“Bize bahşedilen düzenden aidiyetimizi kopartmalıyız”
Kıdemli Yargıç Tacan Reynar’la bu ilk ve belki son röportaj! Bu röportajı “eski Kıdemli Yargıç”la yaptığımızı söylemek belki daha doğru olacak. Peş peşe paylaşımları sonrasında söylenmesi gereken ne varsa tüketilmiş de olabilir.
Kıdemli Yargıç Tacan Reynar’la bu ilk ve belki son röportaj! Bu röportajı “eski Kıdemli Yargıç”la yaptığımızı söylemek belki daha doğru olacak. Peş peşe paylaşımları sonrasında söylenmesi gereken ne varsa tüketilmiş de olabilir.
Yine de sormak, öğrenmek, duymak istediklerim vardı.
Bu röportajı yapmak istedim çünkü Tacan Reynar, yarından itibaren mücadelesini “yazar” kimliğiyle sürdürecek.
İlk anonsumuzda, yazılarına 11 Temmuz Basın Günü’nde başlayacağını duyurmuştuk, 11 Haziran pazartesi, başlıyor. Yani yarın.
Son birkaç haftadır O’nun cesur, yurtsever, ilkeli istifası ya da sözleri konuşuldu. “Mevcut Kurulu Düzen” tanımı yeniden tartışıldı.
Kimilerine göre de ortada bir “gösteri, popülist bir tavır ya da önceden planlanmış bir oyun” vardı.
Yani, Tacan Reynar’ı alkışlayanlar gibi “sen gidiyorsun ama biz burada kalacağız” diyenler de oldu ve hatta suçlayanlar da: “Yargıya güveni sarsmak ve son kaleyi de yıkmak istiyor.”
Tacan Reynar’a yönelik öfkenin, aslında, insanların kendi vicdan muhasebesinden kaynaklandığını da düşünüyorum. Bu mevcut kurulu düzenin bir dişlisi olduğumuz ve karşı çıkarken dahi bu yapıdan aslında yararlandığımız için Tacan Reynar’a öfkeliyiz!
Çünkü o tılsımı bozdu. Fanusu kırdı. Sistemi deşifre etti. “Kral çıplak” derken, sadece kralı ifşa etmedi. Orta yerde çırılçıplak gezinen krala “giyinmiş” muamelesi yapan ve hatta “elbiseniz size pek bir yakışmış” diyen yığınları da dürttü.
Röportaj için Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği lokalinde buluştuk. Çok heyecanlıydı. Hâlbuki binlerce davada son sözü söyleyen kişiydi. Sorgulayıcı olmaya çalıştım. İlk kez genç bir yargıçla konuştuğumu fark ettim ve sanırım, bir yargıç ilk kez sisteme dair eleştiriler yaparak istifa ediyordu.
Bu düzen bizim fanusumuzdur; dışına çıkmaya bir türlü cesaret edemediğimiz, çokça eleştirdiğimiz ama eleştirdikçe daha çok savunur olduğumuz bir düzen. Bu düzen bizi içine hapsediyor.
- Cenk Mutluyakalı: Şimdi siz “mevcut kurulu düzen”e isyan ettiniz. Herkesin kendince bir başka düzeni var. Sizin anlattığınız, sürdürülemez olan “mevcut kurulu düzen” nedir?
- Tacan Reynar: Kıbrıs’ın kuzeyindeki mevcut kurulu düzen geleceği olmayan, gençlerin geleceklerini göremedikleri bir düzendir. Çoğunlukla bizim tarafımızdan kurulmayan, bize bahşedilen bir düzen var. Bu düzende yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu düzen bizim fanusumuzdur; dışına çıkmaya bir türlü cesaret edemediğimiz, çokça eleştirdiğimiz ama eleştirdikçe daha çok savunur olduğumuz bir düzen. Gerek sosyal ve kültürel, gerekse siyasi alanda herkesin kendine göre kurulu bir düzeni var. Bu düzen bizi içine hapsediyor. Asıl mesele bize bahşedilen bu düzenden bağımızı kopartabilmeliyiz. Bu aidiyeti kopartmak gerekiyor. Kendi düzenimizi kurmanın yolunu bularak, bu sürdürülemez düzenden ayrılmalıyız.
- C.M: İstifa kararında size destek olanlar gibi öfkeli bir kesim de var. Bir gazeteci olarak şunu sormalıyım, peki 7-8 yıl aklınız neredeydi, neden şimdi?
- T.R: Yargıçlığa mevki, makam sahibi olmak, hayatımı garantilemek ya da kamuda bir yer, söz sahibi olmak için girmedim. Doğrularım ve yanlışlarımla bu sistem içerisinde üretmeye çalıştım ve kafamdaki soru işaretlerine yanıt aradım. Doğrudan sistem eleştirisi yapan bir insan olarak bu sisteme girdim ve sistemi dönüştürmeye, değiştirmeye çalıştım. Ama gördüm ki, katkı koyduğum bize bahşedilen kurulu düzenin ta kendisi... O zaman da soru işaretlerime yanıt buldum. Kendime ‘artık vazgeçmelisin’ dedim.
En fazla karşılaştığım eleştiri: Gidiyorsunuz, mücadeleyi bırakıyorsunuz. Hayır! Kendi adıma gerek bireysel, gerekse de toplumsal mücadelem şu anda başlıyor. Yeni bir sayfadır benim için.
Bırakıp gitmek bir çözüm mü?
- C.M: Peki ne yapacağız? Hepimiz bırakalım mı? Hepimiz bırakırsak ne olacak? Bırakmak bir çözüm mü?
- T.R: Herkes tabii ki bırakmasın, kendisini tatmin ettiği ölçüde mücadelesine devam etsin. Belli meslekler vardır ki bu ülkede, o kurulu düzenden şikayetçiyseniz ve onu değiştirmeye talipseniz, geleceğe dair bir gaileniz varsa, gerçek bir yurtseverseniz, o zaman durup düşünürsünüz. Benim mesleğim böyle bir meslek. Eğer devam edersem, kurulu düzeni sağlamlaştıracağıma inandım.
- C.M: Evet de, siz ülkeyi de terk ediyorsunuz.
- T.R: Ülkeden gitmemle ilgili de çok konuşuldu. Buna ilişkin Yüksek Mahkeme de Kanada’ya yerleşecek diye bir ibare kullandı. Benim esas düşüncem daha ileri bir eğitim almak ve daha iyi bir akademik donanıma sahip olmaktır. Bu amaçla gidiyorum. Umarım bu idealimi gerçekleştiririm.
İstifa sebebi Afrika Davası mı?”
- C .M: Son açıklamanızda sanki bir çelişki var; istifa gerekçeniz Afrika Davası mı? Yoksa istifanız önceden alınmış bir karar mı?”
- T.R: İlgisi yoktur demedim. Çok nettir söylediğim. Benim birinci istifa sebebim, bu sisteme dair bir gelecek görmemek ve hayatımı özellikle yargıç güvencesinden yoksun şekilde bu sistemde sürdürmenin mümkün olmayacağını anlamamdır. O kadar çok sıkıntılar var ki. Örneğin görevinizi ifade özgürlüğünden yoksun sürdürüyorsunuz. Birinci istifa sebebim kendime dair bu. İkinci istifa sebebim, evet, doktora eğitimi ile ilgili olarak bir düşüncem vardı. Bunu da Yüksek Mahkeme’ye iletmiştim. Ancak, bunun uzaktan olabileceği üzerine de araştırma yapıyordum. Ayrıca, kamu görevlileri yasasında ücretsiz izin hakkım da vardı. Mesela bu hiç konuşulmadı. İşte tüm bu soru işaretleri içerisinde bir de Afrika Davası sürecini yaşadım. İşte o zaman “Kral Çıplak” dedim. Yaşadığımız o süredeki hukuk skandalları, mahkeme üzerinde kurulmak istenen baskı, uzunca bir süre polis nezaretinde yaşamak... Tüm bunlar artık bu sistemin içerisinden çıkmam gerektiğini bana gösterdi.
- C.M: Çok açık sormak istiyorum. Afrika gazetesi davasında size, herhangi bir müdahale oldu mu?
- T.R: Yine açıklamamda belirttim, şahsımda herhangi bir müdahale olmadı. Özellikle de ‘şahsıma’ kelimesini tırnak içerisine aldım. Başkalarına müdahale yapılmaya çalışıldığını biliyorum, bu bana yansıtılmadı. Ancak karar sonrasında durumun ne kadar ciddi olduğunu öğrendim. Hedef gösterenlerin kimler olduğunu öğrendim. İşte o zaman işin ciddiyeti gerçekten ortaya çıktı. Kendi adıma gerçekten bir ölüm tehlikesi, bir ölüm tehdidi vardı. Afrika Davası kararını tümüyle özgür irademle okuduktan sonra bunları öğrendim.
- C.M: İstifa kararını geçen sene almadınız mı? Yani bu karar önceden alınmış bir karar değil mi?
- T.R: Geçtiğimiz yıl evet Yüksek Mahkeme’nin bana tanıdığı bir imkanla 3 ay dil eğitimine gittim. O dönem ileri eğitim nasıl alabileceğime dair bir düşünce oluştu. Ancak yine üzerine basa basa söylüyorum. Yüksek Mahkeme’nin açıklamasında söylendiği gibi oraya yerleşme kararım kesinlikle yoktu.
- C.M: İstifa kararı sonra mı?
- T.R: Bir düşünce vardı ama karar yoktu. Ancak özellikle Afrika gazetesi davası sürecinde kafamda her şey netleşti. Şu an itibarı ile herhangi bir okuldan kabul almış değilim, gidebileceğim bir okul henüz yok. Risk alıyorum.
- C.M: Afrika’ya linç davası kararını okudunuz. Ancak, karikatür ve diğer ‘yabancı devlet başkanına hakaret’ benzeri davayı ertelediniz.
- T.R: Açıkçası karikatür davası ile ilgili olarak ben şahsen ve vicdanen o davayı görmek istemedim. İfade özgürlüğüne çok önem veren biriyim. Kral çıplak dediğim bir sistemde bir de bunun yargılamasını yapmak bence doğru olmazdı.
- C.M: Bir yargıcın geliri nedir?
- T.R: Böyle bir soruya cevap vermem doğru olmaz, bir yargıcın elbette iyi bir geliri vardır; üst kademe yöneticisi ya da belki milletvekili düzeyinde bir gelir.
- C.M: Emeklilik hakkınız?
- T.R: Evet hiçbir şeyim yok şu anda, yatırılan sosyal sigorta primleri var; ben 2010 yılında atandığımda sosyal güvenlik yasası geçmişti dolayısı ile göç yasasına tabiyim. Bizim emeklilikte ikramiye alma gibi bir durumumuz yok; sadece ihtiyat sandığımı alabilirim.
“Yargı bağımsız mı?”
- C.M: Bizim ülkemizde size göre yargı bağımsız mı?
- T.R: Çok zor bir soru; inanın ki bu soruyu cevaplayabilmek benim için daha da zor. Bir de 8 yılın vermiş olduğu bir otokontrol var. Ayrıca bir koruma güdüsü var. Bakınız, yeniden söylüyorum, özellikle Afrika gazetesi sürecinde bana herhangi bir baskı gelmedi. Ben özgür irademle karar verdim. Ancak dışarıdan baskıların geldiğini sonradan öğrendim. Kendi adıma ben 8 yıllık meslek hayatım süresince bağımsızdım.
- C.M: Hiç unutmadığınız dava hangisi; Afrika mı?
- T.R: Afrika davasının süreci çok ciddi anlamda hukuk değerlerinin tartışıldığı bir süreçti, kendi adıma da öyleydi. Ancak beni en çok etkileyen dava neydi diye sorarsanız, Lefkoşa Ceza Mahkemesi’ne başladığımda önüme gelen bir dosyaydı. 15 yaşındaki bir çocuğun, 6 yaşında bir kız çocuğuna tecavüzüydü. O meselede 14 yıl hapis kararı vermiştim.
- C.M: Peki hiç pişman olduğunuz karar var mı?
- T.R: Pişmanlığım yok ama aile içi şiddet meselelerine daha fazla dikkat etmem gerektiğini hep hissettim.
“Yargıç seçiminde kriter yok”
- C.M: Yüksek Adliye Kurulu’nu eleştirdiniz, yargıç seçimiyle ilgili hiçbir kriter olmadığını söylediniz. Hiç mi kriter yok?
- T.R: Hiçbir şey yok; çok net hiçbir şey yok. Yani Yüksek Adliye Kurulu bir münhal ilan ediyor. Bir değerlendirme yapıyor ancak neye göre, kimse bilmiyor. Eğer bir idari işlemde gerekçe veya dayandığı bir hukuki temel yoksa o zaman bütün o kararlar keyfidir. Sanırım Barolar Birliği’nin en son yaptığı açıklamada uzlaştığımız tek nokta da bu.
- C. M: Barolar Birliği’nin açıklamasından çok mutlu olmadınız, sanırım?
- T.R: Beni hayal kırıklığına uğrattı. Güçlü bir hukuk örgütünün yapacağı açıklama bu olmamalıydı. Yine görüyorum ki açıklamada çok ciddi anlamda kaygılar ve korkular var.
Biz kime güveneceğiz?
- C.M: Peki biz kime güveneceğiz? İnsanlar tutunacak bir dal arıyorlar ve siz o dalı da kırıyorsunuz. Siz o dalı kırarsanız insanlar nereye tutunacak? Siz gidiyorsunuz, biz kalıyoruz!
- T.R: Kendinize şu soruyu yöneltiniz. Peki, bu ülkede tutunmamız gereken diğer dallar niçin kırıldı? Ben şu anda insanların umutlarını tükettiğimi düşünmüyorum. Açıklamamda da belirttim; halen mücadele devam etmeli. Ama sisteme dair eleştiri yapmaktan da çekinmemeliyiz. Yargı da mahkeme kararları da eleştirilebilir.
- C.M: “Adaletin kestiği parmak sızlamaz” sözleriyle büyüdük.
- T.R: Öyle de, bu aslında çok çağdaş bir düşünce tarzı değil. Tabii ki eleştirilecek yargı, dünya değişiyor. Mahkeme kararlarının da eleştirilebilir, sorgulanabilir olması gerekir. Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde mahkeme kararlarının eleştirildiği yayınlar, dergiler var.
- C.M: Yargı kararını eleştirmek yasak değil mi?
- T.R: Yasak değildir, dava süreci ile ilgili bilgi vermek ile ilgili bazı düzenlemeler var yasada, sadece…
- C.M: Yüksek Mahkeme Başkanımız gerçekten, özellikle medyayla çok muteber ilişkileri olan, saygı duyduğumuz ve güvendiğimiz bir isimdir. Narin hanımla aranızda sanki bir gerilim oluştu ve buna üzüldük.
- T.R: Yüksek Mahkeme tek bir açıklama yaptı. O açıklama ile ilgili ben görüşlerimi belirttim. Sonrasında yeni bir açıklamaları yok. Belki de katılıyorlar görüşlerime ki sessiz kalıyorlar.
- C.M: Siz güveniyor musunuz Yüksek Mahkeme’ye?
- T.R: Sayın Narin Ferdi Şefik çok değerli bir insan, görüş ayrılıklarımız olsa da. Ben daha önce yine sisteme dair eleştiriler yaptığımda bunu anlayışla karşılamıştı. Sonrasında kurulu düzen ifadesini kullanmamla beraber bazı sıkıntıların olduğunun farkındayım. Ama yaşadığımız süreç, tam da o iki kelimeyi kullanmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Umarım bundan sonra yargının daha hesap verilir, daha şeffaf bir noktaya ulaşması amacıyla yapıcı eleştiriler çoğalır. Benim de tek yapmak istediğim bu. Benim yurdum burası, başka bir gailem yok.
- C.M: Mevcut kurulu düzeni değiştirmemiz için neyi değiştirmemiz gerekiyor?
- T.R: Biz değişmeliyiz. Her zaman söylenir ya yargı son kale... Yargının son kale olduğuna inanmıyorum. Son kalenin insan olduğuna inanıyorum. Biz düşersek bütün kurumlar düşer…
- C.M: Nasıl değiştirmeliyiz?
- T.R: Daha eleştirel yaklaşmalıyız, daha sorgulayıcı olmalıyız.
Bu hayatı doğru, onurlu, haysiyetli bir şekilde yaşamak için tek bir şansımız var. Boyun eğdiğimiz sürece, değişim için bedel ödemediğimiz sürece kaybetmeye her zaman mahkum olacağız.
- C.M: Bizim toplum aslında sürekli eleştirel yaklaşıyor her şeye…
- T.R: Ama yapıcı değiliz. Hep geçiştiriyor ve boyun eğiyoruz. Neden boyun eğiyoruz ki. Kıbrıs’ın kuzeyinde kendimizden başka kaybedecek neyimiz kaldı? Bir geleceğimiz varsa; sorgulamalıyız, üretmeliyiz.
- C.M: Bu mevcut kurulu düzenden çok kazananlar da var!
- T.R: Gerçek yurtseverlerden bahsediyorum. Tabii ki statükodan beslenen her daim insanlar oldu. Ancak ben şahsen o insanlardan biri değilim. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız diye düşünüyorum. Sadece bir hayatımız var. Bu hayatı doğru, onurlu, haysiyetli bir şekilde yaşamak için tek bir şansımız var. Aksi takdirde boyun eğdiğimiz sürece, değişim için bedel ödemediğimiz sürece kaybetmeye her zaman mahkum olacağız.