Biz nasıl uyurduk öyle!
Biz çocukken ya da ergen, yaz geceleri nasıl uyurduk? Hani “küçükken” diyeceğim… Çünkü bu “küçükken” kelimesi çok geniş bir yaş dilimini anlatıyor.
Çok daha güzel anlatıyor.
Her daim söylenebilir.
17 yaşındaki oğlum da der “küçükken”… 90 kusur yaşındaki büyük eniştem de…
* * *
“Nasıl uyurduk” sorusunun alamet-i farikası şu: Klima yoktu!
Sizin bilemem de, bizim yatak odamıza ilk kez klima otuzlu yaşlara yakın geldi.
Ve yazları, hep bu kadar sıcaktı.
“Ne zaman bu kadar çok sıcak oldu” diyoruz ya...
Hep böyle diyoruz, kendimi bildim bileli…
“Böyle sıcak görmedik” her yaz hani!
* * *
Savaşın sonrasında, Girne’ye göç ettiğimiz evimiz elbette bahçeliydi...
Kapı pencere açık uyurduk…
Ta ki, bir gün, annemin çığlığına dek:
- “Yahu çamaşır ipinden donları bile çaldılar…”
Panjurları kapattık önce!
Bir başka çığlıkla ürperdik bu kez, aylar aylar sonra!
- “Panjurları delmişler, mahallede röntgenci var…”
* * *
Artık “ipin üzerinden” değil…
Neredeyse yürürken, insanların “kıçından” çalıyorlar donunu!
Bir de üzerinden, dönüp, aynı insana satıyorlar!..
Tamam... Biraz abartmış olabilirim...
Ama ruh hali bu!
* * *
Pervane vardı odamızda, vantilatör!
Tavana doğru çevirirdik, böylece, adale ağrısı yaşamadan uyanırdık.
Belki pek soğumazdı odamız…
Yine de, klimayı bilmeyince, aramazdık!
* * *
Köy yerinde, damlarda uyurlardı.
Çok dinlendim, damdan düşme hikayelerini…
Babamın, korkusuzca bahçede yatmasını da unutmam elbette…
* * *
Şimdi odalarımız soğuk mu soğuk…
Kapılar, pencereler kilitli…
Ve ipe serili durmuyor umutlarımız.
Kafatasçılar!
DERİNYA’da “asker-belediye” ortaklığında “Utanç Plajı” açılacak ya!
Sadece Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde... Mağusa’da hem de... Plajın dibinde...
106 farklı ülkeden 20,000 öğrenci ve 35 farklı ülkeden 1,100'ün üzerinde öğretim elemanı var...
Yani...
104 ülkeden öğrenciler...
ve 33 ülkede akademisyenler...
KKTC ve TC’lileri saymıyorum...
İşte bu ONBİNLER... O plaja giremeyecek!.. Mesele “KIBRISLI RUMLAR” da değil sadece...
Hâlen mı utanmıyorsunuz, ey kafatasçılar!
Çok sinir olunca
Etrafıma bakıyorum bazen!..
İnsanlara…
Hallerine…
Hırslarına…
Yüzlerine...
İhtiraslarına ve gözlerine…
Tahammülsüzlüklerine…
Tahakküm deliliklerine...
Etrafıma bakıyorum…
Benzetilmişliğimize…
Kuşatılmışlığımıza…
Kokuşmuşluğumuza…
Çürümüşlüğümüze…
...
“Ey Nikos” diyorum...
“İyi düşün sen yine...”
Farklı olan neydi?
“Bayram ve matem” diyerek, 20 Temmuz’da adanın iki yanından fotoğraflar paylaşmıştık.
Kimi okurlarımız…
“Güneydeki gibi kuzeyde de aynı matem yaşandı, göçler, kayıplar...” dedi.
Doğrudur… Haklıdırlar...
Türkçe ya da Rumca ağıtlar birbirine karıştı, kilise ya da camiden uğurlandı cenazeler, incecik kemikler dağıldı toprakta, coğrafya kan içti…
Güneyde ya da kuzeyde aynı matem yaşandı…
Farklı olan matem değildi zaten…
Havai fişekler ve konserlerdi... Kutlama ve kokteyllerdi, farklı olan...
Onca acının üzerine…
Birinin güvenliği, diğerinin korkusu
1974 Temmuz’unda 160 biden fazla Kıbrıslı Rum, evlerinden kovuldu.
Çok uzun süre ‘çadır kentler’de yaşadılar…
Bir daha evlerine, yatırımlarına, birikimlerine, hayatlarına, geri dönemediler...
Okullarda bu bize öğretilmedi. Hele Türkiye’de hiç öğretilmedi.
O nedenle, burada gelen memurlarda, kendilerine ne ezberletilmişse, o kadarını biliyorlar...
Tıpkı, 1955’lerden 64’e yaşananlar Kıbrıslı Rumlardan gizlendiği gibi...
Israrla reddetsek de 1974’te hem can hem de mal açısından Kıbrıslı Rumların kaybı kat be kat büyük oldu.
Şimdi, iki taraf birbirinin ‘korkularını’ anlamıyor...
Bilginin olmadığı yerde hamaset büyüyor, yalan çoğalıyor, algı farklılaşıyor, çözüm güçleşiyor... Ama gerçek silinmiyor elbette...
(Fotoğraflar POLİTİS gazetesinden...)
haftanın notcukları
- Hade gene iyisiniz asgari ücretliler, fazladan, beş kebap daha!
- “Asgari ücretin artırılması” diye başlayan bildirilerde, “iştahlı” sofralara bakalım ne kadar meze olacaksınız yine!
- Baykan Gürses paylaşmış, bir ‘Kızılderili Atasözü’ olarak... Kendim ve pek çok insan için aldım, aklıma astım:
“Bazen de dur ve dinle. Hep konuşursan hiçbir şey duymazsın!”
- Casinolı, büyük bir otelin kapalı restoranında sordum, “Sigara içmek yasak ama herkes içiyor burada...”
- “Büyüklere kimse dokunmaz abi” dedi, garson!
“Hınç, hepimizi yıkılmış bir geçmişin çarmıhına geriyor. Hınç, geleceğe çıkışın önünü kesiyor...”
Jean Armery