'Biz' olmak!
Her toplumun küçük büyük düşünce üreten, yayan, düşünce üretimini gündem yapan çekim merkezleri vardır. Bunlar o toplumun sosyo ekonomik birikimine, tarihine bağlı olarak şekil alırlar. Yayınevleri ve kitapevlerinin bu sosyal birikimdeki rolü tartışılmazd
Her toplumun küçük büyük düşünce üreten, yayan, düşünce üretimini gündem yapan çekim merkezleri vardır. Bunlar o toplumun sosyo ekonomik birikimine, tarihine bağlı olarak şekil alırlar. Yayınevleri ve kitapevlerinin bu sosyal birikimdeki rolü tartışılmazdır.
Öyle ki, çoğu kez her kitap ya da yayınevi bir “okul” halini alır. Düşüncenin üretilip sunulduğu, sunulurken tartışılıp toplumla paylaşıldığı ya da farklı bakışlara açıldığı düşünce odaklı paralel tartışma süreçleridir buraları.
Gittiğim her şehirde ilk görmek istediklerim, aradıklarım arasında kitapevleri gelir. Ama hani o kitabı ticaretin sıradan ürünü haline sokan ve dünyanın her büyük şehrinde bulunan büyük olanları değil. O şehirle bütünleşen, şehre dair, ülkeye dair alabileceğiniz her türlü zengin tadı barındıran basit yerlerden bahsediyorum. Çünkü dilini bilseniz de bilmeseniz de o ülkeye dair aklınızda kalacakların büyük bir kısmını o küçük mekanın tozlu raflarında bulacağınız kesindir.
Kitap sizi en toplumsal noktaya en bireysel yöntemle götüren yegane değerdir.
Işık Kitapevi de, benim için Lefkoşa ve Kıbrıs ile bütünleşen mekanların başında gelir. Kitap ile buluşmanın ve belki de Nahide (Merlen) veya kitap dostları, yazarlar ile sohbetin adresi olduğu için. Çoğu kez bunaldığınız ve yeni arayışlara yelken açmak istediğinizde, yol mutlaka sizi Işık Kitapevi’nin bulunduğu dar Polis Sokağına götürür.
Işık Kitapevi’nin her yıl düzenlediği kitap fuarının bu yılki başlığı “Biz olmak!”. “Biz olmak!” elbette içinde bulunduğumuz koşullara en uygun başlık.
Kıbrıslı Türkler aslında yüzyıllardır kimlik mücadelesi veriyor. Sömürge koşulları ve milliyetçiliğin baskısı altında yaratılan olağan dışı koşulların doğurduğu varolma kaygısı, derdi, gündemde her zaman yerini alageldi.
Bugün de önemli bir eşikten geçmekteyiz. Varolma kaygısı ve doğal olarak kavgasının en üst düzeye çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Kendimizi tanımladığımız var ettiğimiz, farklılaştırdığımız, değerli kıldığımız, ait hissettiğimiz topraklara dair yüzyıllardır üretilmiş olan değerlere sahip çıkmak için, günlük kısır ve dar siyasi yaklaşımların ötesinde bir duygu ile hareket etmemiz gerekmez mi? On yıllardır, geleni ile gideni bir tutan bir yaklaşımla, bu topraklara dair tüm değerleri yerle bir etmeye çalışanları, güçlü bir siyasi toplumsal iradenin oluşumunu engelleyenleri görmezden gelebilir miyiz?
Peki bugünkü koşullarda, günlük zümresel çıkarlarını toplumsal varlığımıza tercih edenlerle ileri bir aşamaya ulaşmamız mümkün mü?
Kıbrıslı Türkler, önce “Biz” olmak durumundadırlar. “Biz” olmadan, istediğimiz kadar söylenip bize dair olumsuz düşünceleri olanlara tepki gösterelim; hiçbir anlamı olmaz.
Nahide’ye ve Işık Kitapevi’ne yolumuzu aydınlattığı için kucak dolusu sevgiler, teşekkürler...