıştır!
Hem de bildiğim kadarıyla 3 farklı parti için bu durum geçerlidir!

-*-*-

Haaaa etik mi değil mi?
İngiltere’de (o züppelik yapılacak, oralarda bulunduk ya), “Conflict of Interest” denen bir “yönetim” kuralı veya prensibi var!
Tam Türkçe karşılığı yok!
Çıkar çatışması diyorlar ama tam da öyle değil…
Gerçek anlamı, bir kurumda, bir şirkette, hükümette “yönetici” olanların yakınlarının; o kurum, o şirket, o devletle ilgili “iş” yapamaması veya bizim anlayacağımız dille, “evladın babanın, ananın, kardeşin, hatta enişte ya da yengenin, teyze, hala, dayı, amcanın ihaleye katılamaması” durumudur!

-*-*-

Ve “Conflict of Interest” denen “SUÇU” işleyenin, medyada; “ebesini, anasını, yedi gabilesini, gelmişini ve de geçmişini” dozerle yere serip, cilindiri ile üzerinden geçerler!

-*-*-

Gelelim bir başka meseleye…
Acı ve utanç duyulması gereken bir mesele…
Son günlerde Merkez Bankası yeni binası ile ilgili ihaleyi tartışıyoruz…
Oysa, bu ülkede şu an devletin başında oturanların asıl tartışması gereken, “egemen ve eşit, bağımsız bir devlet olduğu konusunda çok iddialı ve ısrarlı oldukları Merkez Bankası’nı kimin yönettiği” konusudur…

-*-*-

Veya asıl tartışılması hatta tartışmaksızın çıplak gözle görülüp kabullenilmesi gereken, Avrupa gazetesinin dün yazdığı gibi, “bu ülkeyi Türkiye’nin yönettiği gerçeğinin kabul edilmesi”dir!

-*-*-

Merkez Bankası var; hadi diyelim Türk Lirası kullanmaya devam edelim, yasal ya da etik bir sıkıntı yok ama bir devlet; başka bir devletin maliye ve para politikasına bağlı olarak mı yönetilir?
O zaman o devletin Maliye Bakanı, dünkü Kıbrıs gazetesinin manşetinde de görülebileceği gibi, “2025’te durumlar enflasyon konusunda düzelecek” gibi bir açıklamayı nasıl, hangi yetki, hangi öngörü ve hangi kafayla yapabilir?

-*-*-

Haaaa ülkede siyasi atamalar, bakan değişimi, koalisyon kurulumu, hatta açıktır ve sarihtir Cumhurbaşkanı seçimi; milli savunma ve dış siyaset Anavatan Türkiye’ye bağlı değil mi?

-*-*-

Efendim, Güney Kıbrıs’taki ordunun yani “Milli Muhafızlar” denen askeri birliğin komutanı da Yunanistan’dan geliyor!
Doğrudur!
Ama en azından “yasallığı” geçtim, “etik” açıdan, oradaki komutan, Yunan Ordusu’ndan emekli edilip gönderiliyor!
Sizin eşit, egemen, bağımsız KKTC’nizin biri Türkiye’ye ait, daha büyük ölçekte, öteki ise daha küçük ölçekli kendi ordusunun komutanları hep Türkiye’den!

-*-*-

KKTC Devleti’nin Başkanı ya da hükümeti, kendi ordusunun “komutanı” mı değil mi?
Hani Merkez Bankası’nın Başkanı gibi!
Bu ülkede görev yapan ve bildiğim kadarıyla (Ben askerde generalken pardon asteğmen ve teğmenken öyleydi) tam altı general görev yapıyor… Normal koşullarda bir korgeneral, üç tümgeneral ve iki de tuğgeneral… 
Bu iki tuğgeneralden bir tanesi, KKTC’nin kendi ordusu olan ve TMT’nin – Mücahit Ordusu’nun devamı kabul edilen GKK’nın “komutan yarımcısı”…

-*-*-

KKTC’deki altı generalden sadece biri, yani GKK’nın komutan yardımcısı KKTC vatandaşıdır!
Ve O’nun da yetkileri, bir manga komutanı onbaşının yetkileri kadar bile değildir!
Çünkü komutasında, maiyetinde “posta” olarak, “şoför” olarak, hadi bilemediniz belki bir de “temizlikçi” olarak çalışan en fazla üç; çaycıyı da eklersek dört asker olur! 
GKK’nın başındaki TC’den gelen ve normalde tümgeneral olması gerekirken, tuğgeneral olabilen kişi, bazen KKTC’li “canlı biblo” tuğgeneralden daha kıdemsiz olabilmektedir!

-*-*-

Ama bunu da geçtim; GKK’nın Kumandanı izne çıktığı zaman, Kıbrıslı deyişle, “olman da GKK’nın komutası sidikli bir KKTC’liye kalır” endişesiyle, KKTC’li tuğgeneralin makam odası bile, GKK Karargahı’ndan uzaktadır ve çoğu zaman GKK’nın Kumandanı’na, yine Türkiye’den gönderilen bir “Albay” vekalet eder!

-*-*-

En başta sorduk!
Biz hep ve her zaman mı bozuktuk?
Yoksa yeni mi bozulduk?

-*-*-

Hiç bu sorulara girmeye gerek yoktur!
Çünkü TMT kurulduğu veya piyasaya çıkıp da başına Türkiye’den bir Kumandan geldiği günden önce veya sonra “biz” – “yönetim” anlamında hiç yoktuk!

-*-*-

1571’den alın isterseniz; 1878’e kadar ülkeyi Osmanlı’nın gönderdiği valiler, Rum Ortodoks Kilisesi ile birlikte yönetti!
Eveeeeet, Ortodoks Kilisesi ile birlikte!

-*-*-

1878’de İngilizler geldi; onların talimatlarına hep uyduk, gerektiği zaman ayaklanan Rum komşularımıza karşı polis ya da polis yardımcısı yapıldık!

-*-*-

1960’ta İngilizler bırakıp gitti!
Biz yarı yer üstü – yarı yer altı TMT’mizi asla bitirmedik, Türkiyeli komutanlar yönetimde kalmaya devam etti!
İstediklerini dövdüler, istediklerini çekip tabancalarını kafasından vurup öldürdüler!
Falan ve de filan!
1974 malum!
Geri zekalı ve de faşist EOKA B, yarı yer altından bizi yönetenlere adeta açık bir şekilde davetiye çıkardı; “buyurun gelin, ülkeyi ikiye bölelim, yarısı sizin olsun” dedi!
Ve yarı yer altındakiler geldi; çok sorry ama gördük ebemizin çıkrığını!

-*-*-

Yoktuk!
Yokuz!
Ve şu anda değil eşit egemen ve de bağımsız bir devlet; değil halk; değil toplum; değil cemaat; hiç bile değiliz!

gettyimages-1229633604.jpg

Bu yazı toplam 1928 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar