Biz sizden vilayet istemiyoruz!
Kendimize yinelediğimiz ve inandığımız “mağduriyet” ezberlerimiz vardır.
Hep hakkımız yenir!
Kıbrıs çıkmazına öyle bir “terazi” kuruldu, her iki gözüne istediğiniz kadar “hakikat” koyunuz, herkesin kendi mağduriyetini tartar.
“Bizi istemiyorlar” sesi kör kuyuda yankılandıkça avuntumuz çoğalır.
Kuyuya aldırmaz, sese sarılırız.
* * *
ADA’da barış için masaya oturanlar “birlikte” bir geleceği değil, “ayrılmayı” konuşmak istiyor.
Düşmanlıkla masaya oturanların, barışarak kalkması zaten mümkün değildir.
* * *
Cenevre zirvesi çökerken, ayrılıkçı politikaların sözcüsü Tatar, kendi halkına “belirsizlikten” başka hiçbir kazanım elde etmediğini unutarak kahraman edasında konuşuyordu:
“Yüzlerine baktım ve söyledim, ben sizden egemenlik istemiyorum, benim egemenliğim vardır, bunu tartışmaya açmam. Bunun kabulünü istiyorum.”
* * *
Peki eğer Kıbrıslı Rum lider de şunu söyleseydi:
“Ben sizden toprak istemiyorum, benim toprağım vardır, bunu tartışmaya açmam, bunun kabulünü istiyorum.”
Harita tartışmasında gördük bunu...
“Kıbrıs için çözüm, adanın askerden arındırılmasıdır” dendiği zaman gördük.
* * *
Kıbrıs’la değil Türkiye’yle bir gelecek için masaya oturanlar, size olsa olsa “vilayet” hediye edeceklerdir.
* * *
Kıbrıs’ta müzakere tarihi giderek “Türk Tarafı”nın talepleri ve bu taleplerden herhangi biri tartışıldığı an “işte gördünüz, paylaşmak istemiyorlar” kötülemesi üzerine kurulmuştur.
Üstelik bu taleplerin birinde uzlaşılsa öteki öne çıkıyor; her yeni talep cebe alındıktan sonra sanki hiçbir uzlaşı olmamış gibi mağduriyet söylemi yeniden kendini çoğaltıyor.
* * *
Kıbrıslı Rum elitlerin, Kıbrıslı Türklerle yönetimi ve gücü paylaşmak yönündeki direncini inkâr etmiyorum.
Ama... 180 binden fazla Kıbrıslı Rum’un yerinden edildiği, 1.5 milyon dönüm arazi, binlerce ev, fabrika, hotel ve işyerinin rehin alındığı gerçeğini de buharlaştırmıyorum.
* * *
Bir başkasının toprağında devlet kurmak ve bir başka ülkenin buyruğunda yaşamak üzerinden yeni bir “egemenlik” türü kurgulanmıştır.
Kendi yalanına inanmak bir huydur, biliyoruz.
Siz inanırsınız da dünya size inanmaz.