Bizans Meclisi’nde heyecan dorukta!
Meclis’teki eğlenceli oturum şeyleri bu gün yine sahneye konacak…
Merakla bekliyoruz!
Heyecanımız dorukta!
-*-*-
Ortada bir kaos olduğu açık gerçek!
Ve bu kaosun tek sorumlusu hükümet!
-*-*-
Veya şöyle anlatalım; kaosun Ersin Tatar – UBP – DP – YDP kaynaklı dört ayrı sebebi var…
-*-*-
Tatar ile başlayalım…
Tatar, UBP Olağanüstü Kurultayı’nda Hasan Taçoy’u destekledi…
Ünal Üstel ağır ve de açık bir farkla kazanınca da, Tatar ve yanındaki birkaç ahbabı; “… Aman bu Ünal şimdi gözünü Cumhurbaşkanı adaylığına diker, O’nu kesmemiz lazım” diyerek; UBP kaynaklı kaos yaratma hareketini başlattı ve bazı vekilleri kullanmaya başladı…
-*-*-
UBP kaynaklı sebep ya da sebepler nelerdir?
Birincisi, Taçoy ve destekçilerinin Üstel’in galibiyetini asla kabullenmemesidir… Buna yenilgi hazımsızlığı da denebilir…
İkincisi ise UBP’deki çıkar çatışmalarında, Üstel’in en önemli destekçisi olan Juju hanımın gücünün asla içe sindirilememesi!
-*-*-
DP’de pek de itiraz yoktur!
DP’de üç vekil var, üçü bir birine aylardır konuşmuyor, selam vermiyor!
Haliyle Genel Başkan Fikri Ataoğlu oturduğu koltuk sağlamsa, zerre sorun yaratmayacaktır!
-*-*-
Ama YDP’de durum farklıdır!
YDP, içinde bulunduğumuz çökmüş, kokuşmuş sistemde, belki de haklı olarak daha çok “mamma” istemektedir ve örneğin limanların özelleştirilmesi konusunda öteki iki ortakla sıkıntılar yaşayabilmektedir…
Ve bu sıkıntılar, haliyle “26’ya ulaşmak” konusunda “negatif” tesir yapabilme olasılığı içermektedir!
-*-*-
Ancaaaaak burada asıl önemli olan, Tatar, UBP içi Bizansçılıklar, DP ya da YDP’nin çıkarlarından çok, TC Büyükelçisi’nin pozisyonudur…
Çünkü TC Büyükelçis, adı geçen kaos yaratıcılarına, “oturun oturduğunuz yere” derse, tümü pissi kediciktir, miyauuuv miyauuuv!
-*-*-
Üstel’e açık destek veren bir önceki Büyükelçi, apar topar görevden alınmıştır…
Daha da ötesi; Üstel’in en güçlü iki rakibinin ekarte edilmesinde rol oynayan MİT’in buradaki en üst düzey görevlisinin, kelepçelenip Ada’dan götürüldüğü anlatılmaktadır!
-*-*-
Sonuç:
Sonuç gayet basit; Meclis’teki kaosun ucu, Ekselansları Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim’e kadar uzanmaktadır… Oradan da taaaa Ankara’ya tabii ki!
-*-*-
Yarınki ve Salı günkü oturumlar “UBP’de genel başkan değişiminden tutun, erken seçim kararına kadar uzanabilecek” senaryolara gebedir!
Kıbrıslı olmak, şeftali kebabını sevmek değildir!
Kıbrıs sorununa çözüm bulma maksatlı olarak ben henüz yeni doğduğumda başlayan müzakere denemelerinde yeni bir aşamaya doğru yol aldığımız söylenebilir… 55 yılı geçen bir süreden bahsediyoruz…
-*-*-
Her ne kadar Türkiye ve Türkiye’nin KKTC’deki kayyumu “çözüm istemem da istemem, ben ele geçirdiklerimle mutluyum” noktasında olsa da; bir hareketlilik olduğu apaçıktır…
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Macaristan’daki “sohbeti”, bu sohbete Yunanistan Başbakanı’nın da dahil olması, “aaa geçiyorduk, sizi görünce bir selamlaşalım dedik” değildir…
-*-*-
Efendim iki eşit egemen devlet miydi, yoksa federal çözüm müydü?
Bu konu çoktan aşılmış durumdadır!
Türkiye’nin Ada’daki kayyumu ve O’nunla birlikte yürüyenlerinin anladığı cinsten bir “iki devletlilik” olmayacağı tartışma kaldırmayan bir gerçektir…
-*-*-
Kıbrıs’ı yüzde 30 – yüzde 70 ikiye bölerek, Kuzey tarafında etnik temele dayalı ayrı bir devlet asla kabul görmeyecek… Görmez!
-*-*-
Peki neden?
Çünkü buna ilk engel olacak ülke, Türkiye olur da ondan!
Lütfen bir birimizi kandırmayalım!
Tamam kayyum ve ekibine, ahbaplarına bunları anlatabilir anlattırabilirsiniz ama gerçekler çok acıdır ve ortadadır!
-*-*-
Büyük harflerle bir kez daha yazayım; “TÜRKİYE CUMHURİYETİ, KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN İKİ EGEMEN EŞİT DEVLETE BÖLÜNMESİNE ASLA ONAY VEREMEZ ÇÜNKÜ ÖYLE BİR DURUMDA, KENDİ BÖLÜNMESİ OLASILIĞINI ONAYLAMIŞ OLUR…”
Anladık mı anlamadık mı?
Hamasete girmeyelim!
-*-*-
Haaa ne yapacağız?
Nasıl çözeceğiz?
-*-*-
Bir kere, 1974 Harekatı ile birlikte çok ciddi anlamda Rum mülkünü çalmış durumdayız (Ganimet)!
-*-*-
“Ama biz de Güney’de çok mal bıraktık” demeyin; derseniz, “buyurun malınıza” denecek, aklınızda olsun…
Çünkü sizin bıraktıklarınız hem onların bıraktığı tapulu arazilere, mülklere göre çok azdır; hem de sizin bıraktıklarınız arasında 1974 sonrası satılanlar bir hayli fazladır…
-*-*-
Peki nasıl halledeceğiz toprak meselesini?
Tabii ki ağırlıklı olarak iade ve tazminatla – bir miktar da belki takasla!
-*-*-
Tazminatı kim ödeyecek?
Bu sorunun yanıtı gayet açıktır, sormak mantıksızdır; tabii ki Türkiye ödeyecek!
-*-*-
Türkiye’nin parası var mı?
Görünüşe göre yoktur!
-*-*-
Ne yapacak parası yoksa?
Kapitalizmin her türlü kuralını yaşama geçirecek; serbest piyasada ticaret yapacak!
-*-*-
Nasıl yani?
Al – ver!
Bir yandan verecek, bir yandan alacak!
-*-*-
Şu gerçeği asla unutmayın!
1974 sonrası Güney Kıbrıs’tan Kuzey Kıbrıs’a göç eden Kıbrıslı Türk sayısı; Kuzey’den Güney’e göçen Kıbrıslı Rum sayısının en fazla dörtte biri kadardır!
-*-*-
Kıbrıslı Rumların Kuzey’de bıraktığı mülklerin çok, hem de çok önemli bir bölümü; Türkiye’den getirilen göçmenlere dağıtılmıştır ki burada o insanları suçladığım anlamı çıkmamalı…
-*-*-
Yani, her hal ve şartta, Kıbrıs meselesi çözülecekse ki bana göre ila nihaye böyle kalması kimsenin işine gelmez – bu çözümün başrolünde sadece ve sadece Türkiye olacaktır!
-*-*-
Efendim peki biz?
Kıbrıslı Türkler?
Oturun be oturduğunuz yerde!
Kaç kişi kaldınız ve kalanlarınızın kaçı kendini “Kıbrıslı” kabul ediyor?
Şeftali kebabını çok sevmek değildir Kıbrıslı olmak!
Yıllar önce Londra’ya gönderilen öğretmenler arasındaydı… Orada tanıdım… Kibar, ne söylediğini bilen, ama hepsinden önce öğrencilerini çok seven çok iyi bir öğretmendi… Bir ara siyasete girer gibi yaptı, sohbet ettik, birlikte program yaptık “bu iş bana göre değil ama…” demişti… Zamansız aramızdan ayrıldı… Zamansız ayrılış sonrası arkasından yazılanları, söylenenleri okuduğum zaman O’na olan saygım taçlandı… Çok güzel bir insanı, çok sevilen bir öğretmeni, muhteşem bir babayı kaybettik… Hep saygıyla anılacaksın İlyas Yağlı Hocam… Eşine, kızına ve tüm sevenlerine başsağlığı dilerim…